ÜYELİK GİRİŞİ ÜYE OL
Anasayfa Şiirler Forum Etkinlikler Kitap Nedir? Bicümle Tv Müzik Atölye Arama Blog İletişim Yazılar
Giriş Yap Üye Ol
"Günlerini düşler krallığında geçirmeyenler, günlerin kölesi olur." Halil Cibran Paylaş
ANASAYFA
ETKİNLİKLER
NEDİR?
TİVİ
BLOG
BİCÜMLE
ATÖLYE
ARAMA

"Renk kullanmadan bir şey anlatmak zor bir iş"

Mine Sanat Galerisi'nde “de-şif-re” başlıklı bir sergi açan Ressam Sabahat Çıkıntaş ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

5.1.2015



Daha önce pek çok sergi açtınız. Bu alanda tanınan birisiniz, ama sizi tanımayanlar için kendinizden bahseder misiniz?

Ben Eskişehirliyim ama 25 yaşına kadar Soma’da yaşadım. Soma Linyit Lisesi’nde okudum. Sonra da babam emekli olunca bir dönem Eskişehir’de yaşadık. 1985’ten itibaren İstanbul’da yaşıyorum. 1986’da evlendim ve 1988’de de bir oğlum oldu. 1991’den itibaren kararlı bir şekilde resim yapmaya başladım, profesyonel olarak da devam etmekteyim.

Yusuf Taktak’tan uzun yıllar dersler aldınız? Peki Yusuf Taktak’la nasıl tanıştınız?

Tamamen tesadüf. Aynı apartmanda oturuyorduk. Yaşam da böyledir aslında... Tesadüf diyoruz ama ben bunun tesadüf olduğuna inanmıyorum. Aslında yaşamda “yaşamınızı yönlendiren karşılaşmalar” demek istiyorum buna.

Yusuf hocayla tanışma hikayemi çok kısa anlatayım: Resimlerime baktı, yetenekli buldu. Bunun ertesinde beni Tarlabaşı’ndaki kendi kurduğu Atölye Üçgen’e davet etti. ‘’Lütfen gelin sizinle aynı yaşta arkadaşlar var, orada resim yapmaktan mutlu olacaksınız dedi.’’ Bu şekilde Atölye Üçgen’e başladım. Resme başlama hikayem özet olarak bu şekilde.

Atolye üçgende 12 yıl kadar kaldım. Bu süre içerisinde önce resmi ve resim yapmayı öğrendim. Tabii eskiden de evde kendi kendime yaptığım resimler vardı zaten. -Hatta liseler arası birincilik ödülüm bile var.-

12 yıl boyunca sanat eğitimi, sanat üretimi, hem kuramsal hem de görsel bir yoğrulma ve harmanlamayla bir donanım kazandım. Bu eğitimlerin ardından 2003 yılında kendi özel atölyemi açtım Tünel’de. Ondan sonra birkaç tane atölye değiştirdim ama yine Beyoğlu’nda kaldım hep. Şimdi Mayıs ayında yeni bir atölyeye taşındım.

Orası nerede?

Yine Beyoğlu’nda, Pembe Çıkmazı’nda. Hep Beyoğlu’ndaydım zaten ben. Beyoğlu’nda 5. mekanım burası. Şimdi mutluyum, ilk defa büyük bir atölyem oldu. Atolye üçgenden ayrılışımdan bu zamana kadar olan süreçte hep kendi özel atölyemde çalışıyorum. Ve çok çalışkan bir sanatçıyım. (Gülüyor) Bunu espri olarak söylüyorum ama sanatçı tabii ki çok çalışmalı. Çünkü çalışmadan sanat üretmek mümkün değil. Yani sanatçı olabildiğince çok beslenme alanı üüretmeli. Çok üretmeli diye bir şey söylemiyorum ama çok donanımları iyi olmalı. Sanatçının söyleyecek sözü var çünkü. Çok okumalı, kendi alanında dinamik olmalı bence.

