17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1712
Okunma

YAZAN- ÇİZEN: TİYATRO DENİLEN OLAYIN DA RESMEN CANINA OKUYAN: SAMİ BİBEROĞULLARI & ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
Üçüncü Günün sabahında acı acı çalan telefonun sesi ile uyandım.
-Alooooo…Kimsin lan sabahın köründe daha kargalar pohunu eşelemeden?
-Ya hocam tanımadın mı ben Eray…
-Yav sen cidden manyaksın galiba. Sabahın dördünde insan uyandırılır mı?
-Ya Hocam bizim piyesle ilgiliydi…
-Piyesinin de…Sahnesinin de…Perdesinin de…Yav bırak da uyuyalım biraz.
-Kavun-karpuz da yata yata büyürmüş hocam. Kalk haydi kalk da şu piyesi halledelim.
-Allah’ım Ya Rabbim…Ya vaz geçtim tamam…At beni cehennemine…Yav valla vaz geçtim…Cehenneme at beni…Tek kurtulayım bu hatundan…Huri muri , hiç bir şey istemiyorum.
-Ya bak ne diycem?
-İyi haydi ne diyeceksen de bari. Nasılsa uykumun içine ettin. Söyle de sen de kurtul ben de kurtulayım.
-Hocaaammmm…Huri dedin de bak aklıma ne geldi…Bizim bu oyunumuz sadece bir köy içinde mi başlayıp bitecek yani? Hani ben diyorum ki bizim köyün bir de komşu köyü olsa…O köyün de bir Hanım ağası olsa? Onun adına da Feleksiz Köyünün Hanım Ağası Hörü desek?
-Bana bir avrat daha buluyon yani?
-Ne sanası ya? Avucunu yala…Bu Hörü ile sen düşman olacaksınız..
-Eee kim olacak bu Feleksiz Hörü?
-Bence Gurbet Bacı olabilir.
-Sen şimdi bunu demek için mi uyandırdın beni?
-Evet…Yav ne uykucu adamsın. Senin yaşındaki adama iki saat uyku yeter de artar bile.. Kalk haydi kalk da işimize başlayalım.
-Hay Allah’ım yaaa…Çattık belaya…
-Tamam haklısın önce helaya git..Elini yüzünü yıka…Açıl biraz.
-Ulan Graham Belll…Cehennemlerde yanasın e mi? Ne poh vardı şu telefonu icat edecek.? Yav Ağlamak istiyorummmm…Tutmayın beniiiii…
-Tamam işte bak sen de bağlamak istiyormuşsun…haydi bağlayalım artık şu işi.
-Lan bana sağır numarası yapma…Uykumun içine sı.tın zaten. Bu saatten sonra uyuyabilirsen uyu. Neyse…Bak ne diyecem? Gurbet Bacı olmasın o hanım Ağa…Gurbet Bacı benim Alamanya’daki Bacım olsun…Biraz feminist, biraz gomonist, azcık da faşist bir karı rolünde çıkaralım onu sahneye…Adı da Doğal Afet Atıfet olsun. O dediğin Hanım Ağa rolünü de Zeynep’e verelim tamam mı? Yani Feleksiz köyünün Hanım Ağası Feleksiz Hörü’yü Bizim Zeynep oynasın ? Bir de Aşık Talat var…Onu da köy kahvelerinde saz çalıp millete aşk hikayeleri anlatan bir aşık yapalım. Adı da…Aşık Bethoven osun olsun. Ok?
-Bethoven mi? Anadolu’nun bağrında hem de.
-Yav Sindrella, var, Alis var, Heidi var, Kırmızı şapkalı kız bile var…Bethoven neden olmasın?
-Hımmm..Olsun madem…Bir arkadaş daha kaldı?
-Kim?
-Isparta Gülü vardı ya ( Yadigar Atilla )
-Yaa bak doğru…
-Onu yapalım şıhın avradı?
-Yok olmaz…O şıha taktım kafayı ben. Kaç gündür bana tek satır cevap yazmadı bu tiyatro işi ile ilgili. O bakımdan gebersin abazalıktan…Ömrünün sonuna kadar bekar kalacak o şıh. Hem bizim Isparta Gülü’ne kıyamam ben. Onu şıhın büyük kızı yapalım. Yani Döndü’nün ablası Dönemedi olsun.
-Yav hocam uyku sersemi iyice manyaklaştın. Dönemedi diye isim mi olur?
-Sabahın bu saatinde isim bulmaya kalkarsan olur tabii.
-İyi madem…Tamamdır…Şimdi gelelim bu piyesin adına? Bence adı ‘’Erdek’te aşk’’ olsun..
-‘’Gerdekte Aşk’’ mı? Ohaaaa…
-Şimdi de sen sağırlaştın…Gerdekte değil…Erdek’te..
-Olmaz…Ne Erdek’te ne de gerdekte aşk olmaz… Oyun bir kere Adıyaman İlimizin Kahta İlçesine bağlı bir köyde geçecek.
-Hımmmmm…Bu Kahta’nın nesi meşhur?
-Fıstığı ve bir de Nemrut Dağı Meşhurdur…
-Tamam o zaman…’’Kahta Fıstığı Erdekli Feraye olsun’’
-Hem Kahta fıstığı hem de Erdekli? O nasıl oluyor?...Yav saçmalama Allah aşkına sabah sabah…Hem hemen kendini ön plana atma öyle.
-Peki senin düşündüğün bir isim var mı?
-Bu saatte?...Valla aklıma bir isim geliyor ya…
-Ne?
-‘’ Allah’ım Neydi Günahım’’
-O dediğin şarkı adı…Olmazzz
-Biliyorum olmayacağını ama bu saatte aklıma başka bir şey gelmiyor?
-Yav haydi ama…Bir an önce bir isim bulalım şu piyese…Daha senaryo yazacağız.
-Senaryo kolay…Aklımıza ne gelirse…Malum: ‘’Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına’’
-Hocam buldummm Valla da buldum…Piyesin adı işte bu: ‘’ZURNADA PEŞREV OLMAZ NE ÇIKARSA BAHTINA ‘’
-Ya valla haklısın. Offf beee…Tamam bu iş…Bak uyku muyku da kalmadı piyesin adını bulunca. Evet…Tiyatro Ti iftiharla sunar ‘’ Zurnada Peşrev olmaz…Ne Çıkarsa Bahtına ‘’ Bir kaç perdelik müthiş acıklı Komedi.
-Müthiş acıklı ve Komedi? Anlaşılan senin uykun var hâla
-Allah rızası için, Ne olur haydi git yat…Bak piyesin adını da bulduk…Yarına da senaryosunu yazarız artık…
-İyi Madem…haydi Allah rahatlık versin.
‘’Seni cadı seniiii…Sanki bilmiyorum…Şimdi oturup sabaha kadar senaryo yazacak ve ‘’ille bunu oynayalım’’diye başımda ekşiyecek…Yemezlerrrr…Hemen kolları sıvayıp o daha bana senaryosunu göndermeden ben yazıp göndermeliyim ki bana emrivaki yapamasın…Lan uyanık sen kimle aşık atıyorsun? İyi uykularmış…Naahhh Uyurum’’
Veeee…Başladım yazmaya
ZURNADA PEŞREV OLMAZ…NE ÇIKARSA BAHTINA
3 PERDELİK ( SANIRIM ) KOMEDİ
YAZAN: SAMİ BİBEROĞULLARI - ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
SAHNEYE KOYAN: YİNE AYNI TİPLER
REJİSÖR: ONLAR DA AYNI TİPLER.
OYUNCULAR: ON KERE Mİ YAZACAZ BİRADER…YAZDIK YA
1.PERDE 1. SAHNE
Oyuncular:
Taco Ağa : Yetmiş beş yaşlarında titrek bir ihtiyar…Hani yanında yüksek sesle öksürsen kalp sektesinden Rahmet-i Rahmana yolcu…Elinde bir av tüfeği, Omuzunda ve belinde fişeklik…
Samo Ağa: 60 Yaşına yaklaşmış garip bir yaratık. İlk bölümde tanıyacaksınız onu. O da babası gibi tüfek ve fişek kuşanmış vaziyette
Aşık Bethoven: Kırk yaşlarında…Sazı ile Kuğu Gölü Balesinden ‘’Saraydan Kız Kaçırma Operasına kadar bestelemediği türkü yok…Şu sıralar Aida diye bir opera üzerinde çalışıyor…Lakin Ferdi ile fena halde başı dertte…Ferdi’nin miş güya o opera…
( Bismillah der demez bütün oyuncuları sahneye dökecek halimiz yok ya …Yavaş yavaş )
Dekor: Alt tarafı bir dağ dekoru…ne sanmıştınız ki.
