Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Halisane Duygular
Bir Kenar Mahalle Çocucuğunun Hayat Hikayesi...
1. Bölüm

Merhaba Güzel İnsan

35 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

Halisane Duygular:
Merhaba Güzel İnsan,
Bu kitabı eline aldığın için teşekkür ederim. Öncelikle duygularımı kâğıda dökmeme vesile olan anneme, babama, kardeşlerime, eşime, çocuklarıma ve hayatımda iz bırakan dostlarıma şükranlarımı sunarım.

Biliyorum, onların sabrı, sevgisi ve duası olmasaydı bu satırlar da olmazdı. Bil ki anlatacaklarım sadece benim hikâyem değil “CAN”, senin de yüreğini sızlatan ama bir türlü yazıya dökemediğin gerçeklerin sesidir. Bu yüzden oku dostum çünkü “Okumak bedeni dinçleştirdiği gibi köleliği de önler.”

Ben yazar değilim “KURBAN!”
Okumuşluğum da pek yoktur ama Salıbaba’nın tozlu yollarında yalınayak koşarken bir gün kalemimle de olsa kenar mahallelerin günahsız çocuklarının sesi olacağıma yemin ettim. O yemin şimdi bu satırlarda yankılanıyor. Her sayfa bir şeyler fısıldayacak. Belki bir çocukluk anısı, belki bir vicdan sızısı, belki de unutulmuş bir umut…

Elazığ şivesine has kelimeler de bulacaksın, bugüne kadar kurulmamış cümleler de. Takıldığın yer olmasın diye dikkatle okumanı öneririm çünkü bu kitap sadece okunmaz; aynı zamanda kalben hissedilir, hakkıyla yaşanır ve derinden derine de içe çekilir. Her kelime bir dua, her cümle bir vefa borcudur.

Hayatı ilmek ilmek yaşamış bir çocuğun iç dökümünü okuyacaksın bu sayfalarda. Ticaretin gül gibi koktuğu zamanları ve adamlığın parayla ölçülmediği günleri anlatıyorum. Bir babanın suskunluğunu, bir annenin gözyaşına boğuluşunu, bir çocuğun yoksulluğunu bütün çıplaklığıyla…

Uzun lafın kısası bir ömrün yükünü taşıyan kelimelerle geldim sana. Umarım anıları okurken huşu içinde akar gider de böyle bir kitap okuduğun için mutlu olursun. Derdim unutulmuş değerleri hatırlatmak, kenarda kalmış hayatlara bir selam göndermektir. Yazdıklarım yüreğine dokunursa işte o zaman bu kitap amacına ulaşmış demektir. Kendini bulman ve zerre-i miskal uydurma olmayan sözlerime can vermen dileğiyle… Şimdi çayını koy, otur karşıma. İki lafın belini kırarak, biraz Elazığ biraz da eski zaman kokarak akalım mazinin eşsiz deryasına.

Madem yazar değilsin ne işin var kitap yazmakla? İnandığın yer hakkı için ben de senin gibi düşünüyorum ama anlatamadım bir türlü bunu içimdeki çocuğa. Günlerden bir gün oturmuştum iş yerimde. Babası için yazdığım şiire teşekkür etmek için çıkageldi yanıma bir çocuk! Sonra dönüp “Abi sen neden bir kitap yazmıyorsun?” diyerek başladı söze. “İmla kurallarını bile zar zor öğrendim kardeş! Ne anlarım ben kitap yazma işinden.” dedim ama o ısrar etti. O gün bugündür dürtüyor içimdeki çocuk “yaz” diye. Bi’ şeyden de geri kal desem de dinlemedi beni.

Yazarım yazmasına hatta ve hatta ansiklopedi bile olur benim şimdiye kadar yazdıklarımdan.
Ama benim işim bu olmadığı için gelgitler arasında kalarak yazıp yazıp sildim. Bu sefer karar verdim. İnadına da olsa yazıp bitirerek dökmek istedim içimdekileri. Neden yaptım bunu? Yurdum insanı; hep diplomalıların pamuk elleriyle cilaladıkları yapay laflarını okuyacağına, biraz da benim gibi kenar mahalle çocuğunun nasırlı elleriyle yazdıklarını okusun istedim. Okusun da kendini bulsun, yüreğindeki o eski yangını hatırlasın “Aha, bu benim!” desin.

Suç mudur yaptığım? Suçsa bil ki bu suçu işlemeye devam edeceğim. Beni dinlersen sen de bu suça ortak ol! Bir sayfa çevir, bir cümle oku, bir satırın altını çiz, kendi sesini bul ve ardından bir selam çak bizim diyarın yiğit evladına. Bu toprakların kokusunu unutmayanlara:
• Mornik’te koca bir dağ,
• Salıbaba’da kale,
• Hüseynik’te eren,
• Kesrik’te “Garibandık biz.” diyenlere. Selam olsun mor sümbüllü bağların çocukları olan Yığınkililere. Selam olsun doğduğu yerle gurur duyan Karşıyakalılara.

Hatırlar mısın bilmem? Elleri alın teri kokardı Sanayi Mahallesi’nin çağalarının, omuzda ceketle gezerken Sekolular. Ne mutlu yüreği buz tuttuğu halde kişiliğinden ödün vermeyen o neslin evladına. Kırktutları unuttum sanma! Orada çok davar otlattım.

Bu kitap hatıram olsun Elazığ’a, aklınıza gelince “an”ın yeter. Benim eserlerim pahalıdır, ucuz insanlar okumasın “Gakgom!” (Bu cümle insanlıktan nasip almamış biri içindir.)
Okumasın onun gibi olanlar bu kitabı çünkü bu kitap ucuz insanlar için yazılmadı. Kendi ağırlığının farkında olan yüreği güzel insanlar için yazıldı. Laylomcular da okumazsa sevinirim, kendi öz babasına iki kelam yazamayıp “Emoş” bibinin herifine methiyeler dizenler de. Mümkünse kirli bedenini fiyakalı bir elbiseyle temize çekmeye çalışanlar da okumasın. Okumasınlar ki bu kitap yazıldığı gibi tertemiz kalsın! “Neden dersen?” sevmiyorum böyle insanları.

Bil ki doğumu anasına yük olan çocukları değil; altın kalpli anaların doğurduğu, sokakların büyüttüğü, hayatın ona öğrettiklerini omuzlarında taşıyan ve yüreğini kirletmeden saklayan çocukları severim, beynindeki arızaları saklama gereği duymadan duyguları başta olmak üzere içindeki çocuğu öldürüp yok etmeyenleri...

Bu ne biçim bir giriştir, diyerek yadırgama hemen. Okudukça anlayacaksın beni. Bu arada çayın bittiyse tazeleyip de gel, güzel güzel konuşalım seninle. Çayın çok demli olmasın ha… Açık çay da içilmez ama. Doldur en iyisi, arada bir de olsa efkâr dağıtmak için demlenmek lazım. Yoksa bize dert olan şeyler başkasına ders olmaz!

Tanıyanlar bilir beni ama tanımayanlar da merak ediyordur şimdi. “Kim bu adam, ileriki sayfalarda karşıma ne çıkacak?” diye. Merak etme “Can!” Henüz aklımı sıyırmadım.
Bugünkü hafızamla elli yıl evvele göz atacak, bakacak, okuyacak, anlayacak, zaman zaman şakalaşacak, yeri geldiğinde de dertleşecek, karşındaymışım gibi de konuşacağım seninle.
Sonra oturup birlikte değerlendireceğiz eski Türkiye’yle bugünkü Türkiye arasındaki “insanlık” farkını. Senden ricam, kitabın tamamını okuduktan sonra yazdıklarıma inanmazsan gidip sor, beş kilo ayranın beş kuruşa satıldığı dönemlerde yaşayanlara. Hepsi aynı şeyden bahsedecek, hepsinin gözleri dolacak ve derin bir “of” çekerek başlayacaklar anlatmaya. Bil ki o “of”, bir devrin özeti gibidir. Bu “of” bir çocuğun açlığı, bir annenin sabrı, bir babanın sessizliğidir ama en çok da eskinin insanlığıdır. Herkes bilmez bu hali; Leyla’sı olmayan çölde yaşayan bilir, bir de “Adı var, hakkı yok!” mahallelerde yaşayanlar…

Anlatmak istediklerimi her kitap yazmaz, her kürsüde de konuşmazlar dostum! “Peki, sen neden anlatıyorsun?” diye sorarsan bana, gençler okusun, bir şey kapsın diye yazıyorum ve bazı zırtoların “kenar mahalle çocuğu” diyerek dışladığı onurlu insanların neler çektikleri bilinsin diye. Budur benim derdim. Bu derdim bilinsin, herkes kendisine çekidüzen versin. Bir diğer derdim de sustukça sırtımıza binenlere meydan bırakmamaktır.
Çünkü biz sustukça dış kapının mandalı bile olamayacaklar kendisini dev sanıyor. Yıkılsın istiyorum bu anlayış! Yıkılsın da davar gütmesi gerekenler, insan yönetmesin!

Doğrusunu sorarsan derdim çoktur benim. Hepsini anlatacağım sırayla. Öz hayatımı, başkalarının hayatıma kattığı güzellikleri ve hayat yolunda yürürken nelerle karşılaştığımı… Okurken yorulmayacağına dair söz veriyorum. Belki ilk defa karşılaşacaksın böyle bir şeyle ama güzel şeyler okuyacaksın. Buna adın gibi emin ol. Var mısın dinlemeye? Aklımdayken söyleyeyim senin de anlatmak istediklerin olursa yaz bana, inan zevkle okurum yazdıklarını.

Şimdi başlıyoruz anlatmaya “kolay gelsin” diyerek kefensiz gömülmüş ölülere benzeyen mahalleden çıkan yıldızı. O yıldız kim midir? Bugüne kadar tanımamışsan çok şey kaybetmişsin. O yıldız, ne mektepli ne de medreselidir. Erdemini yitirmeden yaşamış, kocaman yüreğine çok şey sığdırmış birisidir. Onun tek amacı vardı, vasiyetinde söylemişti bana: “Al kalemi eline, yaz: Kaybolmasın bildiklerim. Toprak olmasın benimle birlikte.” Ben de aldım kalemi elime, yazdım. Döktüm tertemiz duygularımı bembeyaz kâğıda.

İlk satırı “Bilgiyi parayla satanla ayeti kâğıda yazıp satan muskacı arasında fark görmüyorum.” diye yazmaya çalışırken sakın yanlış anlaşılmasın bu cümlem, bilgiyi emeğiyle öğretene saygım sonsuzdur. Bildiğini ticaret malı gibi görüp vicdanı unutan, kendisinden sonraki nesle de bedava gitmesin diye aktarmaktan kaçınanlaradır eleştirim. Kalem yerine silah kullananlarla, silah yerine kalem kullananlar arasında dünya kadar fark vardır. “Biri barbarlıktır, diğeri insanlıktır.” dedim sonra. Bunu duyunca gözleri yaş doldu ama ağlamadı. Aksine güldü. “Neden gülüyorsun ahbap, kötü bir şey mi dedim?” diye sorunca elini koydu omuzuma “Senin benden farkın yokmuş evlat!” deyince sustum. O konuşmaya devam etti. “Ağzı var dili yok çocukların kalemi kılıçtan keskin olur. Diye derlerdi de bana inanmazdım. Daha yazmaya başlamadan belli ettin bunu. Artık ölsem de gam yemem. Ben gidiyorum, sen kitabını yazmaya bak!” diyerek çekip gitti ardına bakmadan! “Neyin kitabını yazacağım.” diye sormama fırsat vermeden dostum! Şaşırmış kalmıştım onun bu yaptığına. Sonra oturup düşündüm, adı “HALİSANE DUYGULAR’’ olsun dedim çünkü adı “Halis”, soyadı da “Yıldız”dı onun!

Oku, kendini bul; sonra öner gitsin okuması için bir arkadaşına

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL