19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3731
Okunma

Aşağıda okuyacağınız anı, adı geçen kurum ve kuruluşlar hayal mahsulü olmayıp tamamen gerçektir. Yeminle…
Orta I. Sınıfa gelinceye kadar ismim ve soy ismim hiç başıma bela olmamıştı. İlk kez Orta I. Sınıfta bela oldu.
Türkçe Öğretmenimiz tutturdu:’’herkes adının manasını öğrenecek’’ diye. O zamanlar şimdiki gibi internet yok ki hemen Google Amca’ya sor; o da anında versin sana cevabı. Öyle ansiklopediymiş, kütüphaneymiş o gibi şeyler de hak getire. Gazete bile İstanbul’da çıktıktan üç gün sonra gelebiliyor Erzurum’a. Onu da para verip alamıyoruz. Tren istasyonuna gidiyoruz iyiliksever amcalar ‘’Abi bi gazete ‘’ diye ünlemelerimiz üzerine trenin penceresinden fırlatıveriyorlar İstanbul’dan aldıkları gazeteleri.
Neyse efendim uzatmayalım. Kimden öğreneceğiz bu Sami isminin ne manaya geldiğini? Elbette ki birinci elden kaynak rahmetli peder. Lakin mübareği evde bulmak ne mümkün. Alet edevat çantasını eline aldığı gibi senenin sekiz ayı o şehir senin bu şehir benim daktilo tamirciliği yapıyor. Başta baba olmayınca kime sorarsınız? Elbette ki olayın diğer failine…Yani anneye… Anneme soruyorum ‘’Anne benim adımın manası ne? ‘’ diye . Çok hazin bir cevap alıyorum: ‘’Oğlum hiç bir anlamı yok. Babanın çok sevdiği bir arkadaşının adıydı sana koydu. ‘’ ( Rahmetli Sami Hazinses de her halde Hazinses soyadını buna benzer bir cevap aldığı için almıştır )
Anlamsız bir ada sahip olmanın ezikliğini asla bilemezsiniz. Hele de sınıftaki Ahmet, Mahmut, Mehmet, Mustafalar ‘’ Benim adım Peygamber adı’’ diye hava attıklarında onların karşısında ezim ezim ezilirsiniz. Döne, Döndü, Yosma, hatta Satılmış’ın bile bir anlamı var ama benim adımın hiç bir anlamı yok ha?...
Şimdi gidip de Türkçe öğretmenime ‘’ Öğretmenim benim adımın hiç bir anlamı yokmuş ‘’ mu diyim? Okuma yazması bile olmayan annem nereden bilecek? Mutlaka bir anlamı vardır. En iyisi mahallede genç bir hafız var ona sormak. Gidip buluyor ve soruyorum: ‘’ Hafız abi Sami ne demek ? ‘’ Hafız abi uzun uzun düşünüyor sonunda hatırlıyor: ‘’ Sami bizim buralarda kağnıları çeken öküzlerin boyunlarına vurulan övendirelerin demirlerine denir.’’
Abim Kani de yanımda. O zamanlar tam bir fırlama. Bakmayın şimdi hacı olduğuna. Neyse efendim abimin diline sakız oluyor bu. Yedi mahalleye yayıyor adımı: ‘’Öküzün Sami’si ‘’ Bu gün bile zaman zaman takılır bana ‘’Ulan öküzün Sami’si diye ‘’ Her ne kadar daha sonra Türkçe öğretmenimiz Sami’nin ‘’ İşiten, işitici ‘’ anlamına geldiğini açıklasa da bu gün bile hâla abimin dilindedir ‘’Öküzün Sami’si.’’ ( Bu arada o hafızı bu gün bile bir elime geçirirsem kabak gibi oyacağım. )
Neyse…İsim konusu yine de o kadar sıkıntı vermedi bana. Asıl sıkıntıyı soy isim konusunda yaşadım.
Efendim…Benim soyadım 1989 Senesine kadar BUBER idi. Bizim memlekette bibere büber derler. Nüfus memuru da Erol Abi’nin Saniye’si gibi olunca kayıtlara soy adımız ‘’Buber ‘’ olarak geçmiş. Tüm bizim aile ‘’Buber ‘’ yani… Ben inadına ‘’Biber’’ yazsam da nüfus cüzdanımdan tutun da diplomalarıma kadar her yerde ‘’Buber’’ olarak geçiyor.
Soy ad konusu tabii ki daha bela. Diyelim ki bir devlet dairesine işim düştü. Memur soruyor ‘’soyadınız?’’ Bizim soyadı bakın ne haller alıyor. ‘’ Huber, Dübel, Büder, Güder. Dilber vs.’’ İnanmayacaksınız ama adamların/kadınların eline nüfus cüzdanımı veriyorum yine de soy isim bir türlü doğru yazılamıyor.
Derken efendim Manavgat’ta bir 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında yaptığım günün anlam ve önemini belirten konuşmadan sonra oranın yerel gazetesinin muhabiri benimle röportaj yapmak istiyor. Tabii ki ilk sorusu ‘’adınız’’ sonra da ‘’soyadınız?’’ ‘’Soyadım Buber’’ deyince adam ‘’Ermeni misiniz?’’ diye sormaz mı? Tepemin tası atıyor artık. ‘’Len oğlum bu soy adın yanında bir ‘’ yan ‘’ var mı?’’ diye soruyorum ‘’ Yok’’ diyor…O zaman ne halt etmeye ‘’Ermeni misiniz ? ‘’ diye soruyorsun? Ermeni olsaydım Buberyan olurdu’’ diyorum lakin adam ‘’ Her ihtimale karşı ‘’ diye düşünmüş olacak ki benimle röportaj yapmaktan vazgeçiyor.
Sonunda 1989 da Soyadımı mahkeme kararıyla değiştirmeye karar verdim. İki de hemşerimi yanıma alarak Batman adliyesinde hakim karşısına çıktım…Daha doğrusu iki adet hakime hanımın…
Ben ve yalancının kör şahitleri arkadaşlarım içeri girerken bir vatandaş da dışarı çıktı. Hakime hanımlar adam gittikten sonra içlerinde tuttukları kahkahayı salıverdiler. Biri gülmekten gözleri yaşarmış vaziyette ötekine ‘’ Yahu ne manyaklar var dünyada. Ha zurnacı, ha çalgıcı ne fark eder ki. Herif zurnacı olan soyadını çalgıcı olarak değiştiriyor. Hay Allah’ım ya’’ dedikten sonra bizim davaya geçtiler.
Benim kör şahitler bendenizin ve ailemizin Kars - Kağızman’da Biberoğulları diye nam salmış bir sülale olduğunu, benim Biberoğulları diye anıldığımı filan anlattı ki külliyen yalan. Ben memlekete hayatımda sadece bir kez gittiğim gibi arkadaşlarla tanışıklığımız da memleketten filan değil + hiç bir Allah’ın kulu bizi ‘’ Biberoğulları ‘’ diye anmaz.
Neyse efendim 1989da soy adım Biberoğulları olarak değişti. Peki kurtuldum mu dertten dersiniz? Ne gezeeer. Bu sefer de genellikle hep Biberoğlu diye yazıldı soyadım. Bizim millet çoğuldan nefret ediyor olmalı ki. Hep tekil yazdılar soyadımı. ‘’Biberoğlu’’… Tabii ki ‘’ Berberoğlu, Dilberoğlu,Dülgeroğlu’’ yazanlar da cabası. Bu memlekette biber denen sebzeyi sanırsınız hiç bir Allah’ın kulu bilmiyor,tanımıyor. Yok böyle bir sebze. Lakin yanlış yazarken bile ısrarla inatla çoğul kullanmıyorlar. Haaa bir de geyiği var bu işin? ‘’Acı biber oğlu mu, tatlı biber oğlu mu?’’( Israrla ‘’oğulları’’ değil dikkat ederseniz ) Espri yapıyorlar güya. Lakin hep sifonu çekmeyi unutuyorlar.
Peki bitti mi? Ahhh ahh. Hiç biter mi? 2002 yılında Afyon-Sandıklı ilçesinde artık baya eskimiş olan nüfus cüzdanlarımızı değiştirdik. Yeni nüfus cüzdanımla tam iki sene bankalardan kredi bile çektim Sami Biberoğulları adına. Bir sürü yerde fotokopisini verdim ilgili kuruma. Evet tam iki sene…
2004 Mayıs ayında Muğla İli Turgut Reis Lisesine Tarih Öğretmeni olarak atandım ( Bu okulda hiç görev yapmadım. Torpille tayinimi Fethiye’ye aldırdım iki ay içinde ) Muğla’da göreve başlamak için gittiğimde okulun Müdür Baş yardımcısı, adaşım Sami Bey ( Ki ben de o okulda görev yapsaydım okulda dört tane Sami adlı öğretmen olacaktı ) nüfus cüzdanımı istedi. Verdim. Başladı okuyarak bilgisayara kaydetmeye:
‘’Adı- Sami, Soyadı BiberOĞLULLARI’’ Hemen atıldım ‘’ Hocam oğlulları değil, oğulları’’ Cevap verdi adaşım: ‘’ Yok hocam oğlulları…Burada öyle yazıyor. Ben nüfus cüzdanınızda ne yazıyorsa onu yazmak zorundayım.’’ Al başına belayı ‘’ Adamın gözlerde bir problem var herhalde’’ diye düşünüyorum ama gözlük bile kullanmıyor.’’Hocam ben o nüfus cüzdanını iki senedir kullanıyorum. Hatta polis çevirmelerinde bile gösterdim. Nasıl oğlulları olur?’’ Adam uzatıyor nufus cüzdanımı ve bakıyorum. Evet gerçekten de soyadım ‘’Biberoğlulları’’ diye yazılmış. Pes yani…Bu kadarına da pes…Ve bana da pes…İki senedir kullandığım nüfus cüzdanımda soy adımın yanlış yazıldığının farkında değilim…Pes ki bunu iki sene boyunca adaşım Müdür Başyardımcısı dışında hiç kimse fark etmemiş.
Tekrar değiştirdim nüfus cüzdanını.Tabii ki içim titreyerek ve korkarak. ‘’Ya memleketten kayıt yine Biberoğlulları diye gelirse?’’ Çok şükür gelmedi.
2009 yılında Konut edindirme fonunda biriken bir para var mı diye baktım internete. Genelde o dönemlerde lojmanda oturduğum için pek umudum yok ya hani bir umut…Bir baktım 163 YTL ( O zaman YTL vardı ) Para var alacağım. Lakin alacak Sami Biberoğlu adına kayıtlı. Olsun T.C. Kimlik numarası bana ait olduğuna göre alırım herhalde diye düşünerekten Ziraat Bankası-Kadıköy-Rıhtım Şubesine gittim. Banka kalabalık. Sıra numarası alıp bekledim. Yarım saat beklemeden sonra Memure hanımın karşısındaydım. Hatun nüfus cüzdanıma baktı veeee ‘’ Nayır, nolamaz…Nalamazsıznız…Bu alacak Sami Biberoğlu adına kayıtlı…Siz ise Sami Biberoğulları’sınız’’ demez mi.
Eeee alamadın mı paranı diye merek ediyorsunuz değil mi. Aldım aldım merak etmeyin. Onlar çakalsa ben de tilkiyim. Hiç bırakır mıyım paramı?
Bankada memur mu yok. Biri fark ettiyse bir diğeri mutlaka fark etmeyecek Biberoğlu, Biberoğulları farkını.
Bu sefer sıra numarası filan almadan bir başka memurenin karşısına dikildim ve resmen acıtasyona başladım ‘’ Hanım kızım bakın ben sakat bir adamım. Ayakta duramıyorum uzun süre, hem sakatlara öncelik tanınıyor değil mi? Şu benim parayı verseniz de evde günlerdir ağızlarına lokma girmeyen yavrucaklarıma bir şeyler alsam ha? ‘’
Kızcağız gözyaşları içinde hemen işlemlere başladı ve Sami Biberoğlu’na ait paraları Sami Biberoğulları’na verdi ( Her ikisi de ben’im ama sakın içinizden biri gidip de ispiyon etmesin. Ne olur ne olmaz. ) Velhasılı kelam bazen sakat olmak da işe yarıyor hani.
