6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1217
Okunma

Kapı üzerime kapanıyor. Ama kilit sesi duymadığım için ayak sesleri uzaklaşınca kapının kolunu çeviriyorum. Fakat açılmıyor. “Hadi laaaan hadi” diye bağırıyorum. “Bırakın beni, bırakın, çıkmak istiyorum burdan!”
Çılgın gibi kapıyı yumrukluyorum. Bir süre sonra yorulup yere oturuyorum. Ceketimin cebindeki ezik sigara paketinden bir sigara yakıp odanın içinde geziniyorum. Kendimi kurt kapanındaki av gibi hissediyorum. Pencereye yaklaşıp, aşağıya baktığımda girişe bir ambulansın geldiğini ve sedyeyle baygın birini taşıdıklarını görüyorum.
“Dostum cehenneme hoş geldin” diye tıslıyorum.
Epey bir süre sonra kapıda ses duyunca o tarafa yöneliyorum. “Gör işte, dışarıda olsaydın böyle bir akşam yemeğini yiyebilecek miydin sanıyorsun? diyor birisi. Kapının altından akşam yemeğimin bırakıldığını görüyorum.
Rosto-patates püresi- salata ve tatlı… Önce yiyip yememekte tereddüt ediyorum. Fakat yemeklerin kokusu ve oldukça aç olmam bu tereddütten vazgeçmeme sebep oluyor.
Yemeğe uzanırken bulunduğum duruma yavaş yavaş alıştığımı fark ediyorum. Dışarıda açtım, şimdi önünde nefis yemekler var. Direnmekten vazgeçiyor gibiyim.
Yemeği yedikten sonra yatağa uzanıp uykuya teslim oluyorum.
Sabah kapı Cathi ve o izbandut tarafından açılıyor.
Cathi:
“Günaydın, yapılan tetkikler sonucu bundan sonra bizimle gözlem altında bulunacaksın. Dışarıda bundan iyi mi bir hayatın vardı? Biz sana insanca davranacağız. Sen de bizim senden istediklerimizi yapmadan buradan çıkamayacaksın” diyor meseleyi olduğu gibi ortaya koyacak ölçüde sert, ama azarlama havasına girmeyecek kadar yumuşak bir ses tonuyla.
“Uyuşturucu kullanıyorsun”
Başımı evet anlamında sallarken birden kadının yüzüne değil göğsüne bakmakta olduğunu fark ediyorum. Hemen kadının gözlerine ve sözlerine konsantre olmaya çalışıyorum.
“ Eğer akıllı durursan sana çok sık olmamak şartıyla uyuşturucu da temin edeceğiz”
İri zenci elindeki kahvaltıyı bana doğru uzatıyor. Tabağa uzanıp, çabucak yemeye başlıyorum ki bu onlarla anlaşmak anlamına geliyor.
“ Anlaştık, hep böyle uyumlu olmanı istiyorum senden” diyor Cathi.
Kısa bir an bakışlarımı ona çevirip tekrar yemeğe bakarak:
“Yalnız yaptığım, içinde olduğum şeyi bilmek istiyorum”
“ Benin sağlığımı düşünmediğiniz kesin, bana uyuşturucu vermek isteyen biri beni çok da düşünüyor olamaz. Ben ne amaçla buradayım? Bana ne olacak?”
“ Sana bazı ilaçlar vereceğiz, bazı iğneler yapacağız buna göre vücudunun verdiği tepkileri araştıracağız. Sen kobay değil, bir araştırmadasın sadece ve emin ol ki bu ilaçlar dışarıda aldığın şeylerden çok daha zararsız.”
“Ne için bu ilaçlar peki? Bu araştırmadaki amacınız ne?”
Sorum onu tedirgin ediyor, kıpırdanıp hafifçe öksürüyor.
Kapıya doğru yürüyor, sonra birden durup:
“Bilmen gerekenleri söyledim” deyip çıkıyor, ardı sıra zenci ve kapı kapanıyor.
“Sürtük, o zaman kendine yap o iğneleri” diye bağırıyorum ardından.
Bir zamanlar moruk John’dan bu konuyla ilgili bir şeyler biliyor ama Amerika’nın kendi insanını kobay olarak kullanabileceğine çok fazla inanmıyordum. Demek ki bütün anlatılanlar doğruymuş. Biyolojik silah kobayları… Zihin yıkama ve daha nice niceleri…
Bunları düşünmeye dalmışken aniden boynumun ve omuzlarımın tutulduğunu hissediyorum. Ağır ağır pencereye doğru yürüyorum.
İçimdeki tedirginliğin ses perdesi bir oktav daha yükseliyor ama hayatımın şu andan itibaren raydan çıkmış tren gibi durdurulması zor bir yola girdiğini biliyor ve engel olamıyorum.
Nun
(Kesinlikle üçüncüsü yazılmayacaktır .))