15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1589
Okunma

Hikaye çok yeni. 14.01.2012 Cuma günü saat 16.00 Da başladı benim için. Okuldaki görevime gitmeden önce ocağa koyduğum yemeğin pişmesini beklerken telefonum acı acı çaldı. Arayan Fethiye’de yaşayan kızım Tuba’ydı.
-Baba sakın panik yapma sana bir haberim var.
-Sen hele anlat. Panik yapmam gerekirse yaparım. Yapmamam gerekirse yapmam. Ne oldu?
-Yunus…
-Ne oldu Yunus’a çabuk söyle. Bir şey mi oldu oğluma?
-İki tane kalem pil yuttu.
-Eşşeoğlu eşek daha önce de tırnak makası yutmuştu. Yutacak başka şey bulamamışmı?
-Baba durum ciddi. Hastaneye götürdük burada. Bize ‘’ Bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Çocuğu alın ya İzmir, ya da Antalya Tıp Fakültesi Hastenesine götürün’’ dediler.
İki tane minicik kalem pilin bu derece sorun olabileceğini ilk etapta hiç düşünemiştim. Tuba devam etti:
-Piller içeride zehirleme yapabilir, hatta patlayabilirmiş. Hayati tehlike varmış yani. Annem bir taksi ayarlamaya çalışıyor kocasıyla birlikte.
-Ambulans vermiyorlar mı kızım?
-Yok baba ambulanslık değilmiş. ‘’ Siz bir arabayla götürürsünüz’’ dediler.
-Ulan bu nasıl bir iş? Hem hayati tehlike var hem de ambulans vermiyorlar.
-Baba..Ne annemde ne de kocasında hiç para yok. Sen bize biraz para gönderebilir misin?
-Merak etme kızım hem para hem de Cihangir ağabeyini gönderiyorum hemen.
Derhal Cihangir’e haber verdim. O da zaten ev yakınlarındaki marketteymiş hemen eve geldi. Dururmu anlattım ve
-Oğlum, derhal Antalya’ya gidiyorsun. Annene hem para olarak hem de Yunus’un başında refakatçı olma konusunda yardım ediyorsun. Sakın ola ki orada annenle ve üvey babanla dalaşmayasın tamam mı?
-Tamam baba merak etme ben sadece Yunus ile ilgileneceğim ve anneme her türlü maddi desteği götüreceğim.
Tüm kredi kartlarımı, bankamatiğimi Cihangir’e verdim. Bir miktar borç para da okuldan aldım ve Cihangir’i gönderdim. Annesine de telefon ederek Cihangir’i gönderdiğimi, para konusunda sıkıntı yapmamalarını, o geldiğ zaman taksi parasının ve diğer giderlerin karşılanacağını belirttim.
Saat 17.00 gibi de okuldaydım. Görevimin başında…
Saat 19.00 da telefonum bir daha çaldı. Arayan, evlatlarımın annesiydi.
-Yardım ediiiiin…Yardım ediiiinnn. Çok kötüüüüü. Çok kötüüüüüü.
-Ne oluyor yahu ne oldu?
-Yardım ediiiin….Yardım ediiiiinnn. Allah rızası için yardım ediiiinnn.
-Yahu kadın ne oldu anlatsana.
-Kaza yaptık. Çok kötüüüü. Çok kötüüüü. Yardım ediiiiin.
-Yahu sakin ol. Yunus nasıl?
-Çok kötüüüü…Çok kötüüüüü…Allah rızası için yardım ediiiinnn.
-Ne oldu? Öldü mü yoksa?
Telefon pat diye kesildi.
Ben aradım bu sefer. O illet ses cevap verdi ‘’Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor’’ ‘’ Senin de numaranın da anasını avradını ‘’ diyip Tuba’yı aradım. Aynı ses yine ‘’ Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor’’
Cihangir’i arayacağım lakin haberi yoksa onu da teleşlandıracağım. Aramadım. Çaresiz beklemeye başladım. Bu arada bir kaç kez bağlantı kurmayı denedim ama olmadı.
Yarım saat sonra Tuba aradı beni ağlayarak.
-Baba annemler kaza yapmışlar. Ben hemen Antalya’ya gidiyorum.
