ÜYELİK GİRİŞİ ÜYE OL
Anasayfa Şiirler Forum Etkinlikler Kitap Nedir? Bicümle Tv Müzik Atölye Arama Blog İletişim Yazılar
Giriş Yap Üye Ol
Şerefle bitirilmesi icap eden en ağır vazife hayattır. -- Toegueville Paylaş
ANASAYFA
ETKİNLİKLER
NEDİR?
TİVİ
BLOG
BİCÜMLE
ATÖLYE
ARAMA

Editörden... Eteklerini Giymiş Bir Kadın

Baharın gelmesiyle içimizin cıvıl cıvıl olduğu ve rahatça nefes alacağımız günlerin habercisi güneş, bugün bizi çokça sevindirdi. Eh doğal olarak yağmurlarla karşılaşacağız bu günlerde. Biz yağmuru da severiz, rüzgârı da güneşin varlığını hissediyor olmamız bizim mutluluğumuzu ateşler. Hepsi bu…

9.4.2012

Editörden... Eteklerini Giymiş Bir Kadın

Baharın gelmesiyle içimizin cıvıl cıvıl olduğu ve rahatça nefes alacağımız günlerin habercisi güneş, bugün bizi çokça sevindirdi. Eh doğal olarak yağmurlarla karşılaşacağız bu günlerde. Biz yağmuru da severiz, rüzgârı da güneşin varlığını hissediyor olmamız bizim mutluluğumuzu ateşler. Hepsi bu…


İyi bir hafta geçirmişsinizdir umarım. Neler okudunuz? Neler izlediniz? Nereleri gezdiniz? Neler yediniz : ))) Hepsini merak ediyorum dersem yalan olur. Fakat kendinizi nerede, kiminle, nasıl mutlu olmayı hak ettiyseniz ve buna ulaştıysanız hepiniz adına sevinçliyim.


Kütüphaneler Haftası ile ilgili o kadar yazıp çizip duruyoruz. Son bi aydır verileri okudukça insanın üzülebileceği çok şey ortaya çıkıyor. Verilerden bahsetmeyeceğim. Okumuşsunuzdur mutlaka. Fakat her defasında bunlardan bahsedip okumanın ne kadar değerli olduğunu, çevremizdeki herkese anlatabilsek. Hediyelerimizi seçerken özellikle kitap hediyelerimizi çoğaltabilsek ne güzel olur. Hiç okumayı sevmeyen birine herkesin hoşuna gideceği bazen bize bile basit gelebilecek kitapları hediye etmek akıllıca olur. Kişiyi sarmayan, sürüklemeyen kitaplar yerine, ellerine alınca arka sayfayı merak edip başından alamayacağımız kitaplar seçelim. Okuma oranımız ne kadar artarsa o kadar iyi olur diye düşünüyorum. Asıl anlatmak istediğim bu işte. Veriler umurumda değil. Çünkü o değerler maalesef üzücü.


Bu yılın başından itibaren izlenen filmler yayınlanmış. Mart ayı sonunda izlenme oranlarında ilk üç filmin Türk yapımlar olduğunu söylemem yeterli sanırım. Fetih 1453 , Berlin Kaplanı, Sen Kimsin filmlerini sevdik…


Hazır film demişken. Amerikan bilişim şirketi Apple’ın geçen yıl pankreas kanserine yenik düşerek hayata veda eden kurucusu Steve Jobs’un hayatı film oluyor. “Jobs” ismi ile hazırlanan film için senaryo yazımı başlamış durumda. Kalıcı bir güzellik olacağı için ve iş ahlakını, azmini, bizlere kazandırdıklarını düşününce çok sevindim. Heyecanla bekliyorum.


