5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
853
Okunma
Jetonlar
Çalıştığım iş yerinde teknik personele birer parka veriyorlardı. Tabi ki hepsi aynı modeldi. Bir akşam iş çıkışı bakıyorum ki parkam yerinde yok. Onun yerinde diğer bir arkadaşın uzun bir paltosu var. Belli ki benim parkamı kendi parkası sanıp giymiş gitmiş. Bu arada parkamın cebinde de bir avuç vapur jetonu vardı.
Ertesi sabah arkadaş başka bir kıyafetle işe geliyor. Henüz yapılan dalgınlığın farkında değil. Dün akşam giydiği parkanın benim parkam olduğunu hatırlattığımda şaşkınlıkla şunu söylüyor;
“Ben de diyorum ki, eşim ne güzel jeton alıp koymuş cebime.”
Elimi Mi Görüyorum?
Kağıt veya taş oyunlarında “elinde filan taş veya kâğıt var mı?” sorusu da gelir bazen. Bu anlamsız soruya vereceğim yanıt her zaman hazır olur.
“Nereden bileyim? Elimi mi görüyorum?”
Jetonlar2
Aynı iş yerinde büro dışında göreve çıkacak olan bir teknisyen benden borç para istiyor. Cebimde tek parça para var. “Eh! Bozdur getir bari” diyerekten veriyorum. “Gerek yok abi, iş dönüşü getiririm” diyor. Kendisini cebimde başka para olmadığı konusunda uyarıyorum. Bu arada evimin de boğazın karşı tarafında olduğunu anti parantez hatırlatalım.
Akşam o kişi büroya uğramıyor, ben de bu olayı unutuyorum ve vapur iskelesine kadar geldiğimde uyanıyorum. Cebimde hiç para yok. Yanımda tanıdık arkadaş da yok. Şimdi ne olacak?
Cebimde jetonlar vardı. Yapılacak tek şey o jetonlardan birini jeton kuyruğunda bekleyenlere satarak boğazın karşısındaki minibüs parasını çıkartmak. O bile zor oldu. Kuyrukta bekleyenlere bunu teklif ettiğimde aval aval bakıyorlar. Neyse ki birisi aldı, diğerleri kuyruk beklemeyi tercih etti.
Allah kimseyi parasız düşürmesin derim ama jetonsuz hiç düşürmesin.
O bir kurtarıcıdır.
Yemeği Unutmak
Çalıştığım iş yerinde öğlen yemeğine gidiyorum ama çok kuyruk var. Bu kadar kuyruğu beklemektense gidip biraz çalışırım, sonra yemeğe giderim düşüncesiyle işimin başına dönüyorum.
Ertesi gün öğlende fiş memuruna fiş vermek istediğimde bir önceki günün fişi geliyor elime. Şaşırıyorum ve düşünüyorum. Düşünüyorum ama dün öğlende yediğim yemeklerin birini bile anımsayamıyorum.
Rıfkıyı Söyleyen
King oynuyoruz. Oyunculardan biri soruyor “kâğıdı kim yapıyor?” diye. Ben de
“Sen Rıfkı söylemedin mi? Sen yapacaksın.” Diyorum.
“Rıfkı söyleyen kâğıt mı yapar bu oyunda?” diyor.
“Evet!” diyorum. “Sen bilmiyor muydun?”
“Nasıl olur, ben ilk defa duyuyorum bu kuralı” diyor arkadaş.
Bu sırada diğer iki oyuncu gülmekten yerlere yatıyor. Çünkü ben muziplik olsun diye “Rıfkı söyleyen kâğıdı yapar” diyorum. Aslında oyunda bir önceki elde konuşan kişi kâğıdı yapar. Yani bu Rıfkı olacağı gibi diğer seçeneklerden neyi seçse yine kâğıdı yapacaktı.
Sor Da Bak Biliyor Muyum?
Oynadığım kâğıt veya okey gibi oyunlarda bazen “elime baktın” gibi şikâyetler alırsam en kestirme yanıtı veriyorum;
“Sor da bak biliyor muyum?”
Fakat benim teyze oğlu bu espritüel yanıta ciddi yanıtla karşılık veriyor.
“E! Bilsen de söylemezsin!”
Uçan Balon
Evliliğimizin ilk yıllarında oğlum İzmir’de anneannesinin yanındaydı. Ona bir uçan balon almışlar. Balonu balkonda oynarken kaçırmış. Ama hiç de üzülmemiş. Anneannesine demiş ki;
“Belki de balonum şimdi İstanbul’a gider, annemlerin balkonuna iner.”
Öyle söyledi kayınvalidem telefonda. Ben de oğlumu telefona istedim ve ona biraz önce balkonumuza bir balonun indiğini söyledim. Söylememle de bir sevinç çığlığı ile telefon fırlatıldı…
“Anneanne, balonum İstanbul’a gitmiş…”
Balkondan Ekmek
Çocuklara yemek yedirme belası işte ne yapacaksınız? Yersen şöyle büyürsün, böyle güçlenirsin filan…
Oturduğumuz daire dördüncü kattaydı. Çocuğa diyorum ki,
“Yemeğini hep yer bitirirsen dışarıda sen oynarken sana ‘Git bakkaldan ekmek al! ’ deriz. Sen gider ekmeği alırsın ama eve getirmezsin. Balkondan bize uzatırsın.”
Pek de inanmıyor ama çok hoşuna gidiyor ve “Ooooy!” diye gülüyor.
Güreşte Yenilmek
Yine yemek yesin diye katlanılan bir yöntem. Annesi oğluma yemeğini yedirmiş. Ben ise bunu bilmiyormuşçasına onunla güreş tutmaya kalkıyorum. Tabi ki hayal kırıklığına uğruyorum(!), çünkü beni yeniyor. Bunun üzerine annesine kızıyorum(!)…
“Bu çocuk yemeğini bitirmiş de neden bana söylemiyorsun. Bilsem güreşir miydim?”
Başka bir zaman da geliyor bana kendisi güreş teklifinde bulunuyor;
“Yemeğimi bitirdim. Hadi, seninle güreşmeye geldim”
Zor karar güreşmek. Ne yapsak bilmem ki?
Çuval nı Soğan mı?
Fındık bahçesinden kızlarına seslenirler.
“Bize çuval göndeeeeerrrr…”
Telefonun şehirlerde ancak sayılı evlerde bulunduğu, cep telefonunun ise hayallerde bile olmadığı 70’li yıllar. Uzaktan uzağa kullanılan haberleşme yöntemi seslenmek şeklindeydi. Birkaç yüz metre mesafeye kadar idare edebilir belki ama 500 metre gibi mesafelerde aşağıdaki gibi yanlış anlamalar da olabilir. Kızlarının bahçeye gönderdiği çuval değil soğandır.
Köy şivemizde “soğan” yerine “suvan” denir. Eh! Birazcık çuvala benzetilme olasılığı var bu kadar uzaktan.
Küçücük Kıza
Yeni doğmuş kızlarına annemin adını vermişlerdi. Derhal itiraz gelmiş bir akrabalarının yeni yetme kızından;
“Küçücük çocuğa kocaman kadının adı koyulur muymuş?”
(devam edecek)
Kadir Tozlu