14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1329
Okunma

ARAPSAÇI FASLI
Biraz sonra bizim civciv tepsi içinde kahvelerle içeri geldi. ‘’Bizim gelin adayı hâla ortalıkta yok ‘’ diye düşünüyorum.
Ağabeyime bir pas atmanın tam sırasıydı.
-Ah efendim ne kadar güzel olmuş kahveler. Ellerine sağlık hanım kızımın. ( Ne lan bu böyle Sultan Hamit’in abdest suyu gibi. Ne köpüğü var ne de telvesi. Ben bile daha iyi yaparım kahveyi ) Efendim ne demişler: ‘’Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül çikolata ister kahve bahane’’
Civciv cin gibi bir şeydi…Mesajı aldı ve çikolata ikramına başladı.
Ben devam ettim.
-Ah efendim ah…Rahmetli babam bana kız isteyeceği zaman iki saat beklemişti konuya girmek için de ne kadar kızmıştım rahmetliye…İnsan baba olunca anlıyor bu işlerin ne kadar zor olduğunu ( Tamamen palavra aslında. Babam bana kız-mız istememişti Ben eşimi kaçırmıştım .Maksat ağabeyim lafa girsin artık. )
Ağabeyim anladı çok şükür.Topa girdi.. Ve başladı konuşmaya…Hem de ondan asla ve asla beklemediğim bir espriyle.
-Efendim, Gençler birbirlerine internette pencere açmışlar. Veb camda bakışmışlar, , face bokta mesajlaşmış, msn de titretmişler. Eh bize de beğenip tıklamak kalıyor di mi?
-Ha? Anlamadım. ( Çiroz diyor bunu )
-Yani efendim uzun lafın kısası biz buraya Oğlumuz Cihangir adına, Aysel kızımızın dest-i izdivacına talip olmaya geldik.
-Pardon efendim anlamadım. Aysel kim
Tam dilimin ucuna geliyor ama demiyorum: ‘’ Ulan hırbo Aysel’in kim olduğunu bana mı soruyorsun? Senin kızın işte )
-Kızınızın adı Aysel değil mi? Yanlış mı söyledim acaba?
Bu arada baktım Cihangir’de bir telaş var. Sumocu da fena halde bozulmuş vaziyette.
-Efendim benim varım yoğum iki kızım var. Birisi Begüm ( Yani civciv ) Öteki de Sudenaz ( Yanındaki sumocuyu gösteriyor.)
Ben lafa giriyorum artık.
-Aysel’i başka birine mi verdiniz biz gelmeden önce?
-Ne Aysel’i yahu? Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?
Ortada bir karışıklık vardı ama nasıl? Elimdeki adres yazılı kağıdı adama uzattım.
-Adres burası değil mi? Biz yanlış mı geldik acaba?
Seyfullah Efendi adrese baktı.
-Adres doğru da bu evde Aysel diye biri oturmuyor.
Sudenaz başladı zırlamaya, Cihangir öfkeden kuduracak neredeyse. Bir oyuna geldiğimiz besbelliydi. Benim de tepem attı.
-Oğlum senin internette konuştuğun kız bu değil miydi?
-Hayır baba bu değildi?
Seyfullah Efendi de kızmıştı. Kızına çıkıştı.
-Sen bu delikanlıyı nasıl tanıdın bakalım.
Bütün hınzırlık aslında Eda’nın başının altından çıkmıştı. Eda, Kardeşi Seda’nın intikamını almak için böyle bir oyuna baş vurmuştu.
Bizim Cihangir aylarca konuştuktan sonra Seda’yı sepetlemiş, Seda bunalımlara girip Keremin aşkıyla eriyen Aslı gibi iğne ipliğe dönünce de Eda , kardeşinin intikamını alma planları yapmaya başlamıştı.
Seda ile kıyaslanınca ondan bin kat daha güzel ve alımlı olan Eda önce yine internet kanalıyla Cihangir’le arkadaşlık kurmuş, Kendisini Aysel olarak tanıtıp bizim oğlanı sırılsıklam kendisine aşık etmiş sonunda işi kendisini istetme noktasına kadar getirmişti.
İntikam planını bu noktaya kadar getiren Eda daha sonra arkadaşı Sudenaz’a Cihangir’in bir fotoğrafını göstererek onu bir arkadaşı olarak tanıtmış ve Sudenaz’ın resmini de Cihangir’e gösterdiğini, Cihangirin ona bayıldığını, isterse aralarını yapacağını söylemiş.
Velhasılı biz işte böyle bir oyunun kurbanları olmuşuz. Bütün bunları Sudenaz, Eda’nın fotoğrafını Cihangir’e gösterince anladık.
İyi de buraya kadar boşuna mı gelmiştik yani. ‘’ Hazır gelmişken Sudenaz’ı isteyelim de çikolata, çiçek, taksi parası, tıraş masrafları filan boşa gitmesin’’ diye düşündüm ve Cihangir’in kulağına eğildim.
-Oğlum gel Sudenaz’ı isteyelim sana olmazsa ha?
Bu sefer dirsek darbesi beni iki büklüm etti.
Vaziyeti kurtarmak lazım ama nasıl. Mümkün olduğu kadar kibar ve kırcı olmadan atlatmak lazım bu kaosu. Oğlan babası ben olduğuma göre meseleyi halletmek bana düşer.
-Seyfullah Beyefendiciğim. Belli ki bir oyuna gelmişiz. Biz buraya Oğlumuz Cihangir ile Aysel’in izdivacı için geldik. Ama karşımıza Aysel yerine Veysel çıktı…Ah pardon … Sudenaz yani. Sizin kızınız da oldukça iyi ve tarafınızdan güzel yetiştirilmiş. Maşallah, fazlası var , hiç bir eksiği yok. Lakin bize bir iki gün müsaade edin. Bu şoku bir atlatalım. Sonra tekrar uğrayıp Sudenaz kızımıza talip olabiliriz.
Seyfullah Efendi çok çok kibar bir beyefendiydi. Gayet nazik bir şekilde uğurladı bizi.
-Lütfen evimden si.tr olup gider misiniz?
‘’Çikolata ve çiçeği alabilir miyim? Bir dahaki gelişimizde lazım olacak da.’’ Demedim tabii ki. Hani aklımdan geçmedi değil ama yine de demedim. O kadar da değil yani.
Süklüm püklüm çıktık evden. Ağabeyim ve yengem karşı tarafta oturduğu için onlar ayrı vasıtalarla yola çıkarken ben, Naci ve Cihangir Ümraniye’ye doğru hareket ettik.
Akşam eski eşimi arayarak Cihangir’e kız istemeye gittiğimizi ve tüm olayı anlatım. Dinledikten sonra…
-Ben sana demiştim değil mi. O çocuğun üzerinde büyü var. Kısmeti kesik onun. Ben daha geçenlerde baktırdım bir hocaya. Bana ‘’ senin büyük oğlanda büyü var o yüzden evlenemiyor’’ dedi.
-Yahu sen hâla gidiyor musun o büyücülere, üfürükçülere?
-Ya sen beni dinle bak, götür çocuğu bir nefesi kuvvetli hoca’ya.
-De get ya Allah’ını seversen. O büyücüler bi moka yarasaydı senle bana derman olurlardı. O kadar gittin geldin ne oldu?
-Ben gittim ama sen gitmedin.
-Ben gitmem.
-İyi sen bilirsin. Oğlunun evlenmesini istemiyorsan benim söyleyecek bir şeyim yok.
-Büyücü dışında başka bir önerin varsa onu söyle. Uğraştırma beni üfürükçüyle, tükürükçüyle.
Yoktu tabii ki. Zaten hiç olmamıştı ki. Neyse…Bir saat sonra Kardeşlerimden Raci’nin eşi Türkan aradı.
-Sami abi...Cihangir’e kız istemişsiniz ama olmamış. Öyle mi?
-Öyle oldu maalesef.
-Abi o çocuğu nefesi kuvvetli bir hocaya filan götürün okutun.
-Yahu ben size anlatamayacağım galiba. Ben öyle falcıya, büyücüye gitmeeeeeemmmmm.
Atalarımız ‘’ Büyük lokma ye büyük konuşma’’ demişler.
NOT. Bizim gelin adayı o hazin olaydan sonra somoculuktan vaz geçmiş emocu olmuş…Söyleyenlerin yalancısıyım valla…Üstteki resim de son haliymiş.