5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1404
Okunma

Kurt Köpeğim Pars’ı , bir Pazar günü, evimin bahçesinde, paçalarımı kıvırmış, ayaklarım ve belden yukarısı çıplak, elimde hortum ve şampuanı köpürtmüş , yıkıyorum.
Sudan ve yıkanmaktan pek hoşlanmayan ,Oğlum Pars, aldığı eğitimle ,istemese de ,kıpırdamadan duruyor. Bol köpükle yıkadığım tüylerini ,fırça ile tarayarak, onu pırıl pırıl yapmaya çalışıyorum.
Arkamdan yaklaşan iki kişinin gelişini, köpeğin dikilen kulaklarından,kabaran sırt kıllarından anlıyorum.Gelenlerden biri, çok iyi tanıdığım, Mustafa ALTIN,diğeri ise, iyi giyimli, kırk beş yaşlarında bir bey. Mustafa’ nın elinde küçük bir ,baklava paketi var.
Belli ki,bu ziyaret, kızım olmadığına göre , benden iş ile ilgili ,bir şey istemeye dayanacak. Hayatım boyunca, kefil olmak yüzünden, yediğim kazığın, haddi hesabı yok. Ya ,bu da, bir iş için geldiyse, ne yaparım diye düşünürken, saygılı duruşunun, ne manaya geldiğini ,çok iyi bildiğim, Mustafa Altın’ın , elimi öpme hamlesini savıp, onu yanaklarından öptükten sonra, Pars’ı yıkama işini bırakıp, onları bahçedeki çardağın altına, çay içmeye davet ediyorum.
Mustafa ALTIN, beş yıl önce, benim en sorunlu ,erlerimden biriydi. Esrar ve eroin bağımlısı, olduğu için,sürekli olay yaratır dı. Yirmi sekiz hırsızlık,yaralama ve gasp sabıkasından dolayı ,ona silah vermez, nöbet tutturamazdık.
Askerlik kanunu, ne yazık ki , bu tip insanları ayıklamaya, hala daha yeterli değil.
Mustafa, ayrıca tam bir psikopattı. Kolları ve göğsü ,jilet yaraları ile dolu, ayrıca boynu ,fal çata kesikleri içinde ve çok korkunç bir görünümdeydi.
Ona , mahkeme ve ceza sökmüyordu. Bütün nasihatler ve onu kurtarma çabalarım boşunaydı. Çavuşların , hatta Takım Komutanlarının ,ondan çekindikleri, onu uzak tutmaya çalıştıkları ,bu pisliğe basmak istemedikleri, belli oluyordu.
Mustafa ALTIN, ayrıca haraç ile yaşayan, bir asalaktı. Parası yoktu ve eroin alması, esrarlı sigara sarması için ,buna mecburdu. Her sabah , Nöbetçi Çavuşundan aldığım , vukuat tekmilinin içinde, Mustafa ALTIN ,yoksa eğer, bu sefer de ben ,
‘’ Mustafa ALTIN,bir şey yapmadı mı ? ‘’ diye, sorardım.
Sultanahmet’ te, görev yaptığım yerin bitişiğinde , Zührevi Hastalıklar Hastanesi vardı. Mesai bitimine yakın,ender görülen olaylardan birini yaşadım. Mustafa ALTIN,ikinci katın demirlerine tırmanmış, frengi hastası , bir travesti ile, güpe gündüz, ilişkiye geçmişti.
Demir parmaklığın dışında Mustafa, içerisinde ise ,tedavi için yatırılan , travesti Alev.
Neyse ,üzerimize ikinci kattan düşse bile, onu zorla Başhekime götürüp,her gün bir penisilin vurdurarak ,frengiden koruduk. O ise , kendisine Frenk’ lerin ,bir şey yapamayacağını söyleyerek, bizi güldürmüştü.
Bütün bu olaylardan sonra ,bir de ,yeni gelen birine , tacizde bulununca , onu iyi bir sopayla birlikte ,Trakya’ya , sürgüne yollamıştım. Aradan ,beş yıl geçtikten sonra, şimdi düzelmiş görüntüsüyle , karşımda masum masum oturuyordu. Dizleri , liseli kızlar gibi bitişik, parmakları titremeden diz kapaklarının üzerinde , terbiyeli ve uslanmış gibi oturuyor,bakışları çaresizlik içinde ,benden yardım bekliyordu.
Yanındaki Bey, Harem yolunda,bir benzinliğin sahibiydi ve benim kefil olmam halinde , onu işe alabileceğini söylüyordu.
O tarihte, ben de ,oraya çok yakın olan Haydarpaşa As. Hastanesinde görevliydim. Ortada kalmış bir genç, belki kontrollü olarak ,çalışır mıydı acaba?
Mantığım ,kesinlikle hayır diyor, ama bu insanlara , sen ,ben, o , imkan tanımazsa, şans vermezsek, onları kim kurtaracak bu hayattan?
O efendi bey den,izin isteyip, Mustafa’ yı bir kenara çektim. ‘’Oğlum, beni mahcup edersen , seni mutlaka bulur ve kesinlikle sakat bırakırım.Bunu göze alabilecek misin?’’ dedim.