Perde yavaş yavaş açılır. (Nedense hep yavaş yavaş açılır bu perde. Şöyle bir anda ‘’zıp’’ diye açılanını görmedim şimdiye kadar. )
AŞIK BETHOVEN- Si si re do / Re do si la/ Sol sol la sol / Sol fa soool ----- Si si do re / Re do si la/ Sol sol la sol/ So faaa miiii/
SAMO AĞA- Ula oğlım…hadi benim babo manyah…Ben manyah…Sen de mi manyahsın lo? İşin gücün yohtur senin kuyruğumuza tahılıp taa buralara geliysen.
AŞIK BETHOVEN- Lo agam ben senin kadrolu aşığın degilmiyem…Gelecem elbette. Agam nereye ben oraya.
SAMO AĞA-Ula madem geliysen adam gibi bir şey çalsana?
AŞIK BETHOVEN-Agam bu çoh güzel bir türkünün notalaridir.
SAMO AĞA- Lo Hangi türkünündür ben çıharamadım..
AŞIK BETHOVEN-Kara basma iz olur…Güzellerde naz olur…Geldik aha bu dağlara…Kemiklerimiz buz olur..
SAMO AĞA- Yav ben ne bahtı kara bir ağayam. Aşığı ayrı deli, babosu ayrı psikopat…Of Allahım offff
TACO AĞA- Of deme oğullÇok günahtır…Af de.
SAMO AĞA- Yav Babo…Siye bir soru soracağam.
TACO AĞA- Bildimmmm Eti Eti Etiii.
SAMO AĞA- Nah bildin babo…Naaahhh .Soracağım soru o değilidi ki ?
TACO AĞA- Eyi sor bahakım benim Anti sosyal oğlum..Sor.
SAMO AĞA-Sorum şu: Babonun evlada bedduası tutiy ya, acaba evladın babosuna bedduası da tutiy mi?
TACO AĞA- Niye sordin ki?
SAMO AĞA- Siye beddua edeceğamm da tutsun isitiyim.
TACO AĞA- Ula gavat…Adam babosuna beddua eder mi? Hem ben siye ne ettim ki bana beddua ediysin?
SAMO AĞA- Ula babo daha ne edecahsan ha? Daha ne edecahsan? İki tane götü pohlu keklik için beni alıp taaa buralara getirdin. Dondum senin yüzünden. Ula aşıh sen de desene bire şeyler.Senin de tamponun buz tutmadı mı?
AŞIK BETHOVEN-Ne tamponu ağam vites kolu bile buz tuttu.
SAMO AĞA-O zaman desene sen de bir şeyler. Sözden anlamiy bu babo belki sazdan anlar.
AŞIK BETHOVEN- (Sazını alır ve tıngırdatmaya başlar) Bir ağanın inadından zorundan, canan zorundan/ Büzüştü her yanım dondu ha donduuu..Dondu ha dondu/ Yere batsın kekliği de kuşu daaaa…Canan kuşu daaa..Bütün kemikleriiiim dondu ha donduuu…Dondu ha donduuuu. Dondu ha donduuuuu.
TACO AĞA-Ula daha ne istiysiniz Allahından…Kelp oğlu kelpler…Temiz hava aliysiniz bol bol. Bir de keklik yakaldıh mı. Oooh gel keyfim gel.
SAMO AĞA- Sekiz bin sekiz yüz seksen dört metre yüksekte keklik ne arasın bre bunak babo?
TACO AĞA- Ne sekiz bini? Ne sekiz yüz seksen dört metresi lo. Erciyes dagı taş çatladi Üç bin metredir.
SAMO AĞA-Lo babo sen Erciyes’te mi avlanacahtın yohsa?
TACO AĞA- Hee..
SAMO AĞA-Ula o zaman ne halt etmeye aylardır yol teptirip Himalaya’lara, Everest tepesine getirdin bizi?
TACO AĞA- Aneeeeyyyyy. Biz şimdi Erciyes diye Everest’e mi gelmişik oğul?
SAMO AĞA- He Everest’e gelmişik…Ula kör babo…Siye o kadar dedim o gözlükleri değiştirek diye. Ama kabahat sende değildir bendedir. Senin gibi bir manyah babo ile hiç yola çıhılır?
TACO AĞA- Ulaaaa ben de diyim buralar benim, -zamanında- eşkıyalık yaptığım dağlara hiç benzemiy?
SAMO AĞA- Ula babo bari bana palavra atma…Ne eşkıyalığı…Rahmetli anamı kaçırdığında bir iki kişi peşine düşmüş. Sen de korkudan sıçarken ve de can havliyle kaçarken girmişsin bir mağaraya. İki ay mağarada yaşamısın diye kendini eşkıya oldum mu saniysin?
TACO AĞA-Ula bunu siye kim anlattı ha? Kim anlattı?
SAMO AĞA- Kim anlatacah…Anam anlattı…O zamanlar da gözlerin böyle kör imiş..Anamı kaçırıp magarada iki ay yaşadıhtan sonra tekrar düze inmişsin. Ama nasıl inmişsin…
TACO AĞA- Ula onu da mı anlattı anan?
SAMO AĞA- He onu da anlattı. Mağarada yaşayan ayıyı alıp getirmişsin düzdeki çadıra anam diyerek. Allah’ın ayısı ile günlerce karı koca hayatı yaşamışsınız. Taa ki anam kendi imkanları ile kurtulup da çadıra gelince anlamışsın koynunda yatanın niçin her gece seni kan revan içinde bırahtığını.
TACO AĞA- Vay zalım avrat vay…Demek sana her şeyi anlattı ha?
SAMO AĞA- Her şeyi değil babo…Her şeyi değil?
TACO AĞA- La daha ne kaldı ki?
SAMO AĞA- Lo babo şimdi ben bu ayıdan mı doğdum yoksa ana dediğim kadından mı?
TACO AĞA- Lo vallah ben de bilmiyem oğul. Kör tuttuğunu … derler. Ben de ettim bir halt..Sonuç ne oldu vallah bilmiyim?
SAMO AĞA-Yav babo benim ebem bilmez mi? Ona sorsak?
TACO AĞA- La oğul senin eben mi kaldi? Senden sonra bacın Atıfet’i doğurturken öldi gitti kadın.
SAMO AĞA-Yav Babo doğum esnasında ölen karı duymuştum da doğum sırasında ölen ebe hiç duymamıştım.
TACO AĞA- Oğul…Senin bacın olacak o doğal afet niçin öyle ters bir karıdır saniysin? Bacın doğarken ters gelmiş. Bu ebe de onu bacaklarından tutup çekmeye başlamış. Ama ebe çektikçe bacın inat etmiş bir türlü çıkmaz..Sonunda ebe bütün gücüyle asılmış. Bacın birden looppp diye fırlayınca ebe boş bulunmuş sırt üstü düşmüş. Düşerken de kafasını taşa çarpmış. Hemen oracıkta öldi zavallı.
SAMO AĞA-Şimdi ben öğrenemeyacah mıyam anam ayı mıydı yohsa insan mıydı?
TACO AĞA- Eben senin doğumunda,seni benim kollarıma ilk verdiğinde ‘’ Bu ayı oğlu ayıya iyi bah. İleride buraların ağası bu olacak ‘’ dediğine bakılırsa sen ayıdan oldun oğul.
SAMO AĞA- De haydi…Haydi köyümüze dönek babo…Burada kurada kuşa yem olmayak…Köye dönünce dohtor Cavidan Hanım beni eyi bir muayeneden geçirsin bakalım da durumu öğrenek.
TACO AĞA-Öğrenip de ne edecen oğul…Memlekette o kadar ayı var ki ha bir eksik ha bir fazla ne fark eder.
SAMO AĞA- Haklısın babo…Haydi köyümüze dönek…Ula gavurun köyünde bir tane de Fadime olsa ya. Ne güzel halay çekerdik. Fadimesizlikten kaç zamandır halay da çekemez olduk.
TACO AĞA- Açlık ve soğuk başına vurdu herhal oğul. Vay anasını be sekiz bin sekiz yüz seksen dört metre ha…O kadar tırmandık demek?
SAMO AĞA- He babo tırmandık valla…Böyle manyah yazarlar olduktan sonra daha bakalım nerelere tırmanacaaz?
Valla şimdi yazacağım şey için bile saç saça baş başa birbirimizi yolduk Eray ile ben diyorum ‘’ Perde kapanır’’ O diyor ‘’Sahne kararır’’ Neymiş efendim oyun bitmeden perde kapanmazmış. İyi de o sahne değişiklikleri hep açık perde de mi yapılıyor yani. Neyse…Sonuç olarak ışıkları karartmaya ve perdeyi kapatmaya karar verdik birlikte.
Hiiiç bakınıp durmayın ‘’ben ne zaman sahneye çıkacağım?’’ diye…Dedik ya ‘’ZURNADA PEŞREV OLMAZ, NE ÇIKARSA BAHTINA’’