15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1573
Okunma
Gürpınar’dan geçiyoruz...
Yollar çok güzel, Mazi Dağlarından gidiyoruz;kavak ve çam ağaçlarının arasından yol alıyoruz.Buradaki evler biraz basık taştan yapılmış. Ama tabiat öyle güzel ki,asma bağları arasından devam ediyoruz...
Dikime hazırlanan bu yerlerde yeşilin en güzelini ve toprak rengini görmek harika.
Öyle bir yerlerden geçiyoruz ki; küçük tepeler yemyeşil ve aralarında bir gölcük, güneşin ışıklarında nasıl da parlıyor;Rabbim yarattığın bu güzelliğe doyulmuyor.
İnişli çıkışlı yollarda üç tane daha gölet geçtik; çok büyük olmayan bu göletler, yeşil tepeler arasında harika bir manzara oluşturuyor.
Çınar İlçesinden geçiyoruz; yeşillikler arasında şirin bir ilçe.Yolun iki tarafı sanki yeşil halı serilmiş gibi gözün ala bildiğince ekin ve nohut tarlaları.
Beşpınar, Pınaraltı derken... Diyarbakır göründü; girişinde hava üssü var.Şehrin içinde otobüs ile turladık.çok büyük bir şehir.Ben doğuda böyle büyük şehirleri görünce çok mutlu oldum, doğunun Paris’i dedikleri kadar var.
Çarşıda park edecek yer olmayınca ötelere geldik.Biraz dinlenince çarşıları dolaştık ,Bakırcılar Çarşısında, yeraltı pasajlarında... burası inanılmaz güzel. Yollarda gördüğümüz taş evleri, bir de burayı düşledim ve burasını ayrı dünya dedim.Yorgunluk atmak için yemekten sonra odalarınıza çekildik.
Sabah sekiz otuzda kahvaltı yapmış olarak dolaşmaya çıktık; çünkü gezilecek çok yerler var.Solumuzda Dicle Nehri olanca güzelliği ile akıyor; ovası çok yeşillik.Atatürk’e ait Gazi Köşkü’ne geldik.Bu güzelliği anlatmak imkansız; görmek lazım.
Atatürk Köşk’ü tepede yapılmış,iki katlı bir bina,üst katta yatak ,odası, çalışma, odası bir de salon var.Alt katta ise gene mutfak .bir de oda var; ortasına çeşme yapmışlar.çok tatlı bir suyu var turistik olarak dizayn edilmiş; eşyalar hiç değişmemiş.yenileri de eskiye uydurulmuş,çok güzeldi görülmeğe değer. Hele bahçesi var ki dünyada cennet,ben böyle merdiveni ilk kez görüyorum: saki baklava dilimi gibi...
Aşağıda Dicle Nehri ise kıvrıla kıvrıla akıyor; etrafı ağaçlarla kaplanmış,muhteşem bir manzara...
Köşkün bahçesi çok büyük bir alanı kaplıyor ve kademe kademe iniyor;alt kısımlarda çay bahçeleri, restorantlar, havuzlar var.Hepsi de eski tarihi anımsatıyor,yapılan dekorlarla...
Ağaçlar, çiçekler ve güller insanın ömrüne ömür katacak kadar güzel .Oyy! dedim, burada yaşamak ne güzeldir; ne de şehir gürültüsü var ve doğanın tüm güzelliği gözler önüne serilmiş; tam kafa dinleyecek yer.Hindiler, tavus kuşları, güvercinler ve iki tane yavru köpek nasıl da sevimli sevimli dolaştı aramızda.
Ayrılmak ne kadar zor da olsa bu güzel yerden yolcu yoluna gerek dedik; gözümüz arkada koyulduk yola,yolumuz Diyarbakır...
Deliller Hanı burası eskiden kervansaraymış;eski devlet büyükleri buraya gelip kalırmış ve misafirlerini burada ağırlarmış. Deliller Hanı asırlık bir han; İpek Yolu kervanları da burada konaklarmış.öyle detaylı yapılmış ki... Develerin ,yeri ayrı; insanların, yatacağı ayrı güzelmiş ,şimdi de eskiyi, bozmadan restore, edilmiş ve barları, hamamı, saunaları, yeni bir şekilde yeni nesile hizmet veriyor.
Girişte büyük bir yemek salonu var .burada canlı müzik eşliğinde yemek yeniyormuş çok güzel dizayn olmuş. Etrafında saunası, hamamı ve barlar yer almış, ortada büyükçe fiskiyeli bir havuz ;yan tarafında ise yazlık havuzu, şimdi de yeni zenginlerin gelip misafir kaldıkları çok güzel bir yer ne denir ?
Bu hanın karşısında Ömer Cami var.Bu güzel yerden de çıktık; Diyarbakır yedi kapılı surlarla çevrilmiş bir ilimiz biz Mardin kapısından girdik.çarşı çok büyük ve çok kalabalık tıpkı labirent gibi; sokaklar,dükkanlar sergiler ve o kadar giysiyi dükkanlarda ben burada gördüm, anlatılmazdı.Bu gece burada geçecek...
Yine kahvaltının ardından yola koyulduk;uzun bir köprüden geçtik,bu güzel yere veda ederken burayı yazmadan geçmeyeceğim.
Ben hangi ilde olursa olsun bir camide iki rekat namaz kılmayı adet etmiştim; burada Ulucamii çıktı şansıma.Bu cami ortası büyük bir avlusu olan , iki tarafında da namaz kılınan yerleri olan eski bir yapı..
"Kadınların yeri neresi?" diye sorunca; bana...
" Hangi tarafta kılacaksınız?" dediler.
" Nasıl ?" dedim.
"Hanefi mi , Şafii mi ?" deyince.
Biz şaşkın " Hanefi " dedik.
" Karşısı" dediler. Yani her milletin yeri ayrı ne denir ? Bunu da görmüş olduk.
Yolumuz devam ediyor... Doğanın tüm güzelliği , yeşilliği ile nohut ve ekin tarlaları aralarındaki gelinciklerle yarış yapıyor adeta güzellikten yana.Bozdere’den geçtik,burası da yine kerpiç evlerle küçük bir yerleşim.Yanımızdan dereler akıyor köprülerden geçiyoruz.Yolarsı, Sılvan kasabası ve mercimek tarlaları...
Not :Ben önceleri nohut dedim ama...? Belki onlar mercimek olabilir; anlamak zor benim için.
Batman Barajı küçük bir baraj.Çatak Köyünün yakınında durdu arabamız; köyün çocukları koşturdu hemen,ah! dedim kalem isteyen, kitap, gazete isteyen... sanırım buralara türist ler sık geliyor o yüzden çocuklar alışmış, biz Batman Barajını seyrederken etrafımızda dolanıp durdular.
Bu küçük barajın kendi gibi güzel suları çoşkuy la akıp gidiyor, biraz ilerimizde Malabadi Köprüsü bütün ihtişamı ile duruyor, yanına yeni köprü yapmışlar;ama o eski halinden hiçbir şey kaybetmemiş.
Dokuzyüz yıllık taş köprü üzerinden neşe dolu ve büyük bir sevinçle geçtik; tabiî ki adına türküler düzenlenmiş bir köprüden geçerken nasıl mutlu olunmaz?
Çocukları da karınca kararınca sevindirip yola koyulduk...
GEZİMİZ DEVAM EDİYOR
SEVGİLER ...SAYGILAR...
AYŞE KARAN