’’ Komutanım, beni sabıkalı olduğum için, kimse işe almıyor.Sen,benim Babamsın. Sana en ufak bir laf getirmeyeceğime yemin ederim. Beş dakikalık mesafedeyim.Gel istediğin zaman kontrol et istersen.’’
Salak kalbim, hayır diyen beynime rağmen, bu raundu kazanmıştı bile. Adamın uzattığı ,iş sözleşmesine ,Mustafa’nın ,gözlerinin içine, son bir defa bakarak , imzayı bastım.
Günler ,hızla geçiyor, zaman zaman Mustafa’ya uğruyorum. Patronu, çok çalışkan olduğunu, onu pompacıların şefi yaptığını söylüyor. İçimde, iyi bir şeyler yapmış olmanın , mutluluğunu hissediyorum. Aferin Mustafa , demek ki , gerçekten kurtardın kendini.
Bir Pazartesi sabahı, patronu odamda, beni beklerken buluyorum.Adamın suratı ,fena bozuk. Hayrola ,diye sormaya kalmadan,ağlayarak anlatmaya başlıyor. Pazar günü, ertesi gün gelecek olan , dört tanker yakıtın parasını ,kasaya kilitleyen patron, pazartesi sabahı geldiğinde, firmanın arabasının, pompa paralarının ve para kasasının, yerinde olmadığını görüyor.
Mustafa ALTIN , iki keş arkadaşı ile birlikte beş pompacıyı, teker teker , içeri çağırarak , bıçak zoruyla ,hasılat paralarını gasp edip , onları bağlayarak , tuvalete kapatıyor. Sonra da , üç kişi, koca kasayı, firmanın station aracına yükleyerek ,kaçıyorlar.
Benim maaşım, o sıralar on altı bin TL. ,giden para ise , yedi milyondan fazla. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırıyorum.
Verdiği ikamet adresi de ,sahte çıkıyor. Önce adamı ,yolcu edip ,odama çekilerek, beni kimsenin aramamasını söyleyip ,düşünmeye başlıyorum. Epey gerilere gidip, sürgüne gönderdiğimiz Süloğlu’ ndan ,Askerlik Şubesini , sonra da,Şube Başkanından, dosyasındaki bilgileri açtırıyorum. Bende iken, evci çıkmak için verdiği ,dilekçenin altındaki ,Teyzesinin adresini buluyor ve yüzümde bir gülümseme ile Ümraniye’ye hareket ediyorum.
Mahalle yakınlarında, uyduruk bir oto parkta , aracı buluyoruz.Kasanın üzerine, karton kutu ve örtü örtmüşler. Demek ki, kasanın açılımını ,sonraya bırakmışlar. Elimizdeki adrese gittiğimizde, Askeri Jeep’i gören, bir yaşlı hanım, karşı komşudan çıkarak, fısıltılarla ,kendisini sokağa atan , üç kişinin içeride ,esrar alemi yaptıklarını söylüyor.
İçeriye , kadının verdiği anahtarla ,kapıyı açarak giriyoruz. Yanımda ,dört güçlü er daha var. Ama ,önden ben girip, ilk karşıma çıkan ,şaşkın eroinmana , tabancamın namlusu ile vuruyorum. Tek vuruşumla ,yere düşüyor.
İçeriden Mustafa’nın sesi duyuluyor. Ettiğim küfürden tanıdı galiba. ‘’Teslim teslim.Aman Komutanım, ateş etme. Teslim oluyoruz.’’
Hepsinin burunları kıpkırmızı. Okkalı çekmişler, sabah sabah.
Üçünü de ,kelepçeleyip, paraların nerede olduğunu soruyorum. İnanılmaz bir şey. Paraya dokunamamışlar. Az bir şey ,eroine verdikleri hariç. Öğle üzeri , üç serseri, benzincinin arabası ve biz benzinlikteyiz. Polis, parmak izlerini almak için gelmiş. Bizimkileri görünce, onlar da sevinerek ,tutuklama işlemini yapıyorlar.
Ne var ki; benzinci ,şikayetini geri alacak, bu psikopatlar aramıza, geri dönecekler.
Mustafa Altın , altı yıl sonra Teyzesini, para vermediği için , boğarak öldürdü. Fakat, o içeride iken, Teyzenin başka varisi olmadığı için,kadıncağızın evi ve birkaç küçük varlığı ,yine ona kaldı. Cezai ehliyeti olmadığı için, kısa bir süre, hapiste kalan Mustafa, tedavi görerek , yeniden topluma salındı.
Toplumumuzda % kaç oranında, psikopat, madde bağımlısı, nevrotik kişilik var , ben anlayamadım. Bir doktor, yarıya yakın dedi ,ama ona da inanamıyorum. Yine de Allah bu yardıma muhtaç insanlara acısın.
Tabi ,onlara bir şans vereceğim diyerek,mantıksız hareket eden bizlere de.
E.Yaşar Ovalı 10,06,2012