Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Hacı Bektaş Veli (Erkek Dişi Sorulmaz) Roman Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı Yazar: Hüseyin TURHAL 13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
49. Bölüm

Bölüm 3: Sulucakarahöyük'te Yuva Höyüğe Varış

6 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

Hacı Bektaş Veli ve İlyas, kışın son demlerinde, Kayseri ile Kırşehir arasında kalan küçük ve mütevazı bir Türkmen köyü olan Sulucakarahöyük'e ulaştılar. Köy, adından da anlaşılacağı gibi, küçük bir höyüğün etrafına kurulmuştu ve etrafı sulak arazilerle çevriliydi.
Köy halkı, Anadolu'nun dört bir yanındaki gibi zorlu şartlarda yaşıyordu. Türkmenler, yerleşik hayata tam olarak geçememiş olmanın verdiği yoksullukla mücadele ediyorlardı. Gördükleri dervişin uzun hırkası, Horasan'dan geldiğini belli ediyordu. Ancak halk, bilgelikten çok, hayatta kalma telaşındaydı.
Bektaş, köyün biraz dışında, terk edilmiş, yıkık dökük bir kulübeyi gösterdi. "İlyas," dedi. "Yuva burasıdır. Ne zaman ki bir gönül evimizi, bir garip de başını sokacak yeri bulursa; işte o zaman bu topraklar bize ait olur."
Kulübeyi onarmaya başladılar. Bektaş, keramet göstermek yerine, bir köylü gibi çalışıyordu. Elleri nasır tuttu, sırtı ağrıdı. O, "ermiş" değil, hizmet eden bir insan olduğunu gösteriyordu.
Şüphe ve Güven
Köy halkı, bu dervişi uzaktan izledi. Bazıları onun bir casus, bazıları ise vergi toplamaya gelen bir memur olabileceğini düşünüyordu. Köyün muhtarı Ali, ihtiyatlı bir adamdı. Bir akşam, birkaç köylüyle birlikte dervişin yanına gitti.
"Ey yabancı derviş," dedi Ali. "Bize neden geldin? Bizim ne altınımız var ne de medreselerde okuyacak bilgimiz. Bizi bırak, şehirlere git."
Bektaş, elindeki tahta parçalarını yontmayı bırakıp doğruldu. Gözlerinde ne öfke ne de kibir vardı; sadece huzur vardı.
"Ben, size bir şey almaya gelmedim, Ali Ağa. Aksine, size sahip olduğunuz en değerli şeyi hatırlatmaya geldim: Sizi."
Bektaş, yonttuğu tahta parçasını Ali'ye uzattı. "Bu parça, bir işe yaramaz tek başına. Ama yüzlerce parça bir araya gelince bir çatı olur, bir tekke olur. Sizler de öylesiniz. Ayrılıkta zayıfsınız, birlikte ise evrenin en güçlü çatısısınız."
Konuşmalarında ne dini zorlama ne de siyasi vaat vardı; sadece insana dair sözler vardı.
Kadınların Gönül Ocağı
Bektaş Veli'nin getirdiği en büyük yeniliklerden biri, o dönem Anadolu'sunda alışılmışın dışındaydı: Kadınlara verdiği değer ve eğitimdeki eşitlik.
Köy kadınlarından Kızılca (romanın kilit kadın karakteri olabilir), ilk başlarda dervişe soğuktu. Gelenek, kadının evinin içinde, erkeğin ise dışarıda olması gerektiğini söylerdi.
Bir gün Kızılca, su testisini doldururken dervişin yanına geldi. Merakla sordu:
"Hünkâr, siz neden kadınları da dersinize çağırıyorsunuz? Onların yeri evleridir."
Bektaş, pınardan bir avuç su aldı. "Kızılca Bacı," dedi. "Su, toprağı beslerse ürün verir. Kadın, ailenin gönül toprağıdır. Sen beslenmezsen, ailen nasıl beslenir? İnsanın yarısı erkek, yarısı kadındır. Bir kanadımız kırık uçabilir miyiz? Benim ocağımda erkek ve kadın, sevgi yolunun iki kanadıdır."
Kızılca, hayatında ilk kez bir din adamından böyle sözler duyuyordu. Bu sözler, onun ve köydeki diğer kadınların kalbindeki şüpheyi dağıtıp, yerine saygı tohumlarını ekti. Artık Bektaş'ın tekkesi, sadece erkeklerin değil, kadınların da ilim ve irfan ocağı olacaktı.
İnsan Kutsaldır Diyorlar
Bektaş Veli, nihayet bir gece topladığı küçük mürit grubuna (müstefitlere) felsefesinin özünü anlattı. Kulübenin loş ışığında, onların gözlerine baktı.
"Size bir sır vereyim," dedi. "Kutsal yer, Mekke'dir. Doğru. Ama Kâbe'yi Kâbe yapan, insanın ona duyduğu saygıdır. Öyleyse... Neden daha küçük bir Kâbe inşa etmeyesiniz?
Siz Kâbe'yi görmek için yolculuk yapıyorsunuz; ben ise size diyorum ki: Siz, yürüyen Kâbe'siniz!
Sizden sonraki nesiller, sizi ne adla anarsa ansın; unutmayın. Benim yolum, 'İnsan Kutsaldır' felsefesidir. Bir insanın kalbini kırmak, yüz kere Kâbe yıkmaktan daha büyük günahtır."
Sulucakarahöyük'ün basit kulübesinde, Anadolu'nun ruhunu şekillendirecek olan insan sevgisi felsefesinin temeli, alçakgönüllülükle atılmıştı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL