12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2302
Okunma

Bu gün çok değişik bir konuya dalıyorum. Çünkü bazı sebeplerden dolayı zaruret hasıl oldu.
Konumuz: Aşk. Herkesin dilinden düşürmediği şey yani. Çok fazla dillerde, ellerde, güya gönüllerde ama en fazla da ayaklarda varlığı hissedilen, o bakımdan da sürekli ayaklar altında sürüm sürüm sürünen duygu.
Yok yok olmayacak. Bunu bu şekilde anlatamayacağım. En iyisi her zaman bildiğim yoldan giderek yine hatıralarla anlatmaya çalışayım.
Şu anda biri Yirmiyedi, diğeri yirmi altı yaşında olan iki oğlum var. ( Bir kızım ve bir oğlum daha var ama onlar konu dışı )
Büyük Oğlum Cihangir on altı yaşında başladı aşık ! olmaya. Önceleri tabii ki her baba gibi ‘’ Vayyyy benim aslan oğlum da kız tavlamaya başladı. Babasının koçu, ‘’ filan gibi göğüs kabarmaları yaşıyordum.
Önce Fatma adında bir Alamancı kıza aşık oldu ! Hatta kıza düğün dernek yapacak paramız pulumuz olsa hemen evlenecek ve Almanya’ya yerleşecek. O olmadı tabii ki ve kız Almanya’ya gitti.
Bizimki daha sonra Selma diye birine aşık ! oldu. Aşkından öldüğü Selma’nın bir başka erkekle de konuştuğunu görünce ‘’ Aşkım Selma ‘’ oldu ‘’ Kaşar Selma ‘’.
Hemen peşinden Hayriye adında eski bir öğrecime aşık ! oldu. Lakin kız üniversiteyi kazanıp bizimki lise mezunluğundan ileri gidemeyince ve de kızın daha yakışıklı bir subay talibi çıkınca bu aşk da sona erdi.
Sonra bizimki internet ortamında aşklar bulmaya başladı. Ama onlar sayılmaz tabii ki. O bakımdan onları atlıyorum.
Derken askere gitti. Askerlik dönüşünde burada anlatamayacağım sebeplerden dolayı annesi ile boşandık. Cihangir’i İstanbul’a yolladım. Amcasının yanında bir süre kurslara gidip sonunda güvenlik görevlisi oldu. İşte bu kursta da Gizem adında bir kıza aşık ! oldu. Ama bu sefer çok ciddiydi ! Hatta o kadar ki ben bile inandım oğlumun bu sefer cidden aşık olduğuna. Tek başına İstanbul’da yaşaması zordu. Ama Gizem’siz yaşaması da imkansızdı. Çaresiz oğlumun, aşkından uzak kalmaması için tası tarağı toplayıp Fethiye’den İstanbul’a taşındık.
Gizem’le gezip tozduğu günlerde Cihangir Esra adında başka bir kıza da aşık ! oldu. Gizem bunu öğrendiğinde küplere binince Gizem’e ‘’ Defol ‘’ dendi ve Esra’ya dönüş yapıldı. Ama ne yazık ki Cihangir’in en büyük rakipleri hep subaylar oluyordu. Esra’ya da bir subay talip oldu.
Cihangir’e kız mı yoktu hemen bir hafta demedi Aydan’a aşık ! oldu. Bu arada belirteyim Gizem, Esra, Aydan bunların üçü de gelin aday adayı olarak huzuruma çıktılar. Hiç birisine ‘’ Olmaz’’ demediğim halde hiç biri olmadı.
Neyse…Aydan bir kız arkadaşı vasıtasıyla Cihangir’i denemek için bir telefon asılması yapınca ve Cihangir bunu farkedince Aydan aşkı da sona erdi. Hemen ardından yıllar sonra internette buluştuğu, yine eski bir öğrencim ve Cihangir’in sadece bir sene aynı okulda birlikte okuduğu bir kız öğrencim olan Dilek devreye girdi. Dilek dul bir kadın olmasına rağmen ona da hayır demedim. Cihagir Dilek’e o kadar aşık olmuştu ki bir gün bilet alarak Dilek’in yaşadığı Antalya’ya yerleşmeye karar verdi. Ama aynı gün Dilekten ‘’ Gelme ‘’ şeklinde bir telefon alınca Dilek aşkı dahi sona erdi.
Peşinden internette tanıştığı Bingöl’lü zaza kızı Tuba devreye girdi. İş o kadar ilerledi ki..Artık Tuba telefonda bana ‘’ baba ‘’ demeye başladı. Ben de çok sevmiştim Tuba’yı. Aynı zamanda da kızımın adıydı Tuba. Ama Tuba da olmadı. Hem de inanamayacağınız bir sebepten. Kızın ağabeyisi bizim Kars’lı olduğumuzu öğrenince ‘’ Biz kürde kız vermeyiz. O herif buraya gelirse bacımı da o herifi de vururum ‘’ diye tehdit ettiği için olmadı. Yani bir zaza, bir kürde ( Ki değiliz ) kız vermedi.
İyi de Tuba gitti diye kız kıtlığına kıran girecek değil ya. Cihangir en az on tane daha buldu aşkım dediği kız. En az on tane kız ‘’ baba ‘’ diyerek elimi öptü. Birer ya da ikişer ay arayla. Haaa bu arada internet ortamında bana ‘’ baba diyen ve neredeyse benim yaşlarımda olan gelinlerimi ! saymıyorum. Bakıyorum kırkını geçmiş kadın , face booktan ya da msn den mesaj atıyor . ‘’ Babacığım ben oğlunu çok seviyorum. Kocamdan boşanır boşanmaz onunla evleneceğim’’
Ben de cevap yazıyorum ‘’ Naaaahhhh evlenirsin. ‘’ Biraz ayıp oluyor gelinlerime ! ve de o ulvî aşklara! tabii ki ama ben ne de olsa çağ dışı geri kafalı bir herifim ne mok anlarım ki aşktan?
Cihangir’in bir yaş küçüğü Tuğrul, o kadar hızlı olmasa da onun da en az beş tane aşkı ! oldu.
Şimdi ise artık yasakladım benim yanımda ‘’ Baba ben aşığım ‘’ demeyi. Ne halt ederler, kimlerle aşna fişne ederlerse etsinler. Yeter ki bana ‘’aşığım ‘’ demesinler. Ya da duygularının aşk olduğundan bahsetmesinler.
Aşk ne midir?
Ne bileyim yahu. Ben masalcı herfin biriyim. Masallar anlatır dururum. Aşk benim işim değil. O bakımdan ben masallarımı anlatayım siz de dinleyin.
1.MASAL
Mecnun bir gün çölde namaz kılan bir insanın önünden geçmiş . Adam da Mecnun’u yakasından tutmuş ve aralarında şöyle bir konuşma olmuş:
-Bre deli ne diye koskoca çölde tam da benim önümden geçip namazımı bozdun?
-Allah Allah sen şimdi beni gördün mü yani?
-Elbette gördüm. Koskoca herifsin nasıl görmeyeyim?
-Hayret…Ben Leylanın aşkından gözüm hiç bir şeyi görmezken sen Allah’ın huzurunda beni nasıl gördün? Gerçekten çok hayret.
2.MASAL
Büyük bir din aliminin karısı bir başka erkeğe aşık ! olmuş. Diğer adamın aşkından yanıp tutuşuyor ! Fakat konu komşu, hısım-akraba ayıplamasın diye de yine aşkının ! tavsiyelerine uyarak kocasının kendisini boşamasını sağlamak için şeytanlıklar düşünmeye başlıyor. Plana göre kocayı kızdıracaklar ve o kızgınlıkla alim ‘’ Seni boşadım, boşsun’’ diyecek , böylece kadın aşkına ! kavuşacak. İyi de alim neredeyse hiç birşeye kızmayan çok yumuşak huylu bir insan. Nasıl yapacak bu kızdırma işini?
Alimin, tuvalette devamlı kullandığı bir ibrik varmış onu saklıyor kadın. Böylece tuvalette susuz kalan alim kızacak, kadın kavgayı alevlendirecek ve kocasının ‘’ Boşsun ‘’ demesini sağlayacak.
Alim tuvalete giriyor. Bakıyor ibrik yok. Dışarı çıkıp hanımına soruyor?
-İbriğim nerede?
-Ne biliyim ben. Ben senin ibrik bekçin miyim? Kayboldu her halde?
Alim meselenin zaten farkında….Başlıyor ağlamaya. O kadar çok ağlıyor ki kadın dayanamayıp biraz da sertçe?
-Ne ağlıyorsun karı gibi. Alt tarafı bir ibrik. Bir ibrik için bu kadar ağlanır mı? Diyor.
Alim cevap veriyor.
-Ben o ibriğin kaybolduğuna ağlamıyorum. Bu güne kadar benim avret yerimi bir tek o ibrik görmüştü. Şimdi ikinci bir ibriğe avret yerimi nasıl gösteririrm. Utanırım ben bundan . İşte ağlamam bu yüzdendir.
Oh be yine allem ettim kullem ettim araya iki masal sıkıştırdım. Aşkın ne olduğuna gelince:
Neyse ne. Bana ne. Aşığım diyen düşünsün. Benim öyle bir derdim yok çok şükür. Kısacası aşkın ne olduğunu bilmiyorum ama ne olmadığını çok iyi biliyorum. Onu da maddeler halinde sayayım:
1-Her şeyden vaz geçebilen Mecnun olamamışsan ‘’Aşığım’’ deme.
2-Kalbinin ve beyninin bir köşesinde toz zerresi kadar edepsizlik varsa da ‘’Aşığım’’ deme çünkü aşk edep gerektirir.
3- En iyisi hiç bir zaman mart kedisi gibi ‘’Aşığım, aşığım ‘’ diye dolanma. Gerçek bir aşık isen biz biliriz zaten aşık olduğunu. Senin demene gerek yok.