Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Efsane, henüz zamanın şafağında, Adıyaman'ın görkemli dağlarının gölgesinde, verimli topraklar üzerinde hüküm süren iki büyük ve güçlü aşiretle başlar: Reşida ve Kav. Yıllarca süren barışın ardından, bilinmeyen bir kıvılcım iki aşiret arasında büyük bir husumete yol açtı. Ne yaşlıların sözü ne de bilge kişilerin nasihatleri bu nefreti dindirebildi. Artık her sabah güneş, Reşida ve Kav aşiretlerinin kanlı çatışmalarına doğuyordu. Tarlalar ekip biçilmiyor, düğünler dernekler kurulmuyor; sadece yas ve öfke hüküm sürüyordu. İndirilen Işık Savaşın en şiddetli olduğu bir gün, gökyüzü aniden karardı. Gök gürültüsü yeryüzünü sarstı ve herkesin gözünü kamaştıran devasa bir yıldırım çatışma alanının tam ortasına düştü. Yıldırımın indiği yerden, sanki gökkuşağının renklerinden örülmüş gibi zarif ve nur yüzlü bir kadın belirdi. Bu kadın, adeta adaletin ve merhametin yeryüzüne inmiş suretiydi: Zerban. Zerban, üzerindeki ipekten, bembeyaz başörtüsünü (veya mendilini) yavaşça çıkarıp, iki aşiretin savaştığı kanlı toprağın tam ortasına serdi. Sesi, ne savaş çığlığı ne de öfke fısıltısıydı; aksine, dağlarda yankılanan bir barış çağrısı gibiydi. "Ey Reşida'nın yiğitleri! Ey Kav'ın kahramanları! Bu anlamsız düşmanlığa son verin! Topraklarımız sadece ekini, barışı ve sevgiyi yeşertmelidir. Kardeş kanını dökmekten vazgeçin!" Barış Çağrısına Kulak Tıkayanlar Ancak savaşın ateşi o kadar kuvvetliydi ki, ne yıldırımın mucizesi ne de Zerban'ın yüce çağrısı onları durdurabildi. Gözleri kinle perdelenmiş olan savaşçılar, başörtüsünü çiğneyerek birbirlerine saldırmaya devam ettiler. Zerban'ın kutsal çağrısı hiçe sayılmıştı. Bu vurdumduymazlık ve kan dökme arzusu, Zerban'ın kalbini büyük bir üzüntü ve öfkeyle doldurdu. İki aşiretin tam ortasında, diz çöktü ve ellerini semaya değil, doğrudan toprağa uzattı. Mucizevi Pınar Zerban, gözlerinden dökülen yaşlarla toprağa yalvarıyordu. O an, bir mucize gerçekleşti: Zerban'ın parmak uçlarının değdiği yerden, adeta toprağın kalbinden fışkırırcasına, billur gibi soğuk ve hayat dolu bir su yeryüzüne çıktı. Bu su, hızla etrafa yayıldı. Aşırı derecede soğuktu ama aynı zamanda büyük bir huzur taşıyordu. Savaşanlar bu olağanüstü olay karşısında donakaldılar. Kılıçları havada, okları yayda kaldı. O ana kadar sadece kan ve öfke kokan hava, şimdi Zerban Pınarı'ndan yayılan o taze, hayat veren suyun serinliğiyle dolmuştu. Zerban, suyu işaret ederek son sözünü söyledi: "Bu pınar, dökülen kanın yerine hayat veren suyu temsil etsin. Bu su aktıkça bilin ki, barışın ve birliğin kıymeti, tüm savaşlardan daha büyüktür." Savaşçılar, Zerban'ın ilahi gücü ve pınarın mucizesi karşısında boyun eğdiler. Silahlarını indirdiler. O günden sonra, pınarın suyu Reşida'nın da Kav'ın da tarlalarını suladı, susuzluklarını giderdi. Zerban, o pınarın başında, sonsuza dek barışın ve kardeşliğin bekçisi olarak kaldı. İşte bu yüzden, Adıyaman'ın bu kutsal pınarı Zerban Pınarı adını aldı ve çevresi, yüzyıllardır birlik ve beraberlik için ziyaret edilen bir ziyaretgâh olmaya devam etti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.