Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk
Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
O sabah, güneşin ilk ışıklarıyla Mehlika uyanmış, yüzündeki yorgunluğa rağmen gözlerinde bir parıltı belirmişti. Artık iyileşme yoluna adım atmıştı; sabrın ve ibadetin gölgesinde ruhunu yeniden inşa ediyordu. Seccadesini serip, ellerini semaya kaldırdı; derin bir nefes aldı ve Rabbine yöneldi.
Sabah güzel bir kahvaltıdan sonra Mehlika annesine yardım etmek için mutfağa yöneldi.Tam o sırada kapı hafifçe çalındı. Mehlika, sesin sahibini görünce sevincinden gözlerini parlatıp hızla kapıya koştu. Kapıda Zeynep ve birkaç yakın arkadaşı duruyordu. — "Mehlika! Seni böyle görünce ne kadar sevindim! İyi görünüyorsun!" diyerek gülümsedi Zeynep.
Mehlika boynunu hafiften eğdi,utangaç bir gülümsemeyle hamd etti Allah'a.. "O'ndan (c.c) başka kimimiz var..Herkes bir yara açar,yaraları Allah sarar" Zeynep dedi.. Haklısın der gibi hafiften başını salladı Zeynep... "Ama Mehlika Elif teyzemi çok kötü gördüm,kadıncağız nasıl zayıflamış öyle" dedi endişeli ses tonuyla... "Evet" diye onayladı diğer arkadaşları da.. Mehlika gözlerini yere dikti,daldı bir müddet.. "Benim yüzümden canım annem çok yıprandı" dedi ağlamaklı ses tonuyla.. Arkadaşları hemen sözünü kestiler: — "Hayır Mehlika! Seni ve aileni bu hâle getiren Mehmet'ten başkası değil! Sen suçlu değilsin.Birden hayatına girdi,ve birgün aniden çekip gitti.." Sessiz kaldı Mehlika önce,sonra devam etti sözlerine; "Belki geçerli bi açıklaması vardır "Zeynep dedi. "Hala onu koruyorsun" diye sitem etti Zeynep.. "Söylemeyecektim seni üzülmesin diye ama evleniyormuş Mehmet efendi.." —"Neee...Eeee...Evvv.. Evvvleniiii...Evleniyor mu?" dedi Mehlika cümlenin ağırlığı altında kalmış çaresizliğiyle... "Evet..Hem de bil bakalım kiminle" dedi Zeynep.. Arkadaşları sus diye kaş göz hareketi yapsada söylemeye niyetliydi Zeynep..
"Bilsin Mehlika'da..Bilsin ki hâlâ onu korumayı bıraksın" diye sesini yükseltti Zeynep. "Birde tanıdık biriyle öyle mi..?Kim Zeynep?Bu kadar çabuk mu?" dedi gözyaşlarını silerken.. "—Gülistan'la.Senin yere göge sığdırmadığın Mehmet'in Gülistan'la evleniyormuş.Gelirken yolda karşılaştık Gülistan'la.Ağzı kulaklarına varıyordu.Aslında Mehmet'in kendisini sevdiğini,Mehlika'yı sevdiğini sandığını felan gibi saçma cümleler kurdu.İnan devamını dinlemedim bile Mehlika.Çekip geldim senin yanına..Sana söylememiz için bilerek bu konuşmayı yaptı bize.Sen üzülmeyesin diye söylemeyecektim ama hâlâ Mehmet'i koruduğunu görünce....Lütfen Mehlika...Artık onu koruma..Kendine gel ve yeni bir sayfa aç.Sana bir açıklamayı çok göreni unut"dedi Zeynep ses tonunu yüksek tutarak.. Mehlika çoktan gözyaşlarına boğulmuştu,sesi hıçkırığa döndü. —"Mehmet..Bu anlattıkları adam sen misin?" diye hıçkırması devam etti. Ellerini tuttu Zeynep Mehlika'nın.. "Canım arkadaşım,seni üzmek için demedim,lütfen lütfen unut artık onu..O senin gördüğün gibi biri değilmiş.Sen onu öyle görmek istediğin için...."dedi ve cümlesini tamamladan sustu.
Elini omzuna koydu ve; "Biz seni yanlız bırakalım,dinlen Mehlika'm" dedi Zeynep.
Arkadaşları evden ayrıldığında sessizlik, Mehlika'nın üzerine kara bir örtü gibi çöktü. Bir müddet öylece kaldı. Sonra sessizce masanın başına geçti, elleri titreyerek defterini aradı. Parmak uçlarıyla kâğıtlara dokundu, sanki her sayfa kalbine dokunuyormuş gibi.
Fısıldar gibi, kendi kendine konuşmaya başladı: "Kalbim… Sen nasıl bu kadar yorgun düştün? Birini sevmek mi bu kadar ağır, yoksa ondan vazgeçmek mi?"
O sırada kapının eşiğinde annesi belirdi. Gözlerinde derin bir acı, kalbine sığmayan bir hüzün vardı. Kızının böyle hâlde oluşunu seyretmek yüreğini lime lime ediyordu. Dudakları titredi ama tek kelime etmedi, sadece baktı. Kahroldu içten içe.
Mehlika fark edince başını hafifçe kaldırdı, gözyaşlarını gizlemeye çalışarak, annesinin yüreğini daha fazla dağlamamak için sesini kısarak söyledi: "Anneciğim… İznin olursa… biraz yalnız kalmak istiyorum."
Annesi başını ağır ağır salladı, boğazına düğümlenen sözleri yutkunarak sustu ve sessizce odadan çekildi.
Mehlika defterini eline aldı, gözyaşlarını içine akıta akıta evin avlusuna çıktı. Adımlarını çınar ağacına doğru yöneltti. Ne zaman gönlü daralsa, o asırlık çınarın gölgesine sığınırdı.
Ağacın altına vardığında bir şey dikkatini çekti: Çınarın yaprakları sararmış, dalları kuruyup yavaş yavaş ölüme yüz tutuyordu. Gövdesindeki kabuk çatlakları, onun kalbindeki yaraları andırıyordu.
"Sen bile mi, ey çınar?" dedi fısıltıyla. "Sen bile soluyorsun artık… Sanki ben soldukça sen de soluyorsun."
Defterini kucağına aldı. Derin bir nefes çekti içine, gökyüzüne baktı. Sonra kalemi eline aldı ve yazmaya başladı…
Mehmet; Seni sana şikâyet ediyorum.. Rabbime şikâyet etmiyorum seni; bilirim ki kalbimin sahibi O'dur ve hesabını da ağır sorar. Kıyamadım sana… Ondandır seni sana şikâyet ediyorum.
Madem emin değildin duygularından, beni ateşe neden meftun ettin? Yakmak hoşuna mı gitti? İnsan, kalbinden emin olmadan, bir yüreğe niçin dokunur? Bir gözün içine bakarken niçin bu kadar umut fısıldar? Bilmez misin, umut verilmiş bir kalp artık eski haline dönmez…Ölüyorum..
Ben senden bir köşk istemedim. Benim tek dileğim, yanımda emin bir yürek bilmekti. Ama sen, emin olmadığın kalbinle geldin, içimde kök saldın, sonra da bir fırtına gibi çekip gittin. Giderken ardında öyle bir enkaz bıraktın ki, ben hâlâ o harabelerde dolaşıyorum.
Sen bana sabret demedin, ama ben sabrın ne demek olduğunu sensiz öğrendim. Şimdi her secdemde, her zikrimde, seni değil Rabbimi çağırıyorum. Senin bıraktığın boşluk, beni O'na daha çok yaklaştırıyor. Belki de sen bana bir imtihan olarak geldin. Ama imtihan bile insana ders bırakır. Sen ne bıraktın bana? Bir boşluk, bir yıkıntı, bir tükeniş…
Sana kızmak istesem bile kızamıyorum. Çünkü kalbim hâlâ seni savunuyor, hâlâ bahaneler üretiyor. Ama aklım diyor ki: Mehlika,sana bir kelimeyi bile feda etmeyen adamı mı bu savunmalar? Sessizliğiyle hançerledi seni. Senin için sustuğunu söylese bile, o suskunluk seni perişan etti. Bir insan, sevdiğini susarak da yaralayabilirmiş, öğrendim.Öğrettin.
Belki bu satırlar sana hiç ulaşmayacak, belki de ulaşsa bile kalbinde bir sızı bırakmayacak. Ama bil ki, ben seni değil; senin yaptıklarını unutmaya çalışıyorum. Çünkü artık anladım ki, bazı yaralar kabuk bağlamaz; sadece insanı Allah'a daha çok yaklaştırır. Duydum… Evleniyormuşsun Gülistan'la. Kalbimin en sessiz yerine, en gürültülü haberi bıraktın Mehmet. Benimle açmadığın kapıları, onunla aralıyormuşsun demek…
"Sevdim sandım" demişsin Öyle söyledi kızlar işte bana.. "Sandım" demişsin...
"Sandım" dediğin kelimenin vebali var mıdır?Olmasın yine de..Kıyamam.... Bişey olmasın..Hiçbir şey olmasın sana Mehmet.Bak seni rabbime havale etmiyorum.Sevdim sandığın yüreğim,seni rabbine emanet ediyor.. Bu senden son bahsedişim günlüğüme.. Çok mutlu olasın Gülistan'la..
Mehlika kalemi usulca kapadı, satırları gözyaşının izleriyle bulanmıştı. Bir süre deftere baktı, sonra titreyen dudaklarından şu cümle döküldü:
Vuran gitti, vurulan düştü… Sardunya'nın göğsünde yedi kurşun yarası. Ve şöyle noktaladı son cümlesini; "Ben seni sevmekten gayri ne ettim…"
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.