Hacı Bektaş Veli
(Erkek Dişi Sorulmaz)
Roman
Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı
Yazar: Hüseyin TURHAL
13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
Bölüm 1: Horasan Güneşi Mekan: Nişabur, Horasan. (13. Yüzyıl Başları) Zaman: Bir bahar sabahı. Gündoğumu ve Bir Sessizlik Nişabur, Horasan’ın bin yıllık kadim bilgeliğiyle ıslanmış, yeşil bir vaha gibi uzanıyordu. Ancak o bahar sabahı, şehrin her zamanki hareketliliği yerini garip bir sükûnete bırakmıştı. Tarih, Selçuklu’nun son demlerine, Moğol fırtınasının öncü rüzgârlarının henüz uzaklardan estiği bir zamana işaret ediyordu. Seyyid İbrahim’in evi, şehrin manevi kalbi sayılan medreselerin yakınında, sadeliğin huzur verdiği bir yapıydı. Seyyid İbrahim, büyük dedesi İmam Musa Kâzım’a dayanan soylu bir neslin temsilcisiydi; bilgili, vakur ve halk tarafından derin bir saygıyla sevilirdi. Eşi Hatem Hatun ise, o topraklara ait, güçlü ve merhametli bir kadındı. Evdeki sessizlik, bekleyişin sessizliğiydi. Hatem Hatun, doğumu yakındı ve sancılar gece yarısından beri devam ediyordu. Yaşlı ebe kadın, bir yandan dualar fısıldıyor, bir yandan da şifalı otlarla buğuluyordu odayı. Seyyid İbrahim, kapının eşiğinde oturmuş, gökyüzünün kızıllığa çalan ilk ışıklarını seyrediyordu. Endişesi, baba olmanın heyecanıyla karışıyordu. “Bütün kâinatın soluğu tutulmuş gibi,” diye fısıldadı İbrahim, yanındaki yaşlı dervişe. Derviş, gözlerini semaya dikti. “Bu, sıradan bir doğum değil, Seyyid’im. Bu çocuk, aşkın ve ışığın mührünü taşıyacak. Bir devrin kapısı kapanırken, o, Anadolu’da yepyeni bir kapı açacak.” Keramet ve İlk Nefes Güneş, Horasan’ın dağlarının ardında altın bir mızrak gibi göründüğü an, içeriden keskin ama kısa bir çığlık yükseldi. Ardından gelen ise, ne beklenilen ağlama sesi ne de sıradan bir nefesten ibaretti. Çocuk, dünyaya gözlerini açtığında, ağlamak yerine derin bir nefes aldı ve odadaki loş hava birdenbire parladı. Ebe kadın şaşkınlıkla geri çekildi. Hatem Hatun ise, yorgunluğuna rağmen yüzünde beliren tarifsiz bir huzurla bebeğine baktı. Derviş ve Seyyid İbrahim içeri girdiklerinde, küçük çocuğun bakışlarının üzerlerinde olduğunu gördüler. Sanki henüz doğmamış gibi bir bilgelik ve dinginlikle bakıyordu. “Adı ne olacak, Seyyid’im?” diye sordu ebe kadın. Seyyid İbrahim, çocuğa yaklaştı ve onu kucağına aldı. Bebeğin küçük elinin, babasının parmağını sıkıca kavrayışı, aralarındaki manevi bağı hemen kurmuştu. O an, Ahmet Yesevi ocağından gelen bir rüya ve vasiyet aklına geldi. “Adını Mahmûd koyun,” dedi Hatem Hatun, yatağından güçlükle. Seyyid İbrahim başını salladı, ancak farklı bir isim fısıldadı: “Hayır. O, kutlu bir misafir. O, Bektaş olacak. Adı, Bektaş.” Lokman-ı Perende'nin Ziyareti Aradan yedi yıl geçti. Küçük Bektaş, yaşıtlarının aksine top oynamak yerine, sık sık babasının kitaplarının arasında, ya da bahçedeki sessiz köşelerde düşüncelere dalardı. Gözlerindeki derinlik, onu gören herkesi şaşırtırdı. Bir öğleden sonra, kapıya tanımadığı uzun boylu, güçlü bir derviş geldi. Gözleri zümrüt yeşiliydi ve giydiği yamalı hırka bile ona bir asalet veriyordu. Bu, Ahmet Yesevi’nin önde gelen halifelerinden Lokman-ı Perende’ydi. Lokman-ı Perende, selam vermeden doğruca Bektaş’ın yanına yürüdü, ki çocuk o sırada bir nar ağacının altında tek başına oturmuş, rüyalara dalmış gibiydi. “Selam sana, Anadolu’nun ışığı,” dedi Lokman-ı Perende, sesi gök gürültüsü gibiydi. Küçük Bektaş, başını kaldırdı. Ne korku ne şaşkınlık vardı yüzünde. Sadece tanıdık bir kabulleniş. “Aleyküm selam, yüce öğretmenim. Geleceğinizi biliyordum.” Seyyid İbrahim ve Hatem Hatun şaşkınlıkla izlediler. Lokman-ı Perende, diz çöktü ve Bektaş’ın gözlerinin içine baktı. “Babanın soyu, ceddin Ali’den gelir. Annenin sütü, Horasan toprağının bereketidir. Ama ruhun… Ruhun, Hakikat’in ta kendisidir. Ben geldim ki, bu ruhu uyandırayım ve onu ait olduğu yola hazırlayayım.” Böylece, Bektaş’ın manevi eğitimi başlamış oldu. Horasan’daki ev, artık sadece bir yuva değil, aynı zamanda Aşk'ın ve Bilgi'nin dersliğine dönüşmüştü. O yedi yaşındaki çocuk, Anadolu’ya doğru uzanacak büyük bir yolculuğun ilk adımlarını, Lokman-ı Perende'nin dizinin dibinde atmaya hazırdı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.