12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2361
Okunma

Tarihin ilk yıllarından günümüze kadar insan ve hayvanlar aynı dünyayı aynı korkuları paylaşarak yaşamışlardır. Bazen insanlar hayvanlardan bazen de hayvanlar insanlardan korkup kaçmışlardır. Zaman içerisinde de birbirleriyle sıkı bir dost olmayı başarmışlardır.
Korku duygusu kişinin karakterine ve korkunun temelindeki etkene göre boyutunda ve şiddetinde farklılıklar göstermiştir. Korku, biraz da kendini dış etkenlerden koruma içgüdüsüyle beslenmiştir.
Korku; hayatımızın hemen her evresinde karşımıza çıkmıştır ve çıkmaya da devam etmektedir. Hem de hiç istemediğimiz halde.
Her duygunun, insan vücudunda kendine has bir yansıması vardır. Kiminde bu hal bayağı yoğun, kiminde de daha siliktir. Eğer iyi bir gözlemciyseniz karşınızdaki kişinin bu ruh halini gayet net bir biçimde çözebilirsiniz. Nasıl dediğinizi duyar gibiyim. Kendimce anlatayım izninizle. Mesela aşk içine düşmüş kişileri genelleyen belki de özelleyen demek daha uygun olacak aşıkları ele alalım. “Aşıklar neler hisseder, korkuları nelerdir?“ gibi.
Bazı kişiler aşık olmaktan inanılmaz derecede korkarlar. Bunun altında yatan sebeplerden birincisi şahsi kanaatime göre yitirme ikincisi de ayrılma korkusudur. Gelinesi böyle bir noktayı yüreklerinin kaldıramayacağını düşünürler. Bir kısmı da aşıklığın o kendine has ve hoş olan yan yetkilerine maruz kalmaktan korkarlar. Hani şu yerde gökte olma halleri ve ele güne maskara olma duygusu.
Şimdi meçhul bir aşığın dışarıdan görünen profiline şöyle bir göz atalım ne dersiniz? Diyelim ki aşığımız sevgilisinin yanağına otobüs durağında bir veda busesi koydu.
“Otobüs hareket edene kadar sanki gurbet ayrılığı yaşıyorlarmış gibi birbirlerine hasretle bakıp uzun bir süre el sallarlar. Kalbinin yarısı dışarıda yarısı içeride kalmış aşık, muavine yaklaşana kadar ağzı kulaklarında ilerler. Çoğunlukla da hareketlerinde belirgin bir yavaşlama seyredilir. Arkadan sürekli ‘Kardeşim yol açar mısın lütfen’ gibi bir dürtme hadisesine tanık olurlar. Bazıları bilet fiyatını bildiği halde o anki ruh haliyle hatırlamaz ve ‘Pardon ne kadardı’ diye sorar.“
Hepinizin de bildiği gibi aşk uçan halı gibidir. İnsanın ayağından altından kayar gider. Yüzde; hoş bir sakinlik vardır. Gözler bayansa Türkan Şoray gibi büyülü erkekse Ediz Hun gibi baygın bakar. Dudaklarda bir titreme mevcuttur. Otobüsün her sallantısında da dudaklar hafif hafif kulak istikametinde yol alır. Hele aşıklığın ilk günleri ise durum daha da vahimdir. İnilecek durak göz görmeye görmeye kaçırılır. Malum; aşkın gözü ileri teknolojinin hep gerisinde kaldığı için bildiğiniz gibi müzmin kördür.
Aşkın içindeki materyalde korku hep vardır ve tetiktedir. Aşık, partneriyle ilgili kafasının içindeki tedirgin edici hususları kolay kolay ortaya dökemez. Neden mi? Çünkü korkar. Fiziksel bir korku değildir bu malum. Ya incinirse, ya sevgisinde azalma olursa ya terk ederse vs vs. uzar gider. Sevgi, tek bir duygu gibi görünse de kıyısından köşesinden korku hep bulaşmıştır.
İlerleyen zamanlarda sevenler sevdiklerini kıskanmaya başlarlar. Arada hiç kıskanmıyorum diyenler de çıkabilir. Onlara da saygımız büyük. “Ya gözü benden başkasına kayar, beni aldatırsa“ gibi korkular başlar. Sözlükteki “Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında duyulan kaygı ve üzüntü“ tanımıyla bu durum nasıl bağdaşıyorsa artık takdir size ait.
“Korkanın anası ağlamazmış” atasözü ile bize yıllardır “Korkunun korkulacak bir şey olmadığı hatta faydalı bir unsur“ olduğunu empoze etmiştir.
Korku belli bir noktaya kadar insanda sorumluluk duygusunu olumlu yönde etkileyebilir; kabul ama ileri boyutu ruhsal ve bedensel problemlere kadar götürebilir bizleri. Çevremizde, kaygı, evham, endişe gibi sebeplerle saçları dökülen, ağaran, uykusuzluk problemi çeken pek çok insan mevcut.
Yaşamın tadını alabilmek ve sağlıklı düşünebilmek biraz da duyguların dozuyla ilgili diye düşünüyorum. Duyguların adı her ne olursa olsun ölçüsünü çok iyi ayarlayabilmeliyiz. Sonuçta; hayatı çekilmez hale getiren de yaşanır hale getiren de bizleriz.
Olaylara bakış açımız, takındığımız tavırlar, hissettiklerimiz, karşı tarafa hissettirdiklerimiz her ne ise içimizden dışımıza tuttuğumuz aynalara olduğu gibi yansır. Aynaya baktığınızda her zaman mutlu bir yüz görmeniz dileğiyle.
Aysel AKSÜMER