ÜYELİK GİRİŞİ ÜYE OL
Anasayfa Şiirler Forum Etkinlikler Kitap Nedir? Bicümle Tv Müzik Atölye Arama Blog İletişim Yazılar
Giriş Yap Üye Ol
Söylediklerinizi duyurmak için kimseyi kolundan tutmayınız ; Zira insanlar sizi dinlemeye arzulu değillerse, onları tutacak yerde çenenizi tutmanız daha hayırlıdır.-- Chesterfield Paylaş
ANASAYFA
ETKİNLİKLER
NEDİR?
TİVİ
BLOG
BİCÜMLE
ATÖLYE
ARAMA

Gözyaşı Tesirli Bir Film: “Babam ve Oğlum”

Çağan Irmak dördüncü uzun metrajlı filmi ile karşımızda. İsmini en çok “Şaşıfelek Çıkmazı” ile duyuran yönetmen, geçtiğimiz sene “Mustafa Hakkında Her Şey” adlı bir başka filme daha imza atmıştı.

21.9.2011

Gözyaşı Tesirli Bir Film: “Babam ve Oğlum”

Bunların dışında, Türk seyircisinin kafasında silik bir biçimde canlanan ve belki de çoğu kimsenin bilmediği bir başka filmi ise “Bana Şans Dile”. Ama yönetmenliğine soyunduğu son filmi “Babam Ve Oğlum” bana kalırsa hatırlardan çıkmayacak kült bir film oldu. Neredeyse hiç reklamı yapılmaksızın Türk seyircisinin kalbini fethetti ve şu anda bir gişe rekoruna doğru koşuyor. Bu da gösterdi ki bir eserin reklamını en iyi seyirci yapıyor. Ağlamaktan şişmiş olan gözleri ve film esnasında yükselen hıçkırık sesleri ile seyirci, hiç kuşku yok ki Çağan Irmak’ın hikayesinden fazlasıyla etkilenmişti.

Filmi seyretmeden önce bana ulaşan seyirci tepkileri bende olumsuz bir önyargı oluşmasına sebep olmuştu. Gözyaşlarının reklam amaçlı kullanılan birer maşa olduğu fikri aklıma geldikçe tuhaf bir hisle doluyordum. Türk seyircisinin kalbine giden yolun suiistimal edildiğini ve ancak aşırı dozda basit bir dramatizasyonun bu dökülen gözyaşlarının müsebbibi olabileceğini düşündüm. İnanın ağlayacağım varsa da bu önyargı ile bundan uzaklaşmış olmalıydım.Ama olmadı. Serde erkeklik var demeyip ağladım! Hem de basit bir su damlasının göz yuvarımı doldurup kendini dışarı bırakması ile yanağımdan hafifçe süzülmedi gözyaşlarım. Sarsılarak, ve yanaklarım ıpıslak olana değin ağladım! Çağan Irmak; basit bir dramatizasyon ile değil, insanın derininde yatan ortak duygulanımlarımızdan hareketle bunu başarmıştı. Gözyaşlarımla, hakkını yediğim yönetmenin hakkını iade ettim. Salonu terk ederken hüznümü de yanıma aldım. Jenerik akarken seyirci kendine çeki düzen veriyordu. Kadınlar bozulan makyajlarını tazelemeye koştular. Bazısı babasını, bazısı oğlunu, bazısı dedesini aradı. Film, seyirciyi tam kalbinden vurmuştu.

Gelelim filmin sinema ve dil açısından değerlendirilmesine… Filmi izledikten sonra sinemanın, sanatsal değeri olmaksızın da gayet etkileyici bir araç olduğunu fark ettim. Elbette bu daha evvel de aklıma gelmişti ama bu filmle daha bir emin oldum bu fikrimden. Zira filmde birkaç kadraj numarası ve bir iki ufak detaydan başka bir şey yok. İyi çekilmiş bir “Avrupa Sineması” örneği olmuş, yönetmenin kamera arkasında olduğunu birkaç defadan fazla hissetmiyoruz. Hollywood film endüstrisi, ortaya koyduğu “ürünler”de bu hususa çok dikkat eder. Yönetmenin türlü manevralarla seyircide “dönüştürücü” etkisi olmasına gerek yoktur.O sadece seyirciyi filme bağlasındır, tüketim olsundur ve seyirci parasının karşılığını alsındır yeter! Belki de bunun için Amerika’da sinema filmleri “entertainment” yani “eğlence” olarak telaffuz edilir. Ama Avrupalılar bu işi asla bu kadar basite indirgemezler. Sinemayı önemsediklerini filmin her karesinden anlarsınız. İzlediğiniz “dönüştürücü” özellikler taşımayan bir film olsa bile, Avrupa Sineması vaktinizin karşılığı olarak size muhakkak bir duyguyu iade eder. İşte Çağan Irmak’ın “Babam Ve Oğlum” adlı filmi de aynen böyle! Yani güzel kadrajları, seçilmiş renkleri ve sıkı oyunculuğuyla size yüklü bir duygunun iadesinde, hem de üstü kalsın dercesine!

Filmin duygusundan sıyrıldığım vakit gözüme batan bir iki şeye de değinmeden edemeyeceğim. Filmin başlangıcı inandırıcı gelmedi bana. Yani Sadık(Fikret Kuşkan)’ın karısının öldüğü sahne hiç inandırıcı değil. Sokaklarda darbe esnasında askerlerin kol gezdiğini ve hatta sokakta dolaşanları topladığını bilirim ben. Doğurdu doğuracak karısıyla bir adam hiç mi komşusundan(ki bir apartman dairesinde ikamet ediyorlar)yardım almaz, apartmanı o vakit ayağa dikmez? Sonra sokakta tek bir askerde mi olmaz? Ki ben de 1980 senesinde, hem de Eylül ayında dünyaya geldim, Van’da! Ben doğduğumda da sokağa çıkma yasağı vardı ve buna rağmen o imkansızlık içinde hastaneye alelacele yetiştirilebilmiştim. Dahası bu ortak hikayeye sahip bir dolu yaşıtım, arkadaşım var. Böyle bir olayın gerçekleşme ihtimali elbet var, ama düşük ihtimaller üzerinden gerçeklik temsil edilemez. En azından buna seyirci kolay kanmaz, gerçek olanla ikna edilmek ister. Bunun dışında, Deniz’in(Sadık’ın oğlu)hayallerini anlatırkenki sesi pek bir eğreti duruyor. Belli ki hayaller özenle çekilmiş, görüntülerde rahatsız edici hiçbir şey yok. Ama ses; belki tonun renginden, belki çok keskin oluşundan, oturmamış. Ve en nihayetinde müzik hususuna parmak basmak isterim. Müzikler de rahatsız edici hiçbir taraf bulunmamasına karşın, yine de farklı ve akıllardan silinmeyecek bir müzik beklerdim. Bu elbet benim beğeni eşiğimin yüksek olmasından kaynaklanıyor olabilir ama Çağan Irmak’ın o güzel çekimlerini bütünlerdi eminim. Tüm bu olumsuz eleştirilerim, filmin olumlu tarafları yanında devede kulak kalır. Ama gözün gördüğünü dilden esirgemeyelim.

Oyunculuk, bilhassa Baba Hüseyin’i oynayan Çetin Tekindor ile pik vurmuş. Zaten hıçkıra hıçkıra izleyeceğiniz sahnede en çok onun payı var. Yalnızca Sadık’ın karısını oynayan Tuba Büyüküstün’ün oyunculuğu aksamış. Bir hekim gözüyle ne hamilelik semptomları sahih geliyor, ne de acı dolu feryatları… Bundan başka, diğer oyuncular arasında elektrik en güzel biçimde tesis edilmiş. Filmde mizah ile kurulan ipince bir denge var. Ağabey Saim’i canlandıran Yetkin Dikinciler bu görevi fazlasıyla ve iyi bir biçimde üstleniyor. Seyirci bu sayede başını büsbütün hüznün içine sokmayarak karanlık bir mecradan akmıyor filme, sıkılmıyor.Ara ara ve yerinde yapılan ince dokunuşlar, içtenlikli bir gülümsemeyi konduruyor dudaklara. Samimiyet havası büsbütün temin edilmiş ve mekan seçimi de yerli yerinde. Geçişlerde ve kamera hareketlerinde hiçbir sorun yok. Çağan Irmak’ın kimi zaman çapraz ve yere dik olarak yaptığı çekimler işini iyi yapan bir yönetmenin hamleleri olarak kazınıyor aklımıza. Ailevi güdülerle derin duygularımızı su yüzüne çıkaran yönetmen, oyunculuğu domurtan yakın çekimleriyle tam on ikiden vuruyor. Hal böyle olunca “Babam Ve Oğlum”, ailenin Türk toplumu için ne denli önemli bir kavram olduğunu hatırlatır nitelikte bir film oluveriyor.

Çağan Irmak’ı Tük televizyon dizilerinde yapmış olduğu işlerle yakından tanıyoruz aslında. O, “Asmalı Konak” ve “Çemberimde Gül Oya” gibi yapımların da yönetmenliğini üstlenmişti ve bu diziler de Türk seyircisini içine alan diziler olarak hanemize kaydolmuştu. Haddimi aşarak onun; bir fikri/düşünceyi olmazsa bile, bir “duyguyu” seyirciye aktarma hususunda en başarılı yönetmenlerden biri olduğunu söylemek istiyorum. Tüm açık yürekliliğiyle insan olduğumuzu, tabiatımızda yatan derin ve yumuşak yerlerimizden yakalayarak hatırlatıyor. Gerek kamera açıları, gerek yazdığı metin, gerek kamera arkasından oyuncularıyla arasında kurduğu o yüklü elektrik; kadrajın tamamen dolmasına sebebiyet veriyor. Ne diyelim, biz mi düşünce dayatması olmaksızın salt bir duygu geçişini çelenklerle karşılamayı seviyoruz, yoksa sinemanın sanatsal bir nitelik taşıması için bunların pek bir önemi yok mu acaba? Elbette ki var! Ama intibamız, yüksek bir sanatsal değere sahip olmasa bile bu güzel filmden yana pek olumlu. Her Türk seyircisinin muhakkak izlemesi gerekir diyorum. Ecnebiler için bu filmin ne anlam taşıyacağı ise merak konusu. Bu baba-oğul-torun üçgeninde kimi zaman konuşma vurguları, şive ve isabetli repliklerle sağlanmış olan filmin, Türkçe’nin haricinde ne denli transparan olabileceğini çok merak ediyorum. Evrensel bir dille mi çekildi bu film, yoksa Türk insanına mahsus özellikleri mi imliyor? Bekleyip göreceğiz.

Son tahlilde, “Babam Ve Oğlum” Türk sinema tarihine yaldızlı harflerle kazınmıştır. Çünkü bizim toplumumuzda ziyadesiyle bir karşılığı mevcuttur. Çünkü bütün güzelliğiyle geçmez bir içtenliği, bir büyük duyguyu düğümlemiştir yüreklerimize. Çünkü ağlamak güzel, çok güzel bir etkilenimin derin tesirinden kaynak alır. Çünkü halkımız, gözyaşlarının pençesinde yuvalanmıştır, sever bir gözyaşı denizinde kulaçlamayı. Çünkü ağlamak güzel, çok güzel bir histir!

Yorumlar
"Gözyaşı Tesirli Bir Film: “Babam ve Oğlum”" haberine henüz yorum yapılmamış.

İlk yorumu siz yapın.

Yorum Yapın

Gözyaşı Tesirli Bir Film: “Babam ve Oğlum” ile ilgili yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üye Ol Üyelik Girişi Yap

Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.