İstanbul'un baharında, üniversite kampüsünün naifliğinde başlayan ve imkansızlıkla mühürlenen bir aşkın hikayesi.
Elif (Şehir ve Bölge Planlama öğrencisi), ailesine olan sorumlulukları nedeniyle aşka...
BİRİNCİ BÖLÜM: Yabancı Evin Yabancı Aynası Eylül gözlerini açtığında ilk hissettiği, pamuk yorganın ağırlığı değil, camları titreten İstanbul’un uğultusuydu. Başının sol tarafında, zonklayan, keskin bir acı vardı. Odada hafif bir koku dolaşıyordu: Nane ve meşe. Soğuk, yabancı bir koku. Doğrulmaya çalıştı. Vücudu itaat etti ama zihni reddetti. Duvardaki büyük, çerçevesiz aynada bir yüz gördü. Yorgun, bembeyaz bir ten. Gözaltları mor. Bu yüz ona aitti, bunu biliyordu. Ama yabancıydı. "Uyandın mı?" Ses, odanın kapısından geldi. Kapıyı açan adam, içeriye gün ışığından çok gölge taşıdı. Otuzlu yaşlarının ortasında, koyu renk takım elbisesi, dağınık ama özenli saçları vardı. Elinde bir tepsi taşıyordu. "Ben… ben neredeyim?" diye sordu Eylül. Sesi, uzun süredir kullanılmamış bir enstrüman gibi çatlak çıktı. Adamın yüzüne, derin bir endişeyle karışık bir rahatlama yayıldı. Tepsiyi komodinin üzerine bıraktı ve yatağın kenarına oturdu. Yumuşak, sıcak eli Eylül’ün alnına değdi. "Evdeyiz, sevgilim. Evimizdesin. Çok korkuttun bizi, biliyor musun? Üç gün oldu. Üç gün…” Eylül kaşlarını çattı. "Biz? Üç gün? Sizin… siz kimsiniz?" Adamın yüzündeki ifade değişti. Endişe, yerini derin bir hüzne bıraktı. Gözleri, sanki bir acıyı saklamaya çalışıyormuş gibi kısıldı. "Ben Kerem," dedi. Sesi, bir itiraf gibi alçaktı. "Ben kocanım, Eylül." Eylül, boş gözlerle Kerem’e baktı. Zihninde, ismin karşılığı olacak bir görüntü, bir melodi ya da bir his yoktu. Hiçbir şey. Zihninde Kerem adlı bir adamın varlığına dair sessizlik vardı. İKİNCİ BÖLÜM: Kayıp Yılların Perdesi Doktor, Kerem'in anlattıklarını doğruladı. Trafik kazası, sarsıntı, travmatik amnezi. Eylül’ün hayatının en kritik on yılı – 18 yaşından 28 yaşına kadar olan dilim – adeta silinmişti. "En çok hangi anıları hatırlıyorsunuz?" diye sormuştu doktor, sanki bir piyano parçasının eksik notalarını arar gibi. "Lise son… Konservatuvar sınavları… Annemin çilek reçeli… Babamın kemanı…” Kerem, Eylül’ü büyük, modern bir daireye getirdi. Boğaz manzaralı, yüksek tavanlı, her köşesi minimalist ve soğuk bir lüksle döşeli bir yer. "Burası bizim yuvamız," dedi Kerem, salonun ortasındaki devasa beyaz piyanonun yanından geçerken. "O piyanoyu sana doğum gününde almıştım. İlk aldığımızda günlerce başından kalkmamıştın." Eylül piyanoya yaklaştı. Parmak uçları fildişi tuşlara değdi. Onu tanıdığını hissediyordu, ama tuhaf bir şekilde, o piyanonun ait olduğu evi tanımıyordu. Gözlerini kapattı ve bir şeyler çalmayı denedi. Başardı. Debussy’nin **'Clair de Lune'**u, zihninin derinliklerinden akıp geldi. "Çok güzel," dedi Kerem, arkasından. Eylül ona döndü. "Bu benim. Eski Eylül’ün eseri. Ya yeni Eylül?" "Yeni Eylül de harika," dedi Kerem. Gülümsedi, ama gülümsemesi gözlerine ulaşmadı. "Sen, dünyanın en yetenekli piyanistlerindensin. Besteler yaptın, konserler verdin. Bir efsaneydin." Eylül, anımsayamadığı o efsaneye, yani kendine yabancı bir hayranlık duydu. Peki Kerem? Kerem bu efsanenin neresindeydi? Kerem, onun geçmişindeki on yıla ait tek ve en büyük boşluktu. O gece, Eylül uyuyamadı. Oturma odasına indi. Boğaz’ın karanlık sularına bakarken, camın yansımasında Kerem’in hediyesi olduğunu söylediği bir gerdanlığı gördü: Küçük bir kan kırmızısı kristal. Dokunmasıyla beraber zihninde şimşek gibi bir görüntü çaktı: Kırmızı bir şal. Sisli, yüksek bir manzara ve bir erkeğin hıçkırık sesi. Eylül nefesini tuttu. Bu bir anı mıydı? Yoksa sadece bir travma kalıntısı mı? Kerem’in anlattığı mutlu evlilik tablosuna, bu karanlık, kan kırmızısı görüntü asla uymuyordu. ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Şifreli Nota Eylül, Kerem’e güvendiğini göstermeye çalıştı. Kahvaltıda ona sarıldı, akşam yemeğinde iltifat etti. Fakat her temas, parmak uçları Kerem'in tenine değdiğinde, kalbinde soğuk bir yankı uyandırıyordu. Bir öğleden sonra, Kerem işteyken, Eylül piyanoya geri döndü. Belki de Kerem haklıydı, belki müzik onu iyileştirirdi. Eski nota defterlerini karıştırdı. Sıradan, yıpranmış bir piyano kitabının en arkasında, aceleyle karalanmış, kendi el yazısını gördü. "Onu bul. Şifre: Kırmızı Şal." Eylül’ün kalbi hızlandı. "Onu" kimdi? Neden "Kırmızı Şal" şifreydi? Kerem'in döndüğünü duydu. Hızla kitabı kapattı ve yatağın altına sakladı. Kerem içeri girdi ve yüzünde, her zamanki yapmacık rahatlama ifadesi vardı. "Ne yapıyorsun, sevgilim? Seni bir kez daha piyano başında görmeye o kadar ihtiyacım var ki." "Sadece eski notalarıma bakıyordum," dedi Eylül, sesi titriyordu. Kerem yanına geldi ve arkasından sarıldı. Eylül’ün boynundaki kan kırmızısı kristali okşadı. "Bu şal… çok yakışıyor sana," dedi Kerem, gözleri parlıyordu. "Ama ne şalından bahsediyorsun? O bir kolye." Eylül, Kerem’in alnını okşayan elinin soğukluğunu hissetti. Kerem gerçekten bilmiyor muydu, yoksa çok iyi mi rol yapıyordu? Eylül o andan itibaren biliyordu: Aşkı yeniden inşa etmeye çalışmıyordu. Kayıp on yılı bir dedektif gibi yeniden inşa etmek zorundaydı. Ve bu inşaatın temelinde, kocası tarafından saklanan, tehlikeli bir sır vardı. Romanın devamında Eylül, 'Kırmızı Şal' şifresini kullanarak eski e-posta hesabına ulaşacak, Kerem'in iş ortağı Emre hakkındaki gerçeği ortaya çıkaracak ve büyük konserde Kerem'i kendi yazdığı notalarla yüzleştirecektir.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.