5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
857
Okunma

Mevsimlerden sonbaharın ilk zamanlarıydı sanırım. Gözlerim şerit olur takılırdı düşen ilk sarı yaprakların süzülerek düşüşüne.Boynum bükük rüzgarın küçük esintileriyle yaprakların yavaş hareketlerini izlerdim buz tutmuş gibi donuk bakışlarla.
Sonrasında kaldırdığımda kafamı takılırdı gözüme yeşili son demleriyle dal uclarında tutan çınarın kollarına. Güneş eskisi gibi hevesli değildi etrafı ıstmaya.Bu yüzden erken terk etmeye başlamıştı bulunduğum yarım küreyi.
Elimden gelse o battıkça bende arkasından giderdim de olmuyordu işte, yapamıyordum tutuluyordum. İçimi ısıtsın diye penceremden Güneşin gönderdiği selamları alıyordum Ay’ın her halinden.Bu yüzdendi dolunaylı gecelerde gülümseyişim.
Yorgun gözlerimi beni uyutmayı başarsada gördüğüm rüyalar beni erkenden kaldırmaya yetiyordu.Çok erken kaldırıyordu. Arasıra göz damlası bulaşmış yatığımın kuruması için kılıfından çıkarır güneşin odama düştüğü ilk noktaya koyardım.
O doğana kadar onu beklerken boş durmamak için kağıtlara birşeylerin hesabını yazardım.Bunu gecelerde yapardım.Dışardaki sokak lambaları sislere karışır altından geçenlere cılız bir yol açarken hiç tanımadığım insanların hayatlarına kurgu üstüne kurgu eklerdim.
En son gördüğüm elinde beyaz çanta taşıyanı kadının gözlerindeki bitkinliğini gördüğümde karar verdim zor ağır işlerde çalıştığını.Onuda yazdım ayıp olmasın diye kağılarıma. Az sonra elinde poşet küçükte olsa sırtı eskimekten kamburlaşan yaşlı adam alışıla gelmiş ağır adımlarla ezberini bildiği yollara kaçıncı adımını vurduğunu saymadan yürüyordu.
O esnada havayı bir anlık ikiye bölen yıldız bir anda sönü verdi karanlığın teslimiyeti kaldı tekrardan gecenin koynuna. O an yüzümü yıkamadığımı hatırladım. Yürüdüm yakın olan musluğa ağır ve aheste adımlarımla.
Suyun ıslaklığını tatdı tenim.Uykusuzluğum çok öncesinden silinmişti gözlerimden. Baktım aynadaki gözlerime.Taradım saçlarımı bazısı döküntüsüyle tarağın arasında kaldı. Titrek parmaklarımla bir yudum su ısmarladım kuruyan boğazıma.
Durdum aynadaki yüzümü sevdim sonrasında.Girdiğimde odama beyaz gelinliğime baktım.Onada dokundum,bana dokunan yanlarımla. Birazdan gelip beni alacaklardı.Götüreceklerdi uzak şehirlerine.
Belki lisanını bilmediğim bir ülkenin ortasına gidecektim.Yarım kalmış dünyamda ekvator çizgisindeki düşüncelerimle ikiye bölünmüşlüğüm bir aradaydı.Ten ve ruh kaçışması.
Ya yaşlanarak ölecektim ya az sonra beni götürecek yaşlı adamın kollarında yatarken ölecektim.Ya da yaşlı sözlerim yaşanmışlığımdaki hayatıma karışacaktı...
Kararsızlığın ortası bilek kesiği bir yara bırakacaktım.Güneşe karışıp ısınacaktım....
Bunları da yazmıştım...
Saate göre değildi benim zamanım saat dursa Güneş durmazdı.Bulut mil çekse Güneşe o zamanda yüreğim durmazdı. O durmadıkça ben de yazdım tüm kağıtları doldurmak istercesine. Suya yazdıklarımda oldu ben giderken sessizce bir gece vakti karanlık örerken çatıyı bir serçe tüneği oldu omuzlarım.Ağır geldi kimi zaman ama taşıdı sol omzumun altındaki....
*
Ben bilmediğim bir kapıdan içeri girdiğimde okumaya başladım onun yazdıklarını...
Kağıtlar eski kilimlerin minderlerin üzerinde saçılmış olmasada tarihsizdi birleştiremediklerim...Adeta kağıda sarılı odalar vardı etrafımda....İşte o an tarifsiz bir ufka daldım o an o pencereden.....
klavye yordu...diğer yazı arkadaşın flaş diskine attım oda virüsten nasibini aldı...kurtarısa eğer söyleşim tamamlanacak....