-Kızım ben de duydum yarım saat evvel. Annen seni ne zaman aradı?
-Hemen şimdi aradı.
-Telefonu kapalıydı? Bana cevap vermedi. Neyse ben arayayım bakayım.
Tekrar aradım. Bu sefer telefon çaldı ama hemen kapandı cevap vermeden. Kendi kendime ‘’ Yunus’a bir şey oldu mutlaka ki bana söylemekten çekindiği için telefonu açmıyor ‘’ diye düşündüm. Artık okulda duramazdım. İzin alıp o şaşkınlıkla kardeşimin evine gittim. Olanları ona anlattım. Kardeşim kendi telefonunu uzattı bana.
-Bir de buradan ara. Bu numarayı bilmediği için cevap verir. O zaman öğrenirsin ne olduğunu.
-Haklısın. Bir de öyle deneyelim.
Kardeşimin cep telefonundan aradım. Bu sefer cevap verdi.?
-Ne oluyor? Durum nedir? Yunus nasıl?
-Merak etme Yunus çok iyi. Su anda biz Ambulanstayız. Korkuteli’nden Antalya’ya doğru gidiyoruz. Yunus sedyede yatıyor ve etrafa gülücükler dağıtıyor.
-Sen nasılsın peki? Yara bere var mı?
-Ben de iyiyim. Boynumda bir ağrı var ama önemli değil.
-Şoför ve kocanın durumu nasıl?
-Onların durumu kötü. İkisi de Korkuteli’de yoğun bakıma alındı.Şu anda en iyi durumda olanımız Yunus. Ben seni yine ararım. Şu anda şarjım bitmek üzere.
-Tamam merak etme. Cihangir geliyor. İlk fırsatta telefonunu şarj et. Bağlantıyı koparma. Büyük geçmiş olsun. Allah şifalar versin.
O gece bir kez de saat 23.00 gibi konuştuk. Antalya Tıp Fakültesi Hastanesine gelmişler. Hem o’nun hem de Yunus’un filmleri çekilmiş. Her ikisinde de ciddi bir rahatsızlık yokmuş. Yuınus yuttuğu pilleri Pazartesi gününe kadar çıkaramazsa ameliyatla alacaklarmış.
15.01.2012 Cumartesi günü sabah 9.30 da Cihangir aradı beni. Hastaneye vardığını, Yunus’a serum ve ilaç verilerek kakasını yapması için beklediklerini, pillerin bu yolla çıkarılmasına öncelik verildiğini söyledi.
O andan itibaren artık hepimiz Yunus’un poposuna endekslendik. Bu arada Annesinde hiç bir rahatsızlığın olmadığı, Korkuteli’ndeki yaralılardan şöförrün bir iki kesikle olayı atlattığını, halefim beyefendinin ise diz kapağında ciddi bir kanama dışında hayati bir tehlike olmadığını öğrendim.Çok şükür endişe edecek bir şey kalmamıştı. Yunusun midesindeki piller hariç tabii ki. Dolayısıyla da Yunus’un poposundan gelecek mutlu haberi bekliyoruz artık.
16.01.2012 Pazar günü Yunus hâla kakasını yapmamıştı. Onca serum, onca lavman, onca krem, o popodan çıkacak kaka için harcanmış ama Yunus ısrarla inatla ‘’ Sıçmam da sıçmam’’ diyordu adeta.
Aynı günün akşamı Cihangir aradı yine
-Alo babaaa
-Sıçtı mı sıçtı mı?
Artık Cihangir ne zaman telefon açsa daha selam sabah demeden ilk kelam bu oluyordu.
-Evet baba ama hiç bir şey çıkmadı. Sadece su boşaldı içinden.
-Hımmmm. Lavmanla içine salınan suyu boşalttı demek ki. Eeee ne olacak şimdi?
-Yarın da çıkmazsa ameliyat edeceklermiş ama çıkmasını umuyorlar. Son çekilen filmde piller oldukça aşağı inmiş görünüyor.
Eşşek sıpası inatçıdır da biraz. ‘’Yapma’’ desen günde en az beş kere yapar da. Şimdi lazımken bir kere bile yapmıyor.
17.01.2012 Pazartesi sabahı Cihangir yine aradı.
-Baba. Yunus pillerden birini çıkardı. Bu sabah değişik bir ilaç verdiler. Onu alınca yaptı kakasını ve pilin biri çıktı.
-Çok şükür de oğlum öteki niçin çıkmadı?
-Öteki pil yatay vaziyetteymiş. Ama yine de çıkar diye umut ediyorlar.
-İnşallah oğlum inşallah. Haydi öp benim yerime Yunus’u.
Annesini aradım.
-Gözümüz aydın. Çıkarmış pillerin birisini. Şimdi nasıl? Bir sıkıntısı var mı?
-Çok şükür. Ama büyük bir sıkıntısı var Yunus’un.
-Hayırdır. Ne dir?
-Yemek vermiyorlar ona. Hep serum veriyorlar. Onun da canı gidiyor yemek saatlerinde yemek yiyenleri görünce.
-Hımmm…Tuba da söyledi aynı şeyi. ‘’ Ona bir tencere makarna, bir tencere de kısır yapacağım bol bol yesin ‘’ dedi. ( En sevdiği yemekler )
Beş yıl aradan sonra ilk kez karşılıklı gülüşüyorduk.
O da seviniyordu pilllerden -birinin dahi olasa- çıkmış olmasına. Bu arada kocasının hastaneden çıktığını ve Fethiye’ye kızımın yanına gittiğini söyledi.
Akşam üzeri Tuba’ya telefon açtım.
-Kızım üvey babana geçmiş olsun dileklerimi ilet. O , benim çocuğumu hastaneye yetiştirmek için çaba sarfederken uğradı bu kazaya. Kendisine müteşekkirim. Onun için Allah’tan acil şifalar diliyorum. Bu söylediklerimi aynen ilet kendisine.
Bu konuşmayı yapar yapmaz eski eşim bir kez daha aradı. Ağlıyordu.
-Sami… Cihangir bana ikide birde ‘’ Geberip gitseydin. Üzerine iki kürek toprak atar, belki bir kaç gün de ağlar sonra unutur giderdim seni. Oysa sen hayattayken her gün ağlıyorum ‘’ diyor. Ben sana karşı çok büyük hata yaptım. Biliyorum…
-Tamam…Şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. Ben Cihangir’le konuşurum. Üzme kendini. Onu biliyorsun yorgun ve uykusuz olunca ben hariç dünyada saldıramayacağı hiç bir varlık yoktur. Yorgunluktandır.
Daha sonra Cihangir’i aradım.
-Oğlum ben seni oraya kardeşine yardımcı ol diye gönderdim. Bu gün hesap sorma günü değil. Bu gün orada iki tane yardıma muhtaç insan var. Ben sizi her zaman yardıma muhtaç olanlara elinizi uzatın diye yetiştirmedim mi? Şimdi derhal annenden özür dile ve Kardeşinin sağlığından başka hiç bir şey hakkında konuşma.
-Özür dilememi bekleme baba. Ama bundan sonra Yunus’tan başka hiç bir konuda konuşmayacağıma söz veriyorum.
-Olsun bu da bir şeydir. Sağol oğlum. Kendine iyi bak. Kardeşini öp benim yerime.
Öteki pile takılmıştı kafam. ‘’ O da çıkar mutlaka’’ diyordum ama akşam olmuş hâla Cihangirden mutlu haber gelmemişti.
Her zaman olduğu gibi bilgisayar başına oturdum ve ‘’Edebiyat Defteri’’ sitesindeki sayfam için bir şiir yazmak amacıyla klavyenin tuşlarına dokunmaya başladım. Saatin hiç farkında değildim. Bir hayli geç olmuştu ama ‘’Cihangir’e kesin talimat vermiştim saat kaç olursa olsun bir gelişme olursa beni ara’’ diye
‘’Hüküm’’ adlı şiirimi yazarken telefonum çaldı. Arayan Cihangirdi.
-Müjde baba öteki pili de çıkardı.
-Oh … Ya Rabbi çok şükür.
Behlül Dânâ ne güzel demiş: ‘’ Dünya hayatında en önemli şey: Yemek-içmek,işemek-sıçmaktır ‘’
NOT: Fotoğraftakiler: Ayakta olan oğlum Tuğrul, Sandalyede oturan Yunus, çömelen Cihangir