Hazır film demişken : )) Ben böyle başka bir paragrafa başlamıştım sanırım. Halüsinasyon görmüyorsunuz. Yine aynı başlamaktan gayem başka bir şey geldi hatırıma onu paylaşmak istiyorum sizinle izin varsa : ))) Titanic filmini izlemeyen yoktur. Çok sayıda Oscar ödülü olan ve 1997 yılında çekilen filmin 3D performansı bizlerle… Titanic’in batışının 100. Yılında böyle bir görsel şölene imza atılıyor. İzleyeceklere duyurulur…


Yeni çıkan kitaplar içinde neleri takip ediyorsunuz bilmiyorum. En çok satanlar kitap listelerinin birinde açıklanan sonuçlar sevindirici. Film izleyicilerimiz gibi okurlarımızda kendi yazarlarımızı takip ediyorlarmış.
1- Su - Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları - Buket Uzuner - Everest Yayınları
2- Aşk’a Yolculuk - Veysel Karani - Sinan Yağmur - Destek Yayınları
3- Çılgın Türkler - Kıbrıs Turgut Özakman - Bilgi Yayınevi
4- Gözlerini Sımsıkı Kapat - John Verdon- Koridor Yayıncılık
5- Açlık Oyunları - Suzanne Collins - Pegasus Yayıncılık


Açlık Oyunları’nın ilk beşte olması da şaşırtıcı değil. Filminin yayınlanmasından sonra satış rekorları kıran kitaplar arasında elbet yerini alacaktı. Kitap okurlarının filmi beğenmemesiyle alakalı yorumlarda az değil. Fakat her kitabın filme uyarlanmasından sonra bu etki malum yaşanmakta. Çünkü bizim kelimelerin ifade ettiği anlatımı görsel yolla bizlere iletilmesi zor. Okur hisseder, film izleyicisini içine çekip hissettirebilmesi özellikle zor olan kısımdır. Bunu başaran çok güzel filmlerde var. Her defasında bu etkiyi görmek mümkün olmasa da verilen emeğin ortada olduğu belli. Kimi okumayı severken, kimi izlemekten zevk alır. Bir şekilde herkes haberdar durumdan. Bu konuda bi sıkıntım yok benim.


Bu konudan bahsedince aklıma Hasan Ali Toptaş’ın “Gölgesizler” kitabı geldi. Kitap inanılmaz, muhteşem. Ki ben yazarın hayranlarından biri olarak çok severim. Gölgesizler filme uyarlanınca –hatta filmde başrolde Selçuk Yöntem vardı- izlemek için sabırla beklemiştim. İzlediğimde beni hiç yanıltmadı dersem yalan olmaz. Kitapta bir atın tuhaf bir şekilde koşarak öldürdüğü bir karakter vardı. İsim hafızam çok kötü olduğu için belki yazamıyor olabilirim ama filmi izleyenler ya da kitabı okuyanlar hatırlayacaklar. O sahneyi nasıl uyarlayıp aktaracaklar en çok orayı merak ediyorum demiştim. İzlediğimde şok geçirdim. İzlemeyen varsa tavsiyemdir…


Mimar Sinan’ın “aşk”ı diye nitelendirilen Üsküdar adı ile bütünleşen Mihrimah Sultan Cami’nin restore çalışmaları başlamış. Restorasyon çalışmaları Üsküdar Belediyesi’nin desteğiyle Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından takip edilmekte. Osmanlı Devleti’nin en önemli sanatçılarından biri olan Mimar Sinan, aşkının bir ifadesi olarak, ’eteklerini giymiş bir kadın’ siluetini verdiği caminin, Ayasofya Camisi’nden esinlenerek yapıldığı belirtiliyor.

Önemli bir nokta aktaralım, Üsküdar Cami ile Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camilerinin, Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a duyduğu –karşılıksız aşk- ının eserleri olarak bir hikayesi varmış. Bakın neymiş;

’Mimar Sinan, bu eserinden 14 yıl sonra o güne kadar ilk defa padişah fermanı olmaksızın Edirnekapı’da surların yakınına yine Mihrimah Sultan’a ithafen ikinci bir cami daha yapmaya başlar. Bu cami, Mihrimah Sultan’ın statüsü iki minareli cami yaptırmaya yetmesine rağmen yalnızlığını simgelemesi anlamında tek minareli olarak yapılmıştır.

Ancak Sinan’ın aşkını öyle sihirli bir tılsımla mühürlemiştir ki, bu sırra şaşırmamak, o sevdaların naifliğine imrenmemek elde değildir. Güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek yapılmış bu camiler aynı zamanda Mimar Sinan’ın aşkının birer vesikasıdır.

Gündüz ve gecenin eşit olduğu 21 Mart tarihinde gün batımında Edirnekapı Camisi’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken Üsküdar’daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır. 21 Mart tarihi, aynı zamanda Mihrimah Sultan’ın doğum tarihidir. Ayrıca Mihrimah ismi ’güneş ve ay’ anlamına geliyor.’


Ben bu haberi Anadolu Ajansının bir haberinden derledim, fakat size bir link vereceğim bu konuda ve mutlaka zaman ayırıp okumanızı tavsiye edeceğim.


www.mimarsinan.gen.tr/tag/mihrimah-sultanin-hikayesi/


Evet benden bu haftalık bu kadar… Anlatmak istediğim not aldığım ve aktarmayı planladığım çok şey vardı. Okurken sıkılıp yarıda bırakanlardan, bu kadar da çok yazılır mı diyenlerden ve enerjimi bu yazıyı yazarken kaybetmemden dolayı bu kadarı ile sonlandırıyorum.


“Dizi Mizi İnci” ile hafta içi eğlenebiliriz diye düşünüyorum. Bana bu konuda eşlik edecek Editör arkadaşım “kıyıdaki adam” rumuzu ile tanıdığımız Önder Bey’in şehir dışında olmasından dolayı bir araya haftaiçi geleceğiz. Bu nedenle birkaç gün daha bekleyin diyeceğim.


Hepinize mutlu bir haftasonu, muhteşem bir yeni hafta diliyorum…



Saygımla.

banukalyoncu


Fotoğraf : Bade Kalyoncu




Yorumlar
Mesaj Yaz 9.4.2012 21:03:08
Öncelikle belirtmeliyim ki, ne tarihi vesikalarda, ne de akademik eserlerde "etekli bir kadına benzetilme" söz konusu değildir. Bu tür benzetmeler, ilmi mesnetten yoksun şehir efsaneleridir.
Osmanlı klasik mimarisinde, ibadethanelerin merkezi planlı ve kademeli yükselişleri dikkate alındığında, her klasik cami için bu benzetmeyi yapabilirsiniz. Ancak ibadethanenin "eteğe benzemesi" ne derecede mukaddesatımıza sığar, bunu okuyucularımızın vicdanına bırakıyorum.
Elbette Sinan, Kanuni'nin kızı Mihrimah için iki adet cami inşa etmiştir. Sinan, Sultan Selim için yarım düzine, Kanuni için ise onlarca camii ve sosyal mahiyetli yapılar inşa etmiştir. Sadece selatin camileri dediğimiz eserler için padişah fermanı gerekmektedir. Mesela, Azapkapı Sokullu, Kayseri Kurşunlu, Payas sokullu, Erzurum Lala Paşa ve daha pek çok Sinan tarafından inşa edilen eser için sultan fermanı bulunmamaktadır.
İki minare meselesine gelince;
Anadolu şehirlerinin pek çoğunda sultanlar adına inşa edilen camilerin de tek minareli olduğunu görüyoruz. Bu tamamen camiin şehir dokusu ile uyumu ile ilgili estetik bir konudur. Mihrimah'ın yalnızlığına yorulması da külliyen ilmi istinaddan yoksundur.
Elbette Sinan, bir bayan adına inşa edeceği camii zerafetine önem veriyordu. Özellikle Üsküdar Mihrimah Camii, gerek pencereleri, gerek sadeliği, gerekse zerafetiyle Klasik Osmanlı mimarisinin zirve eserlerinden biridir.
Mihrimah, 21 Mart'ta doğmuştur. Edirnekapı'da güneş batarken, Üsküdar'dan ay doğar. Sinan'ın bu dengeyi ayrlamış olması onun Mihrimah'a olan aşkını değil, ne derecede büyük bir usta ve astronom ilmiyle ne derece hemhal olduğunu gösterir.
Ayrıca Eminönü'ye yolunuz düşerse Rüstem Paşa Camii'ni de ziyaret edin. Çünkü Rüstem Paşa Mihrimah'ın eşidir. Şayet Sinan'ın mesleği dışında beşeri bir aşkı olsaydı, çinileri ve zerafetiyle yine bir şaheser olan Eminönü Rüstem Paşa Camii'ni bu kadar harika yapar mıydı?
Ayasofya'dan etkilenme elbette vardır. Bu etkilenme biçimi, 16. yüzyıl başlarında başlamıştır. Erken devirlerden itibaren iç mekanı genişletme ve aydınlık bir iç mekan elde etme çabası Selimiye Camii ile zirveye ulaşmıştır. Üstelik, Ayasofya kubbesi 40 direkle ayakta dururken, neredeyse aynı ebatlardaki Selimiye (Edirne) kubbesi sadece sekiz adet paye ile Ayasofya'ya meydan okumaktadır.
Yazınızda ele aldığınız "etekli bir kadın" benzetmesini hatırlayarak, bir hususu daha hatırladım: 1228 tarihli Niğde Alaaddin Camii'nin taçkapısı için de buna benzer bir benzetme yapılır ve çeşitli hikayeler anlatılır.
Selçuklu dönemi'nin anıtsal taçkapı mimarisini çok iyi tanıyan biri olarak tespitim şudur. Niğde Alaaddin Camii'nin taçkapısı doğu yönündedir. Kalenin topoğrafik yapısı bunu zaruri kılmıştır. Aynı şekilde Anadolu'daki herhangi bir kervansaray ya da medrese (mukarnaslı) taçkapısının yönünü doğuya çevirseniz yine ışık-gölge oyunlarıyla saçı örgülü bir kadın slüeti görebilirsiniz.
Başta da belirttiğim gibi, mimari miraslarımıza ve mukaadesatımıza yamanmaya çalışılan bu tür şehir efsaneleri bilimsellikten son derece uzaktır. Ayrıca bu eserlerin mimarlarına, banilerine iftira mahiyeti de taşımaktadır.



Mesaj Yaz 9.4.2012 16:58:17
Sayın Kalyoncu,

Aslında hiç değinmeyi düşünmediğim bir konuya değinmeme sebep oldunuz.

“Şimdi ben bu yazımın başlığını başka bir şey seçiyor olsaydım dikkatinizi çekmeyecekti. “

Bir konunun benim dikkatimi çekebilmesi için başlığındaki uçukluk ya da farklı bir çağrışım olması gerekmiyor. Ben bu sitede yazılan hemen her konuyu vaktim olduğunca, bazı yerleri ise özellikle tâkip ederim. Hele hele sitenin editörünün yazılarını takip etmenin hem bir üye olarak hem de siteye saygı adına ayrıca gereklilik olduğuna inanırım.

Fakat değineceğim dediğim konu bu değil.
Son derece mâsum bir fotoğraf gibi görünen başlıktaki resim ile alakalı düşünceleriniz benim yıllardır kanayan yaramı tekrar sızlattı.
Kadın istismarı!
Birileri, kadını eve hapseden; yemek – çamaşır – bulaşık –çocuk doğurma – kocasının ihtiyaçlarını gören etten ve kemikten beyni ve kalbi olmayan bir robot ekseninde canlandırır ve tanıtırken birileri de ( üstelik kadını yüceltmenin borazancılığını yapanlar ) beynini ve kalbini çıkararak fiziki ve tahrik etme özellikleri; bacakları – kalçaları - göğüsleri – beden ölçüleri ile sunmaya çalışıyor ve bu sunumdan istifade etmenin çabası içindeler…
İki tarafı şiddetle ve nefretle kınamanın yanında farklarının ne olduğunu doğrusu henüz anlayabilmiş değilim.
Birinci canımı sıkan mesele bu.

İkincisi ise, elbette tartışmasız ustalığı ve sanatıyla Mimar Sinan’ın bana göre bulaştırıldığı ( bu konuda henüz delil olabilecek bir vesikaya rastlamadım) ama ondan öte Müslümanların kıblegâhı olan Kâbe’yi temsil eden camilerimizin bu işe bulaştırılması.
Özellikle “ eteklerini giymiş bir kadın “ı zihne işleyip “bu nasıl bir canlandırmadır” diye merak edip:
“ Hımmm! Her hâlde fotoğrafı ters çevireceğiz ; kadının bacakları minareleri, kalçası kubbe / kubbeler, göğüsleri de şadırvan ve bahçe düzenlemesini canlandırıyor “ diye bir fikir jimnastiği mi yapalım!
Neden insanları kutsalları ile bu derece uğraşma gereği duyarız ki?
Bir Cem Evini pavyonla, bir Kiliseyi gazinoyla, bir Havrayı diskotekle bir arada düşündürmenin mantığı ne?

İbadet için camilere, özellikle o iki camiye giden insanların “ yahu nerde şu kadın eteği “ diye namazlarını ifsat etmesi hoş bir durum mu?
Lütfen!

Kadının mini eteği ve Mimar Sinan’ın cami silueti !
Bu kadar ucuz mu cami?
Bu kadar mantıksız mı Mimar Sinan?
Bu kadar basit mi yazdıklarınız?
Lütfen!


Mesaj Yaz 9.4.2012 15:46:17


Herkese merhaba,

Tüm eşsiz paylaşımlarınız ve yorumlarınız için minnettarım arkadaşlar.


Sayın Oflu, size özel bir cevap vermem icap eder.

Şimdi ben bu yazımın başlığını başka bir şey seçiyor olsaydım dikkatinizi çekmeyecekti. Bu bölüm Kültür- Sanat-Etkinlik ve bu bölümde yazılarıma yer verdiğim kadar görsellerde fotoğraf çalışmalarına yer vermekteyim. Yazımın başlığını Mimar Sinan gibi dünyaya ismini duyurmuş bir sanatçıdan esinlenerek koyuyor olmam sizi etek boyuna yönlendirmiş olabilir.

Lakin bizim konumuz etek boyu, boyutu değil... Kaldı ki, siz bunu yazana kadar da hiç aklıma gelmemişti. Kaldı ki konu başlığı olan bir benzetmedir... Sanatçı bir malzeme verir gerisini onu izleyen koyar... Beğenir beğenmez o kadar karışık bir durum ki bu... : )) Hem görseldeki fotoğraftaki manken üzerine elbet giydiği bir etek görünmekte...

Lütfen konuyu başka yerlere çekmeyelim. Algıda seçicilik diye bir şey elbette var fakat bunu nasıl yansıttığımız önemlidir.

İlginiz için teşekkür ederim.



Saygımla...




Mesaj Yaz 9.4.2012 12:14:54
"Eteklerini Giymiş Bir Kadın"

Bu fotoğraftaki, giyinilmiş bir etek mi?


Mesaj Yaz 9.4.2012 10:50:23
Umarım seninde haftan iyi geçmiştir ve güzel başlar sevgili Banu...
Yazılarından sıkılmak pek mümkün değil bilesin...
Sevgimle... :)


Mesaj Yaz 8.4.2012 18:41:17
:))

İyi haftasonları sevgili Kalyoncu. Defterimizin Sandık isimli şiir kitabı bu hafta elimize geçti. Sandığı alıp, sandığa koymamak gerek. Ben bütün şair arkadaşlarımın özellikle seçerek eklediklerinden emin olduğum şiirlerini tek tek okumaya özen gösterdim.

Gerçekten hepsi çok güzeldi.

Herkesi buradan tebrik ve takdir etmek isterim. Sağ olsunlar var olsunlar.

Sandıktan başka, okuduğum kitap Sinan Yağmur' un Aşk' a Yolculuk - Veysel Karanî oldu. Önsöz'ü okurken başka bir keyif aldım.



Güpgüzellikler dilerim:))


öyküsatıcısı2012Davidoff





Mesaj Yaz 8.4.2012 17:42:53
Yaşamasal sürecin dimamizmin en etkileyici unsurlardan hisse almak ,onlarla örtüşerek,doğruların perspektifinde ışık olmak için mutlak surette kitap okumak bir gerekliliktir.Sanatın her dalından pay edinmek doğruluğun ta kendisidir.Verdiğiniz bilgiler için içten teşekkürlerimle,sevgi ve saygılarımı sunarım...

Mesaj Yaz 8.4.2012 15:36:11
herşeyden biraz ,çok güzeldi,zevkle okudum...tebrikler

Mesaj Yaz 8.4.2012 09:55:09
Mürevet Sarıyıldız'ın ''iki cami arasındaki AŞK'' adlı tarihi roman geldi aklıma.. bu konuyu (yani Mimar Sinan'ın gizil aşkını) anlatan okuma değer.. tebrikler.

bahar geldi /sevgiliye gül gerek /güle bülbül/ kanatsada yüreği/hüzne salsada sesi /sevgiliye gül gerek/ güle..



Yorum Yapın

Editörden... Eteklerini Giymiş Bir Kadın ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üye Ol Üyelik Girişi Yap

Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.