Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
HAZİNE AVCILARI (Hikayeler) Hüseyin TURHAL
Hazine Avcıları: Antik Dünyanın Kapıları Açılıyor! Bu kitapta, define avcılarının nefes kesen maceralarına tanık olacak, heyecan dolu bir serüvene atılacaksınız. Tarihin derinliklerinde gizlenmiş, u...
12. Bölüm

Naletli Define

16 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Hazine Avcıları - 12
Hikaye

Naletli Define

I. Yoksul Hayatın Karanlık Gölgesi
Abuzer, Saklıdere köyünün en yoksul adamlarından biriydi. Sarp dağların eteğinde, toprak bir kulübede karısı ve üç çocuğuyla birlikte yaşıyordu. Elleri nasırlıydı, sırtı yılların yorgunluğunu taşıyordu. Oysa hayali, çocuklarının sırtının dağda, bayırda değil, yumuşak yastıklarda dinlenmesiydi. Bu hayal, onu köy kahvesinde anlatılan eski bir efsaneye, Kavur Harabeleri’ndeki lanetli defineye yöneltti.
Kavur Harabeleri, köyün en yüksek, sisli zirvesindeydi. Eski bir Bizans yerleşimi olduğu söylenir, fakat köy halkı oranın "uğursuz yer" olduğunu fısıldardı. Gece olduğunda harabelerde yankılanan tuhaf sesler, kimi zaman görülen gölgeler herkesi ürkütürdü. Efsaneye göre, buraya gömülen büyük bir hazine, sahibini koruyan kadim bir tılsımla mühürlenmişti. Tılsımı bozan, servete kavuşur, ama aynı zamanda hazinenin yüzyıllık lanetini de üzerine alırdı.
Abuzer, açlığın korkusunun, lanet korkusundan büyük olduğuna karar verdi. Bir kürek, bir kazma ve birkaç günlük azıkla, kimseye haber vermeden harabelere çıktı.
II. Geceler Boyu Süren Kâbus
Abuzer, günlerce, haftalarca Harabeler'de kazdı. Güneşin yakıcı sıcağı, gecenin dondurucu soğuğu onu yıldırmadı. Her kazma darbesinde, yoksulluk zincirini kıracağını hayal etti. Köylüler, "Abuzer çıldırmış," diyorlardı. "O lanetli yerde hayır mı aranır?"
Bir ay süren çılgınca bir arayışın sonunda, küreği sert bir cisme çarptı. Toprağı hırsla eşeledi ve paslı, büyük, demir bir kazanla karşılaştı. Kazanın kapağını zorlukla açtığında, içeriye dolan dolunayın ışığıyla gözleri kamaştı. Kazan, ağzına kadar eski, işlemeli altınlarla doluydu. Roma sikkeleri, Bizans takıları ve paha biçilmez görünüşlü külçeler... Abuzer, dizlerinin üzerine çöktü, bir külçeyi avucunun içine aldı. Altın, soğuk ve ağırdı. Tam o anda, harabelerin derinliklerinden gelen ürpertici bir fısıltı duydu. Fısıltı, rüzgarın uğultusuna karışarak adını tekrarlıyordu: "Laneti çözdün, artık o senin..."
Abuzer, korkuyu bir anlığına bastırdı. "Altınım var, artık korku ne gezer!" diyerek kazan dolusu altını güçlükle köyüne indirdi.
III. Parlaklığın Ardındaki Kararma
Köyde önce şaşkınlık, sonra büyük bir kıskançlık fırtınası esti. Abuzer kulübeyi yıktırıp yerine iki katlı, taştan bir konak yaptırdı. Karısına ipekler, çocuklarına en güzel oyuncaklar aldı. Herkes ona saygı duyuyordu, ama bu saygı paranın gölgesinde bir korkuydu.
Fakat zenginlikle birlikte, görünmez bir karanlık da evlerine çöktü.
Önce Abuzer'in karısı, bitmek bilmeyen bir halsizlik ve ağrılarla yatağa düştü. Doktorlar ne yapsa çare bulamıyordu. Kısa süre sonra da küçük kızı, aynı bilinmez hastalıkla pençeleşmeye başladı. Korkunç bir hızla yayılan bu uğursuz kanser, ailenin içine sinsi bir düşman gibi yerleşmişti. Abuzer, köydeki en iyi hekimleri getirdi, şehirdeki hastanelere koştu ama nafile. Altınları eriyordu, ama ne karısının ne de kızının acısı dinmiyordu.
IV. Cinlerin Gölgesi ve Son Nefes
Asıl dehşet, gece çöktüğünde başlıyordu. Yeni konağın duvarları, geceleri anlaşılmaz seslerle çınlıyordu. Kapalı odalardan gelen tırmalama sesleri, boş koridorlarda yankılanan çocuk fısıltıları...
Karısı, uykusunda sürekli, "Gitmeleri lazım, onlar altının bekçileri..." diye inliyordu. Kısa sürede, konağın dört bir yanını, yöre halkının "hazine bekçisi cinler" adını verdiği varlıkların bastığı fısıltısı yayıldı. Evdeki atmosfer boğucuydu, odaya giren herkesin nefesi kesiliyor, ürkütücü bir soğukluk iliklere işliyordu.
Abuzer, bu kez altınlarını değil, ailesini kurtarmak için köyün hocalarına, üfürükçülere başvurdu. Hepsi aynı şeyi söyledi: "O altınlar lanetli. Sahipsiz bir ruhun malıydı, şimdi de ruhunu istiyor." Hocalar, konağa girmeye bile cesaret edemiyorlardı.
Çaresizlik içindeki Abuzer, gözleri önünde eriyen ailesini izledi. Karısı ve küçük kızı, kanserin ve cinlerin musallat olduğu kâbus dolu günlerin sonunda, aynı hafta içinde, acı içinde vefat etti. Abuzer'in büyük oğlu, korkudan aklını yitirmişti. Geriye kalan tek oğlu ise, altının uğursuzluğundan kaçmak için köyü terk etti ve bir daha haber alınamadı.
V. Lanetin Sonu
Abuzer, artık iki katlı konağında tek başınaydı. Paha biçilmez altınlar, evin en karanlık köşesinde, tozlanmış bir sandıkta duruyordu. Altınlar, artık ona servet değil, ailesinin canını alan soğuk, uğursuz bir metal yığını olarak görünüyordu.
Bir kış gecesi, Abuzer, karısının son sözlerini hatırladı: “Geri ver, ait olduğu yere..."
Ertesi sabah, köyün en cesur gençleri, Abuzer'i Kavur Harabeleri'nde, kazanın bulunduğu yerde buldular. Yaşlı adam, elinde küreğiyle, kazanı altınlarla birlikte yeniden toprağa gömmeye çalışırken, soğuktan donarak can vermişti. Yüzünde, hem büyük bir yorgunluk hem de nihayet huzur bulmuş bir ifade vardı.
Köy halkı, altınlarla dolu kazanı topraktan çıkardı. Ancak hiçbiri ona dokunmaya cesaret edemedi. Altınları yeniden Kavur Harabeleri'ne gömdüler ve o bölgeye bir daha asla yaklaşmadılar.
O günden sonra Saklıdere'de kimse defineseverlikten söz etmedi. Abuzer'in hikayesi, açgözlülüğün ve lanetli servetin insanı nasıl zindana çevirdiğinin, yoksul bir hayatın bile, uğursuz bir zenginlikten daha kıymetli olduğunun soğuk bir hatırlatıcısı olarak kaldı. Defineye Naletli Define adı verildi, ve Kavur Harabeleri'nin tepesinde, sessiz bir lanet olarak uyumaya devam etti.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL