Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
12 KAPI İçeriden Gelen Sesler
Sustular, yargılandılar, unutuldular. Bu kitapta 12 kız çocuğu, yaşadıkları karanlığı kendi kalemleriyle anlatıyor: Tecavüz, şiddet, cinayet, çocuk evlilikleri… Gerçekleri okumaya cesaretin varsa, ...
1. Bölüm

Giriş / Bölüm 1

74 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Ben Seda Y. On beş yaşındayım.
Günler öncesinde “annesini kırk üç yerinden bıçakladı” diye anlattıkları kişi benim. Henüz bir aydır buradayım, annemi öldürdüğüm için karınca kadar pişmanlık duymuyorum. Ne kadar ceza verdikleri umurumda bile değil, ömür boyu burada kalabilirim.
Koğuşa ilk adım attığımda birbirinden güzel on bir KADIN”la karşılaştım. Ve bence hayatımda yaşayabileceğim en güzel günleri de burada yaşıyorum son bir aydır.
Düşündüğüm, duyduğum ve korktuğum gibi bir koğuşa düşmemiştim. Karşımda duran on bir tane emsallerimin gözleri ışıl ışıldı, bakışlarında ki sıcaklığı iliklerime kadar hissetmiştim. Hoş geldin’ler, kucaklamalar, sarılmalar, Allah kurtarsın’larla sevecenlikle yaklaşmışlardı. Sizin de anlayacağınız üzere kaynaşmamız uzun sürmedi.
Televizyon yoktu burada, incik boncuklar, gazeteler, ipler ve kitaplarla koğuştan çok oda gibiydi. Yatağımı üç kişi birden gösterdi, elimde minicik çantayı boş dolaba yerleştirdiler, çay ikram ettiler bana. Misafirliğe gelmişim gibi.
O gece gülümseyen gözler, kıpır kıpır davranışlar, fısır fısır konuşmalar dışında kimseden ses çıkmadı. Adımı bile sormadılar. Kimisi kitap okuyor, kimisi bulmaca çözüyor, kimisi iplerle oynuyordu. Belgesel izler gibi, bir tabloyu inceler gibi, bulmacalardaki iki resim arasındaki farkı bulun der gibi izledim.

Birkaç gün çok güzel geçti, kitaplar – şiirler okuduk. Şarkılar söyledik. Saçı uzun olanların saçlarını ördük, evcilik oynar gibi.

Sonra içlerinden biri yatağımda karşıma oturup “Senin hikâyen ne” dedi, sesi hem dümdüz hem de sıcacıktı. Herkes birden bu kıza bakmaya, “konuştu-konuştu” diyerek birbirlerine sarılmaya başladılar. Ne olduğunu anlamadım, bir başkası “Mirin ilk defa konuştu” dedi.
Bu adımdan sonra herkesle yakından tanıştım. Mirin’in isminin anlamını o zaman öğrendim ve ona Şirin ismini taktım, herkes artık ona Şirin diyecekti. Aramızda en büyük olanının da Şirin olduğunu böylece hepimiz öğrendik.
Ben hikâyemi anlattım, hıçkırıklar, gözyaşları, burun çekmeler başladı. Anlatmam bittiğinde herkes ağlıyordu- ben dâhil! (Ağlama sebebim onları ağlatmış olmamdı!)

Böylece herkes kendi hikâyesini anlatmaya başladı. Sonuncu olan da anlattığında on ikimiz birden silmekten kızaran burunlarımıza, kan çanağı gözlerimize gülmeye başladık. Tam da o sırada fark ettim, benim hikâyemden başka kimsenin hikâyesi ne televizyonda ne de gazete de yer etmişti. Ve bu durum bende içgüdüsel olarak fikir yarattı.
Benim durumumu “annesini kırk üç yerinden bıçakladı” diye yansıttılar. Kimse işin iç yüzünü öğrenmek istemedi- gazeteciler içerilerden bilgi sızdırmaya çalışarak gerçeği öğrenmeye çalışmadı. Bu olay aslında böyleymiş diyerek tüm haberleri alt-üst etmedi.
Bende böylece sesimi- sesimizi duyurmaya ve arkadaşlarımı bu uğurda benimle birlik olmaya davet ettim.

Aslında devamını nasıl getireceğimi bilmiyordum. Biz bu mektupları hikâyelerimizin iç yüzünü yazdıktan sonra kimle televizyonlara gazetelere duyuracaktık. Biz vardık, biz buradaydık demek yerine biz varız – biz buradayız ve burada olmamızın asıl sebebi bunlar demeliydik.

Gardiyandan bolca kâğıt kalem istedik, bunu rica eden Şirin’di.

Yazmaya başladık. Hiç birimizden ses çıkmıyordu başta, sonra sonra yazdıkça hatırlayan, hatırladıkça üzülen, üzüldükçe ağlayanlar oldu.

Biz on iki kız çocuğu – on iki kadın!
Ses olmak istedik, sesimizi duyun istedik! Bunu biz seçmedik, bunu biz istemedik!
Yaşamımızın gerçek yüzü budur, görün – duyun-duyurun.
Eğer bu satırları okuyorsanız ben amacıma ulaşmışım demektir. Sesimize kulak oldurmuşumdur sizleri. Bu mektupları bir kitap haline getirmesi için birini bulmuş, gazetelerde, televizyonlarda bizden bahsedilmesini sağlamış ve birileri kalbini bizle hissediyor demektir.

Sizlere hiç hoşlanmayacağınız on iki mektup sunuyoruz, on iki çocuk, on iki kadın, on iki hayat, on iki gelecek gösteriyoruz.
Sesimizi duyun istiyoruz. Biz buradayız!
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL