Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Dervişin Sonsuz Yoculuğu
Dervişin Yolculuğunu, bir arayışın sadece fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda içsel bir dönüşüm olduğunu anlatmak için kurguladım...
10. Bölüm

Solmuş Gülün Tomurcuğu

23 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Yeni Yaprak Derviş, artık yalnız yürüyordu. Ama yalnızlığı bir eksiklik değil, tamamlanmışlık gibi hissediyordu. Ustasının sözleri içinde bir çınar gibi kök salmış, rüzgârın şarkısı ise ona yol arkadaşı olmuştu.

Bir ilkbahar sabahı, dağ eteklerinde, rengi solmuş, yaprakları buruşmuş bir gül bahçesine rastgeldi. Bahçenin sahibi yaşlı bir adam, güllere ümitsizce su veriyordu. "Eskiden bu bahçe, dağın yamacını renk renk boylardı," dedi hüzünle. "Ama şimdi... şimdi ölüyorlar."

Yeni Derviş, bir gül fidanının yanına çömelip toprağı eliyle yokladı. "Toprak susuz değil," dedi. "Sadece yorgun. Bazen toprak da, tıpkı insanlar gibi, biraz nefese ve yeni bir dokunuşa ihtiyaç duyar."

Yaşlı adam, "Ne yapabilirim ki?" diye sordu çaresizce.

Yeni Derviş, heybesinden bir avuç ıhlamur çiçeği çıkardı. "Onlara su vermeyi bırak," dedi. "Bunları toprakla karıştır ve bir hafta bekle. Bırak toprak, kendi şifasını bulsun."

Adam, şaşkınlıkla itaat etti. Bir hafta sonra, bahçede incecik, yeşil filizler belirmeye başladı. Güller değildi bunlar, yabani kekikler ve dağ naneleriydi. Ama bahçe, yeniden hayat doluydu.

"Anladın mı?" dedi Yeni Derviş. "Bazen ısrar ettiğimiz şey değil, ihtiyaç duyulan şeydir asıl güzellik. Güller gitmiş, ama dağın kendi çiçekleri gelmiş."

Yolculuğu onu, iki ayrı kıyıya kurulmuş bir köye getirdi. Köyü ikiye bölen nehir üzerindeki köprü, yıllar önce yıkılmış, insanlar birbirinden kopmuştu. İki taraf da, diğerini suçluyor, kimse yeni bir köprü yapmaya yanaşmıyordu.

Yeni Derviş, nehrin kenarına oturdu. İki gün boyunca, sadece suyun akışını izledi. Üçüncü gün, nehrin sığ bir yerinden karşıya geçti. İki tarafın da yaşlılarını buldu. Onlara, bir zamanlar birlikte söyledikleri bir türküyü hatırlattı. "O türküyü siz bana öğretin," dedi. "Belki unutmuşumdur."

Yaşlılar, ilk başta direndi. Ama zamanla, eski günleri hatırlayıp, türküyü mırıldanmaya başladılar. Yeni Derviş, aynı türküyü diğer kıyıdakilere de öğretti. Bir akşam, iki kıyıdan aynı türkü yükselmeye başladı. İnsanlar, nehrin iki yakasında, yıllar sonra ilk kez birlikte şarkı söylüyorlardı.

Ertesi gün, köylüler el birliğiyle yeni bir köprü inşa etmeye başladı. Yeni Derviş, onlara katılmadı. Sadece, kenarda oturup, nehrin şarkısını dinledi.

"Niye yardım etmiyorsun?" diye sordular.
"Benim işim köprü yapmak değil," dedi. "Şarkıyı hatırlatmaktı. Gerisi, zaten içinizde vardı."

Yoluna devam etti. Gittiği her yerde, insanlara çözüm sunmak yerine, kendi çözümlerini bulmaları için ilham veriyordu. Bir gün, genç bir anne, ona, ölen kocasının ardından tutsak kalan yüreğinden bahsetti. "Acıyı nasıl unuturum?" diye sordu.

Yeni Derviş, ona bir tohum verdi. "Bunu ekin," dedi. "Her sabah, bu tohuma bir hikâye anlatın. Kocanızla yaşadığınız güzel bir anıyı. Tohum filizlendiğinde, acınızın da dönüşmeye başladığını göreceksiniz."

Kadın, tohumu ekti. Her gün, ona en sevdiği anılarını anlattı. Tohum filizlendi, büyüdü, bir çiçek oldu. Ve kadın, o çiçeği her suladığında, acısının biraz daha hafiflediğini hissetti. Çünkü artık o, acıyı değil, sevgiyi suluyordu.

Yeni Derviş, bir dağ yolu üzerinde, yürümekte zorlanan yaşlı bir kaplumbağa gördü. Onu alıp, gideceği yere kadar taşıdı. Çırakken olsa, "Aman, çok yavaş!" diye düşünebilirdi. Ama şimdi, her hızın kendi içinde bir gizem taşıdığını biliyordu.

Kaplumbağa, yol ayrımına geldiklerinde, Yeni Derviş'e baktı. "Sen," dedi, sesi derin ve bilgece, "yolun ta kendisi oldun."

Yeni Derviş, gülümsedi. "Belki de hep öyleydim. Sadece fark etmem zaman aldı."

Ve yürüdü. Artık biliyordu ki dervişlik, büyük sözler söylemek değil, küçük dokunuşlarla, insanların kendi içlerindeki bilgeliği hatırlamalarına yardım etmekti. Tıpkı bir yağmur damlasının, toprağın derinliklerinde saklı olan tohumu uyandırması gibi.

Ustasının izindeydi. Ve bir gün, onun da bir çırağı olacağını biliyordu. Çünkü yolculuk asla bitmez, sadece şekil değiştirirdi. Her son, yeni bir başlangıçtı. Ve her solmuş gül, aslında içinde yeni bir tomurcuk saklıyordu
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL