13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2214
Okunma

Rahmetli babamın kolumdan tutarak İstanbul -İçerenköy Yahya Kemal Beyatlı İlkokuluna kaydımı yaptırıp yanlış hatırlamıyorsam adı Orhan olan ilk öğretmenime ‘’Eti senin , kemiği benim ‘’ diye teslim ettiği o tarihten bu yana tam elli bir sene geçmiş. Demek ki elli bir senedir okuldayım.
Elli sekiz tane 19 Mayıs töreni yaşamışım ama hatırlayabildiklerim elli bir sene öncesinden başlıyor.
Öğrencilik yıllarımda ayağımın sakat olması sebebiyle eğitim öğretim yılının ikinci yarısından itibaren provaları başlayan 19 Mayıs törenlerine hiç katılmamıştım. Yanlış söyledim…Törenlere katıldım…Şiir filan okuduğum çok olmuştur ama kasa - minder hareketleri, kule kurma, boru-trampet takımı eşliğinde uygun adım marş yürüyüşlere filan hiç katılmadım.
Sonra Öğretmen oldum…Her 19 Mayısta günün anlam ve önemini belirten konuşmayı hep ben yaptım…19 Mayıslarla ilgili pek çok şey zaman içinde değişse de günün anlam ve önemini belirten konuşmanın tarafımdan yapılması kuralı hiç değişmedi.
Manavgat’tan , Batman’a, Kocaeli’den, Sandıklı’ya , Fethiye’ye bu geniş yelpaze içinde , dediğim gibi yıllar boyunca pek çok şey değişti tabii ki…Mesela: İlk önceleri 19 Mayıs jimnastik gösterilerine orta okullar da katılıyordu. O kaldırıldı. Sonra bütün liselerin katılımında da değişiklik yapıldı ve her liseden belirli sayıda öğrencinin katılımı esası getirildi. Gerçekten de otuz üç sene içinde pek çok şey değişti özellikle 19 Mayıslarla ilgili olarak…hatta adı bile…12 Eylül ihtilaline kadar sadece Gençlik ve Spor Bayramı idi ihtilalden sonra 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı oldu…Sonra bir cümlede iki tane ‘’ve’’ olması dikkatleri çekti ‘’ve’’ lerin biri kaldırıldı. Çok şey değişmekle beraber değişmeyenler de oldukça çoktu:
1- Benim günün anlam ve önemini belirten konuşmayı hazırlamam kuralı değişmedi. (Bana resmen ‘’Angarya İşleri Genel Müdürü’’ denmekteydi…Benim seve seve yaptığım bu görev pek çokları için bir angarya idi.) Devlet Okullarında tam yirmi sekiz sene bu konuşmayı hep ben yaptım… Her seferinde bolca alkış aldım ama dinleyen neredeyse bir Allah’ın kulu olmadı…Çünkü dinleyenlerin öğrenci ve öğretmenler kısmı ‘’Bir an önce bitse de gitsek’’ diye düşünürken seyirci kısmı ‘’ Yahu şu konuşmalar bitse de gösterileri seyredip çekip gitsek ‘’ telaşındaydılar. 19 Mayıslar, gençlerin kendileri dışındaki her kesi eğlendirmek zorunda olduğu yasak savıcı gösteriden başka bir şey değildi. 2- 19 Mayısta kız öğrencilerin giydikleri/ giyecekleri kıyafetler üzerinden yapılan çağdaşlık/ çağ dışılık—laiklik/ anti laiklik tartışmaları bitmedi. O kısım hiç değişmedi bu güne kadar.
‘’Eteklerin boyu niçin kısa…Vay dinsiz imansızlar vay…Bu milletin iffetli kızlarını cıbıl cıbıl soyup ele güne baldır bacak ziyafeti çekiyorlar. Vay pezevenkler vay ’’ diye yazan şerefsizler…)
‘’Etek boyları niçin böyle ta topuklarda…Vay yobazlar vay, vay beyinleri örümcek bağlamış gericiler vay..Bu ülkeye şeriat getirecek namussuz domuzlar. ‘’ Diye yazan şerefsizler…
[Bu nasıl bir anasını sattığımın çağdaşlığıdır ki hâla Samsun’daki törende bir kadın ile bir erkek güreşçinin güreş tutmasına el çırparak ‘’işte çağdaşlık’’ diye yorum yapılır…Ve bu nasıl bir şeriatçılıktır ki hâla Kütahya’nın Domaniç ilçesinde katıldığı 19 Mayıs koşusunda dereceye giren İmam- Hatip Lisesi Öğrencisi bir kız öğrenciye başı örtülü olduğu için madalyası verilmez…( 19 Mayıs 2012 den bahsediyorum yanlış anlaşılmasın.) ]
Bu, şerefsizler arası kavgalar hiç değişmedi...Hangi iktidar gelirse gelsin muhalefettekiler mutlaka huzursuz olmak için sebep buldular kendilerine.
3- Değişmeyenlerden bir diğeri: Okullara Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen ve sanırım Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce hazırlanmış olan 19 Mayıs programlarıydı…Yani 19 Mayıs günü statları dolduran liseli genç kızlar ve erkekler hangi jimnastik hareketlerini yapacaklar…1- Elleri aç 2- Yukarı kaldır 3- Aşağı indir..4- Tekrar yana aç vs…vs… Kız erkek pek çok öğrencinin bu hareketleri ezberleyememekten dolayı dayak yediklerini, tüm dersleri çok iyi olduğu halde sırf bu hareketlere katılmadığı ya da tören günü öğretmenini utandırdığı (!) için Beden Eğitimi dersinden ikmale kalanları, bu hareketleri yapmaktan sıyırmak için rapor alanlara ‘’ vatan haini gözüyle bakıldığını’’ çok görmüştüm. Bu jimnastik hareketleri de değişmiyordu bir türlü…Her sene Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yeni ve bir öncekinden çok daha anlamlı (!) hareketler bularak okullara gönderiyor ve ikinci dönem başlarından itibaren provalar başlıyordu.
4- Değişmeyenlerin en barizi ise : Her 19 Mayısta bütün okullardan en az bir öğrencinin şiir okuması…Konuşmaların yapılması, böylece güneş altında tuğla misali pişirilen öğrenci ve öğretmenlerin, varsa askeri personelin iyice anası ağlatıldıktan sonra ‘’ Haydi koçlarım göreyim sizi ‘’ diyerek yeşil çayırlara salınmasıydı…Asıl komik olanı ise O şiirleri , konuşmaları hiç bir Allah’ın kulunun dinlememesiydi…Zaten dinlese de anlamazdı ki kimse…İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa stadları dışında Yurdun neresinde olursanız olun sağlam bir hoparlör, cızırdamayan bir mikrofon, iki üç konuşmadan sonra şişip ‘’ benden bu kadar ‘’ demeyen bir amfi bulmanız imkansızdı. Törenlerde Askerin ağırlığı ise bana göre abartılmış bir konu . Ne yani bu ülkenin askeri ihtiyarlardan mı oluşuyor? Onların da bayramlarını kutlama hakkı yok mu?
Gençliğin bayramı kutlanıyordu ama ihtiyarların belirlediği kurallar çerçevesinde…Daha doğrusu ihtiyarlar ‘’ bu senin bayramın, bunu işte bu şekilde kutlamalısın ‘’ diyorlar gençler de devlet babalarının söylediği üzere kendileri hiç bir irade ortaya koymadan güya gençlik bayramı kutluyorlardı…Öyle bir gençlik bayramıydı ki bu , yapılan bayram resepsiyonlarında bile gençler değil ihtiyarlar eğleniyor, yiyip içiyorlardı.
Tabii ki işin bir de spor boyutu vardı.. Yılda sadece bir gün kule kurmak, bir düdükle verilen komut eşliğinde bir takım jimnastik hareketleri yapmak suretiyle sporla ilgili tüm sorunlarımız da çözülmüş oluyordu(!)
Buraya kadar yazılanları cebe atalım.
2011 yılında Televizyonlarımızda ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ adıyla bir dizi film başladı. Adeta yer yerinden oynadı. Günlerce tartışmalar yapıldı. ‘’Ecdadımıza sövülüyor ‘’ diyenlerden tutun da ‘’ İşte Osmanlı buydu…Osmanlı’nın gerçek yüzünü ortaya koyuyor bu dizi’’ diyenlere kadar bir sürü günlerce süren tartışma…Tarihçi Murat Bardakçı en güzel yorumu yaptı: ‘’ İnsanımızda tarihimizi öğrenme konusunda bir merak uyandırdığı için ben faydalı buluyorum’’…Evet dizi pek çok hatalarla dolu ama en azından insanımız merak etmeye ve araştırmaya başladı tarihimizi…O diziden sonra Tarihi roman ve araştırmalarda rekor denecek bir patlama oldu.
Şimdi Muhteşem Yüzyıl dizisi ile 2012 Yılının 19 Mayıs kutlamaları arasında nasıl bir bağlantı kuracağım?
Muhteşem Yüzyıl dizisi nasıl ki inansımızda tarihini öğrenme, tarihine sahip çıkma hususunda adeta kafalara inen bir tokmak olduysa bu seneki 19 Mayıs Kutlamaları da bu milletin kafasına inen bir tokmak oldu.
Dünkü Hürriyet Gazetesinde Ahmet Hakan’ın güzel bir yazısı var… Özetle: ‘’ Hükümet eğer gerçekten de 19Mayıs ve diğer bayramları yavaş yavaş kaldırmak istiyorsa 19 Mayıs günü tüm Yurtta oluşan coşkuyu ve bu bayrama sahip çıkma olayını gördükten sonra seneye mutlaka eski yönteme döner’’ diyor.
İlk kez gençler 19 Mayısı kendi gönüllerince kutladılar…İlk kez metazori hareketler yapmak zorunda kalmadılar…İlk kez baygınlık geçirten konuşmalar ve şiirler dinlemek zorunda kalmadılar.
İlk kez gönüllerince eğlendiler…Bayramın kendilerine ait bir bayram olmasının tadına vardılar…İlk kez 19 mayıs 1919 ruhunu yakaladılar…O ruh iç ve dış tüm düşmanlara bir başkaldırı ruhuydu. İşte bunu yakaladılar. Bayramı yurt sathına yaydılar. Kısacası Ahmet Hakan olsun, Can Dündar olsun pek çok yazarın da belirttiği gibi ‘’ 19 Mayıs işte böyle kutlanır’’dı ve işte böyle de kutlandı.
Madem Ahmet Hakan dedim, Can Dündar dedim bir de Yılmaz Özdil diyeyim ( Bu zat ile yıldızım hiç barışmaz ama dün çok doğru bir şey yazmış ) O da özetle coşku içinde bayramını kutlamaya çalışan Cumhur’a pek dokunmamakla birlikte çok haklı olarak Cumhurun Başının bu anlamlı bayramda nerede olduğunu sormuş. Nerede olsa iyi: ABD de tabii ki. Cumhurunun başı olduğu ülkede bayram kutlanırken O, A.B.D de…Esefle kınamazsın da ne yaparsın. (Aslında daha fazlasını yapmak lazım ama benim devlet anlayışıma sığmaz…Her şeye rağmen Devletimin başı )
İyi de bir Ülkenin Cumhurbaşkanı ülkesinde milli bir bayram kutlanırken A.B.D de ne yapar? Ne işi vardır oralarda? Bir Devletin Hükümeti ülkenin her yerindeki Atatürk anıtlarına çelenk konulmasını niçin yasaklar? Ülke insanlarının ( Kendilerine oy verenler de dahil ) çok sevdikleri Atatürk’ün Anıtkabrini hem de onun Samsun’a ayak basıp Milli Mücadele’nin en önemli adımının atıldığı bir günde niçin ziyarete kapatma kararı alır? Öğlene kadar çok sakıncalı(!) olan Anıtkabir ziyareti, öğleden sonra ne olur da sakıncasız olur?
Velhasılı Kelam…Siz hiç yukarıdaki resimde olduğu gibi kutlanan bir 19 Mayıs görmüş müydünüz? Ben görmemiştim. Demek ki birilerinin bu milleti dürtmesi gerekiyordu…Dürtenler belki başka hesaplar içindedir…Orasını ayrıca konuşabiliriz ama ilk kez 19 Mayıs, 19 Mayıs gibi kutlandı…Kim ne derse desin…