Acı Hayat, size iki farklı dünyanın çarpışmasını sunuyor: Gecekondu mahallesinin tozu ve lüks yalılardaki kristal kulelerin soğukluğu. Karakterlerimizin yaşadığı acı, sadece maddi yokluktan değil, ahl...
I. Yorgunluk ve Hayaller Sokak lambaları, İstanbul’un bu unutulmuş köşesine, bir gecekondu mahallesine, her zamanki gibi sarı ve alaycı bir ışık yayıyordu. Murat, 22 yaşındaydı. Betonun, demirin ve ucuz tütünün o kekremsi kokusu burnuna sinmişti. Elleri, nasırlarla ve alçı tozlarıyla kaplıydı. Mimar olma hayalini, şimdilik, çalıştığı şantiyedeki usta çavuşunun emirleriyle takas etmişti. Sabahın ilk ışıkları sökmeden kalkar, evlerinin çatlak boyalı, demir kapısı kilitlenmeyen eşiğinden, yani ‘Kırık Kapı Eşiği’nden’ geçerdi. Annesi, her sabah olduğu gibi omuzlarına dokunur, "Oğlum," derdi, "bu yorgunluk sana yakışmıyor. Sen bu toprakların çocuğu değilsin, sen gökdelenlerin mimarısın." Murat, o günkü mesaisine doğru yürürken, başını kaldırıp şehrin silüetine baktı. Lüks semtler, kilometrelerce ötede, kendilerine ait bir dünyada parlıyordu. Her biri, onun kâğıt üzerinde tasarladığı çizgilerin, gerçek hayattaki soğuk ve devasa kanıtlarıydı. Özellikle, şehir merkezindeki camdan, havalı bir binaya takılırdı gözü: Yıldırım Mimarlık’ın merkez binası. O bina, ona göre sadece bir ofis değil, gidemediği üniversitenin, okuyamadığı kitapların ve yaşayamadığı hayatın kulesiydi. Murat, o an her şeyi yeniden hissetti: Yoksulluğun tozu ile hayallerin parlaklığı arasında sıkışmış olmanın acısını. II. Zorunluluk ve Çatışma Bir yıl önce, babası Mehmet Usta, çalıştığı inşaatta demirlerin altında kalmış, mucize eseri sağ çıkmıştı, ama vücudu iflas etmişti. Murat, üniversitenin kapısından dönüp, babasının yerini şantiyede almıştı. Gelecek, bir anda, tuğla ve harç yığınına dönüşmüştü. O sabah, evde gergin bir hava vardı. Babasının ilaçlarını alacak para eksikti. "Murat," dedi annesi gözleri dolu dolu, "bu ay da ucu ucuna yetiştiremeyeceğiz sanırım. Mehmet'in doktoru..." Murat, annesinin sözünü kesti: "Merak etme anne. Bugün çavuşa konuşacağım, belki fazla mesai yaparım. O ilacı alacağız." Aslında biliyordu, fazla mesai o günün açığını kapatmazdı. Umutsuzluk, sırtındaki yükten daha ağırdı. III. Kaderin Çarpışması Öğleden sonra, Murat'ın şantiyesi, Yıldırım Mimarlık binasının hemen yanındaki yeni bir rezidans projesindeydi. Çavuş, Murat'a, ofisten acilen alınması gereken bazı çizim kopyalarını taşıma görevini vermişti. Bir el arabasına, kalın, rulo halindeki projeleri yükledi. Yıldırım Mimarlık’ın döner kapısı, lüks bir parfüm ve soğuk hava yayarak açılıp kapandı. Murat, el arabasıyla kaldırımdan ilerlerken, o an gerçekleşti. Binadan telaşla fırlayan bir kadın, elindeki büyük, pahalı görünümlü kahve fincanıyla hızla ilerliyordu. Gözleri telefonundaydı, yolu görmüyordu. Kadın, aniden Murat'ın harçtan biraz ıslak olan el arabasına çarptı. Sıcak kahve, kadının açık renk ipek elbisesine sıçradı. Proje kopyaları, yere dağıldı. "Ah, lanet olsun!" diye bağırdı kadın, sinirle başını kaldırmadan önce. Murat, hemen el arabasını bırakıp kadına doğru eğildi: "Çok özür dilerim, hanımefendi! Ben görmedim..." Kadın, bu kez öfkeyle değil, şaşkınlıkla baktı. Yüzü, lüks ve zenginlikten ibaret bir tablo gibiydi: Pürüzsüz ten, özenli saçlar, endişeden parlayan iri, yeşil gözler. Ama bakışları, Murat'ın nasırlı elleri ve şantiyeci kıyafetleri ile karşılaştığında anlık bir şok geçirdi. Bu kadın, Elif Yıldırım'dı. Yıldırım Mimarlık’ın genç varisi ve en parlak mimarıydı. Elif, nefretiyle karışık bir merakla Murat'a baktı. Murat ise, Elif'in gözlerindeki telaşı ve o anlık kibri fark etti. İki ayrı dünyanın insanı, kahve lekesi ve bir yığın rulo proje arasında, hayatlarının en keskin anında, o kalabalık caddede birbirine çarpmışlardı. Elif, durumu hızla toparlamak için, "Önemli değil," diye fısıldadı, sesi soğuk ve mesafeliydi. Ardından, dağılan projeleri işaret ederek, "Bunlar... Bunlar önemli mi?" diye sordu. Murat, eğildi ve kahve kokan, kirlenmiş projeyi yerden aldı. "Bunlar benim için çok önemli, hanımefendi. Benim elimdeki tek umut bu." Murat'ın son sözü, Elif'in hafızasına bir çivi gibi çakıldı. O an, Elif omuz silkip gitmek istese de, bu genç adamın gözlerindeki yorgunluk ve onur, onu olduğu yere mıhladı. Kırık bir kapı eşiğinde başlayan bu karşılaşma, ikisinin de hayatının acı rotasını sonsuza dek değiştirecekti.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.