Peki bu kadar mı benim Nüfus Müdürlüklerinden çektiğim. Ne gezer efendim ne gezer.
1993senesinde bir kızım dünyaya geldi. Annesine söz vermiştim. Kız olursa adını o kayacaktı. Zaten koymayı düşündüğü isim de çok sevdiğim birinin, dünyalar güzeli bir öğrencimin, aynı zamanda beraber aynı okulda görev yaptığım bir arkadaşımın ( Onu da yazmıştım zaten Akmeşe valisi Münür Bey ve Sayın Vali ‘’ başlıklı yazımda) kızı olan Tuğba’nın adıydı.Tuğba adı bence de uygundu. Doğumdan hemen sonra Kocaeli Nüfus Müdürlüğüne gittim. Doğum belgesini ve kendi nüfus cüzdanımı uzattım görevli memura. Sordu memur: ‘’çocuğun adını ne koydunuz?’’ Gösümü şişire şişire ‘’Tuğba ‘’ dedim. Ve şoku yaşadım.
Memur bey hazretleri ‘’Bu isimde ğ harfi yok.Olmaz’’ demesin mi? ‘’ Yahu hemşerim benim talebem var Tuğba diye. Böyle saçmalık olur mu? ‘’ dediysem de adam koskoca bir kitap gösterdi. Kitapta isimlerin Türkçe yazılışları varmış. Zamanın İç İşleri Bakanlığı bir emirle birlikte bu kitabı yollamış müdürlüklere. O kitapta olmayan ismi koymak yasak.
Hay Allah’ım ya ..Başka isim koysam hatunla kavga edeceğiz. Bu ismi bu şekliyle koysam olmayacak. Son bir çıkış yaptım memura ‘’ Bakın beyefendi bu çocuğun adını Tuba koyarsam herkes onunla alay eder ileride. Malum tuba senfoni orkestralarındaki bir enstrümanın adıdır.’’ Herif suratıma aptal aptal baktı ‘’ Beyefendi burada Türkçe konuşun lütfen. Enistiri, menistiri, senfoni o da ne öyle?’’ ‘’ Ya resmen çattık belaya.’’ Son bir istek yaptım ‘’ Kardeşim gel bak nasıl yapalım biliyor musun ğ harfi olmasın tamam. Ama u nun üzerine bir şapka koyalım’’ Memur gayet ciddi ve net bir şekilde cevap verdi ‘’ Beyefendi alfabemizden şapka işareti kaldırıldı. Bakın bu kitapta isim nasıl yazılmış: ‘’Tuba’’… Bu şekilde yazdıracaksanız yazdırın yoksa başka isim bulun.
Velhasılı kelam kızcağızımın adını mecburen Tuba koyduk. Allahtan tubanın bir enstrüman olduğunu bilen oldukça az da kızımla ‘’ Nefesli saz ‘’ diye dalga geçen olmadı bu güne kadar.
Baba-kız yaşayıp gidiyoruz. Birimiz ‘’Öküzün samisi , diğerimiz orkestra çalgısı olarak’’ Ve Allah’a şükrediyorum ki Yunus’um Sandıklı’da doğmadı. Çünkü ‘’ Bir Yunus diyarı olan Sandıklı’da’’ Bir sürü Yunus isimli insan var…Pardon… Yonis, Yoniz, Yunuz…Ve ben hâla merak ederim: ‘’Bu isimler o kara kaplı kitapta var mıydı?’’ diye.
Not: 1-Yazdığı ‘’Şantiye HN’’ başlıklı yazısı ile bu yazıyı yazmama vesile olan, unutmuş olduğum bu anılarımı canlandıran sitemiz değerli yazarlarından Erol Abi’ ye çok çok teşekkür ediyorum.
2- Yukarıda resimde gördüğünüz, öküzün boynundan aşağı doğru sarkan demire sami deniyormuş güya..İnanmayın külliyen yalan. ( Erzurumlu Selim’e sorun isterseniz…O da yalan diyecektir mutlaka ) [ Bir de doğru derse yandığımın resmidir. ]