Resme nasıl başladınız?

Şimdi klişe olacak ama bir şeyi başka bir şeye dönüştürme durumum vardı hep. Evde sürekli bir düzenleme halindeydim. Eşyaları düzenlerdim, yerlerini değiştirirdim. Ne bileyim kendimi bildim bileli aldığım giysileri illaki keserim, dikerim değiştiririm. Böyle olmasını seviyorum da aslında. Bu şekilde bedenim sanki daha rahat ediyor gibi geliyor bana. Yani aslında içimde benim bilmediğim, farkında olmadığım bir potansiyel vardı. Ben bunu yıllar sonra kendi kendime söyleyebildim. Çünkü farkındalık da çok önemli. O farkındalığın ortaya çıkması için müsait alanı bulması mesele.

Sizin farkındalığınız nasıl oluştu?

Farklı bir şey yapmak isteyen bir durumum vardı. Resim yapma isteği kendi içinizden gelen bir şey. Resme yöneldikten sonra başa dönersek Yusuf hocayla tanıştıktan sonra Atölye Üçgen’e geçince gerçekten bu alanda potansiyelimin olduğunu daha çok fark ettim. Farkındalık elde ettim. Bu çok önemli. Eski eşim Mimar Sinan’dan fotoğraf mezunudur. O da çok destekledi beni. Atölye Üçgen’e geçtikten sonra fark ettim ki hakikatten böyle bir alan yaratmak istiyormuşum besbelli. Bu yüzden Yusuf Hoca’ya da buradan teşekkürlerimi ve saygılarımı da bir kez daha iletmeden geçemem.

Yusuf Taktak benim yaşamımda çok önemlidir. Sanatla uğraşmak, sanat yapmak, benim için doğru alan olduğunu resim yapma sürecinde öğrendim. Atölye Üçgen’de öğrendiğim sanat eğitiminde gerçekten farkındalık elde ettim.

Bir yönlendirme olmadı yani?

Hayır ama eski eşim dediğim gibi beni çok destekledi bu konuda. “Bir hoca bulsak sen yaparsın.” Sonra da Yusuf hacayı evimize o davet etmişti yaptığım resimlere bakması için. Cihangir’de taşındığımız evde Yusuf hocayla böyle tanıştım. Lisedeyken bütün hocalarım sen resim oku derlerdi, ama olmadı. O zaman 70’li yıllar bambaşka bir siyaseti, bambaşka bir yaşam şekli olan yıllardı. Zaten Soma’da yaşıyordum. Soma’da ne yapacaksın, nereye gideceksin? çok zor şeylerdir yani. Ama yine de her şeye rağmen demek ki yaşam sürecim böyle olacakmış.

Bugüne kadar 20 kadar kişisel serginiz oldu. Hepsi elbette sizi yansıtıyor, sizden izler taşıyor, hepsi sizin içinizden gelenlerdir. Peki bu 20 sergi arasında sizin için özel bir sergi var mı?

Benim için özel olan sergiler; son yaptığım Arka Oda ve bu sergi.

Deşifre’den başlayalım o halde. Bize “Deşifre” serginizden bahseder misiniz?

Özellikle bu sergi benim için çok önemli. Yaşanmışlığımla ilgili bir sergi. Biraz hüzünlü bir sergi. 1998-2009 yılları arasında yaşam şartlarından dolayı bir ofiste çalışmıştım. Küçük bir ofisti, tek penceresi vardı. O pencereden baktığım zaman şu kırmızılı işimde fotoğraflarda gördüğünüz apartman boşluğundaki yerleri görüyordum. İşte sanatçı böyle oluyor aslında. Yani böyle şeylerle bambaşka bir yola gidiyorsunuz. Baktığınız şeye normal insanlar gibi bakamıyorsunuz, ben orada 10 yıl o pencereden bakarken o kadar içselleştirmişim ki... Sonraki yıllarda fotoğraflamaya başladım. Pencereden baktığınızda görülecek bir şey de yok. Resmi incelerseniz aslında orada da görecek hiçbir şey de yok. Estetik olabilecek bir şey yok. Atılmış havalandırma cihazı, bidonlar vs. Oraya devamlı bakarken benim gözümde geometrik formlar oluşmaya başladı. Her baktığımda başka bir şey görüyordum, içselleşti yaptığım işle. Zaman içerisinde baktıkça da hüzünlendim biraz. Çünkü onlar benim için o zaman dilimini yansıtıyor. Sonra dedim ki bununla ilgili bir sergi yapacağım. Onun için de sergimin adı Deşifre.

Gerçekten de alenen kendimi, o yaşanılan dönemi deşifre ediyorum. Ortaya koyuyorum. Bu nasıl algılanır başkaları tarafından bilmiyorum ama çok da merak ettiğim bir şey değil. Sergimin böyle olmasından çok mutluyum. Çünkü dünya artık o kadar garip ki her şey değişiyor durmadan, her şey havada uçuyor, her şey deşifre edilmiş... Yani eskiden gizli olan şeyler artık yok her şey dışarıda. İç dış mı, dış iç mi? O kadar farklı bir duruma geldi ki, her şeyimiz değişti yani. Gizli kapaklı bir şey yok artık. Onun için de bu sergi benim için önemli. Dediğim gibi yaşadığım bir zaman dilimini minimalize ederek ortaya koyuyorum.

Bu sergide bir de kostüm kullandım. O da süpriz çıkan bir şey. Hadi ben bir kostüm yapayım onu giyerim falan gibi bir şey değil asla. Tam tersi işlerimi nasıl üretiyorsam bunlar da öyle çıktı. Kostüm de öyle bir iş olarak üretildi, o da şu an galerinin içinde bir sanat yapıtı. Ayrıca bugün siz fotoğraflarken durduğum süre içerisinde kendimi de sanat nesnesi olarak ortaya koyuyorum. Orada sizin karşınıza bu şekilde duruyorum. Çünkü giydiğim kostümde benim yaşadığım bir burukluk, çalıştığım dönemdeki şartlardan dolayı yaşadıklarım… Başka şekilde yaşayan bir sürü hüzünlü kadınlarımız var. O kostümdeki dudaklar, kolajlar onun için. Siz bana baktığınızda aynalarla bütün kadınlar ya da bana kim bakıyorsa orada benimle bütünleşiyor. Onların görüntüsü üzerimdeki aynaya yansıyor benimle birlikte orada deşifre oluyor. Aslında bizim toplumumuzdaki kadınları da deşifre ediyorum kendimle birlikde . Ve bu sergimi tüm kadınlara armağan ediyorum. Bir sızısı olan, sorunlu bir yaşam süren, çalışan, mutlu olan, mutsuz olan...Yani kadın sorununa duyarlılığı olan bütün kadınlara armağan ediyorum. Aslında kadın sorunu ile ilgili bir sergisi de yapmak istiyordum. Böyle bir projeyle böyle gelişti.bu da çok enterasan bir şey benim için demekki olması gereken bu zamanda buymuş.

Serginize genel olarak baktığım zaman renkler dikkatimi çekiyor. Tablolara baktığımda genellikle mavi ve mor tonları ile kırmızıları görüyoruz. Bunun özel bir anlamı var mı? Ya da bu renklerle anlatmak istediğiniz bir şey var mı?

Plastik değer olarak renkler çok önemli. Renk kullanmadan bir şey anlatmak zaten biraz zor bir iş. Ama şöyle diyebilirim bu tamamen içsel bir şey, yani bir kağıt ya da bir tuvali alıp duvara koyduğunuz zaman paleti elinize alıp hangi boyayı seçeceğiniz o andaki içsel, ruhsal gerilimle ya da mutlulukla ilgili. Onun için bu sergimdeki fotoğraflarda kırmızı çok ağırlıkta. Çünkü kırmızının yüksek bir enerjisi, plastik anlamda da çok değişik anlamları vardır. Şiddettir, cinselliktir, krizdir, baskınlıktır, enerjidir... Bunu çoğaltabiliriz bir sürü anlamları var. Geçmişteki bir zaman dilimine yaşadığım andaki ruh haliyle baktığımda, yaşadığım his bana o zaman dilimini duyumsattığı için yaparken kırmızıya gitti elim.

Deşifre’yi anlatırken sürekli bir zaman diliminden bahsettiniz. Hangi zaman dilimini anlatıyor Deşifre?

Ben bir süredir zaman kavramı üzerinde duruyorum evet. Çünkü bu kavram benim için gerçekten önemli. Aslında onu şöyle de tarif edebilirim. Ben yaptığım işlerle birlikte yürüyorum; sergiler yapıyorum, üretiyorum falan ama bir an geliyor duruyorum ve o anda geriye bakıyorum. Gerideki ayak izlerimi görmek istiyorum. Hatta ayak izlerime bakarken de bir anda geçmişte beni etkileyen bir yere gidiyorum. Işınlanmış gibi. Ancak bu durup dururken olmuyor, bunun izahı yok. Bu sergide olduğu gibi geçmişte bir yere gidip zihninizdeki fotoğraflardan etkilenip o an bunu yansıtıyorsunuz . Geçmiş çok önemli. Geçmişteki deşifrelerinizi yapmazsanız, kendinizdeki o kırılmaları yaşamazsanız bir şeyler eksik kalıyor bence Bugün, yarın çok önemli. Dünde neler olmuş, bugünde neler olacak, yarına bunlar nasıl görülecek, ne olacak bunları belirleyen geçmiş. Bu nedenle de geçmiş benim için çok önemli. Geçmişimizi asla hafife almamalıyız.

Unutamadığınız sergiler içerisinde bir de Arka Oda’yı saydınız. Biraz Arka Oda’dan bahseder misiniz? Arka Oda ne anlatıyor?

Arka Oda, bir sanatçının resim yapma eyleminin arka tarafını, görünmeyeni, sanatçının göstermediklerini anlatıyor.Yani ben orada arka odamı gösterdim. Değersiz bulunan bir şeyden üretimler yaptım. Örneğin ben bantla çalışırım hep, maskeleme bandı deriz biz buna. Kareleri ortaya koyarken yine zaman kavramı girdi bakın oraya. Maskeleme bandıyla çalışırken her vurduğum fırça darbesinin maskeleme bandına bulaştığı anı bizim yakalayamadığımız anlar olarak söz ettim. O bantların hepsini çalışırken duvara, oraya buraya yapıştırıyordum. Sonra onları fotoğrafladım ve bu proje o anları yansıttı. O an kendim de heyecanlandım. Onları sakladım iki sene boyunca bu proje yürüdü ve sergideki işleri ürettim.

Sanat üretmek ülkemizde zor dediniz. Son olarak bu alana yönelen gençlere ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz?

Kulaklarını kapatsınlar ve sezgilerini dinlesinler. Kendileri için yapmak istedikleri ne varsa yapmaya çalışsınlar. Vazgeçmesinler, çünkü samimiyetle yapılan hiçbir şey karşılıksız kalmaz. Sanata her zaman değer versinler. Sanatın içinde her zaman var olsunlar. Donanım kazanmaları, çalışmaları çok önemli.


Kaynak:
http://www.murekkephaber.com/renk-kullanmadan-bir-sey-anlatmak-zor-bir-is/893/


Yorumlar
""Renk kullanmadan bir şey anlatmak zor bir iş"" haberine henüz yorum yapılmamış.

İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yapın

"Renk kullanmadan bir şey anlatmak zor bir iş" ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üye Ol Üyelik Girişi Yap

Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.