Hacı Bektaş Veli
(Erkek Dişi Sorulmaz)
Roman
Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı
Yazar: Hüseyin TURHAL
13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
I. Şeriat Kapısı Yûsuf’un elindeki mühürlü mektup, bir rehberden çok, bir sınav kâğıdı gibiydi. Müderris Şeyh Süleyman, onu doğrudan tekkeye göndermemişti. Mektubu, Sultanyolu üzerindeki büyük bir kervansarayın dervişine teslim etmesini tembihlemişti. Şeyh Süleyman, “Marifet Kapısı’na ulaşmak isteyen, önce Şeriat’ın On Makamını yaşantısıyla tamamlar. Sen ilmi öğrendin, şimdi o ilmi hayata geçir. Kervansaray, sana bu fırsatı verecektir,” demişti. Yûsuf, o kervansaraya vardığında, kendini bir anda Anadolu’nun sosyal karmaşasının tam ortasında buldu. Tüccarlar, askerler, köylüler, dervişler; herkes birbiriyle kaynaşıyordu. Burada, dört duvar arasında öğrendiği ilmin, dış dünyanın gürültüsünde nasıl uygulanacağını görecekti. Kervansarayın İmtihanı Kervansarayın işlerine yardım eden derviş Pîr-i Sani (İkinci Pîr), Müderrisin mektubunu okudu. Kırışıklıkları ve gülen gözleriyle Yûsuf'a baktı. “Hoş geldin ilim talebesi. Burası ne bir medrese ne de bir tekke. Burası, hizmetin ve sabrın mektebidir. Şeriat’ın ilk makamları seni imana ve ilme ulaştırdı. Şimdi sıra, cömertlik, helal lokma ve edepte.” Yûsuf'un görevi, kervansarayın en ağır ve en pis işlerini yapmaktı: Abdesthaneleri temizlemek, hayvanların yemini hazırlamak, ve en önemlisi, hizmet ettiği kişilerin küçümseyen bakışlarına katlanmak. Nefsin Zincirleri Bu görevler, Yûsuf’un gururuna ağır geldi. Medresede saygı gören, ilimle uğraşan biriydi. Şimdi ise, yolcuların kaba sözlerine maruz kalıyor, bazen bir köle gibi görülüyordu. Bir gün, zengin bir tüccarın, kaba bir sesle onu azarlaması üzerine, Yûsuf’un içindeki nefs-i emmare (kötülüğü emreden nefis) ayaklandı. Gözleri karardı, yumruklarını sıktı. O sırada Pîr-i Sani, elinde bir süpürgeyle çıkageldi. Tüccarın azarlamasını duymazdan gelerek, Yûsuf’a yaklaştı ve fısıldadı: “Oğul, Makâlât der ki: ‘Nefsin dört halini bilmek gerek. Seninki şu an Emmare’de geziyor. Nefsine sahip çıkmazsan, sana sahip olur.’ O tüccar, senin nefsini uyandıran bir ayna. Asıl temizlemen gereken, onun lekesi değil, kalbindeki öfkenin lekesidir.” Yûsuf, utançla başını eğdi. O andan itibaren, hizmeti bir çile olarak değil, bir arınma vesilesi olarak görmeye başladı. Sabır ve Kanaat: Kaba davranışlara gülümsemeyle karşılık vermeyi öğrendi. Az yiyecekle yetinmeyi, az uyumayı, böylece nefsini dünya zevklerinden uzak tutmayı ilke edindi. Helal Lokma: Kervansarayda sunulan yiyeceklerin her kuruşunun temiz olduğundan emin olmak için yorulmadan çalıştı. Temiz kazancın, temiz gönül getirdiğini anladı. Tevazu ve Cömertlik: En değerli varlığı olan medrese notlarını dahi, okuma yazma bilmeyen bir gence hediye etti. Zira anladı ki ilim, paylaşıldıkça temizlenir. Yûsuf, bu süreçte, Hacı Bektaş Veli’nin öğretisindeki zâhirin temizliği kavramını iliklerine kadar hissetti. Temizlik, abdest almaktan ibaret değildi; temizlik, kalbin, dilin ve elin, dünya kirlerinden arınmasıydı. Artık camide yalnızca şekil için namaz kılmıyor, her secdede nefsini yere seriyordu. Eşiğin Sınavı Aylar geçti. Yûsuf’un yüzündeki gerginlik gitmiş, yerine huzurlu bir tebessüm yerleşmişti. Hizmetteki şikâyetsizliği ve tevazusu, kervansaraydaki herkesin dikkatini çekmeye başlamıştı. Bir akşam, Pîr-i Sani, Yûsuf'u yanına çağırdı. Yanında, yüzü bir derviş ciddiyetinde, lakin gözleri yorgun bir yaşlı adam vardı. “Yûsuf,” dedi Pîr-i Sani. “Şeriat Kapısı’nın son makamlarına, yani kırk makamın ilk onuna hakkıyla ulaştın. Zâhirin temizlendi. Artık bu eşik sana dar gelir.” Sonra yanındaki yaşlı adama döndü. “Bu zat, Balım Sultan adıyla bilinen bir yolcudur. O, seni aradığın Mürşid’e, Tarikat Kapısı’nın açıldığı yere götürecek.” Yûsuf, aniden gelen bu haberle heyecanlandı. “Peki, Müderrisin mektubu?” diye sordu. Pîr-i Sani gülümsedi. “O mektup, bu kervansarayın dervişine değil, senin içindeki dervişe yazılmıştı. Ve sen, onu kendi ellerinle açtın. Haydi yola çık, oğul. Şimdi, Bâtına Yöneliş zamanıdır.” Yûsuf, o gece kervansarayın kapısından dışarı çıktı. Gündüzki gürültünün yerini, gece sessizliği almıştı. Yanında Balım Sultan ve kalbinde yeni bir heyecan vardı. Zâhirin temizlenmiş olması, Tarikat Kapısı’ndan içeri girmek için yeterliydi. Yûsuf, artık kuralların ötesine, yolun derinliğine doğru ilerleyecekti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.