14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1918
Okunma

Babamın Köyü…
Amcam ( İki yıl önce hakkın rahmetine kavuştu.) iki atla gelmiş di dedemlere. Bu yolculuğumuz atla olacakmış. Ben nasıl bineceğim ki, haydaaaaa yeni bir heyecan sardı beni, değişik bir macera olacak anlaşıldı. Atların heybetli duruşunu gördükçe korkuyorum, ne kadar iri ve yüksekler, hayallerimde bile kendimi üstünde düşünemiyorum. Oda yetmiyor rüyalarım oldu kâbus. Hepte attan düşüyorum iyimi. Şimdi bu kadar kâbustan sonra gel de bin ata. Artık başa gelen çekilir, derler ya ben de çekeceğim başka çare yok. Amcam korkma diyor, çok kolay olacak. Tabi ona göre kolay. Ahhhh birde bana sorsa, bilse korkularımı.
Büyük gün geldi çattı. Atın birine annemle kardeşim, diğer atada amcamla ben bineceğiz. Sonunda bindim, atın önündeyim. Aman Allah’ım ne kadar yüksek, tepeden bakıyorum herkese. Eğere öyle bir yapışmışım ki, ellerim su topladı, bir hafta geçmedi. Bu atlar çok garip, uçurum gibi yerlerden öyle kolay geçiyorlar ki, şaşkınlık, korku ve heyecan içinde izliyorum. Yolculuğumuz gün ağardığında başladı, akşam hava kararmadan varacakmışız babamın köyüne.
Nerelerden geçmedik ki, Sarıkamış’tan çıktık, yukarı Sarıkamış denen yere geldik. Tamamen dağlık bir bölge, dağların eteklerinden gidiyorsun, atın ayağı kaysa uçurumdasın. Oraları gözlerim kapalı geçtim hiç bakamadım. Yükseklik korkum o günlerden mi kaldı acaba? Soğanlı dağına geldik şimdi, bir tarafı Lal oğlu dağı, diğer tarafı Çermik yaylası, Çermik yaylasının orada çam ağaçlı bir ormana girdik. ( Aslında sürekli köylüler tarafından kullanıldığı için yol belli, bizde onu takip ediyoruz. Bu adları hatırlamam imkânsız. Sağ olsun babamı aradım o söyledi, bende not aldım. İsimlerin bazıları çok komik. ) Eşşek meydanına vardık. Tek çamın oradan sağa yukarı yol devam ederken Karnıç deresine ulaştık. Şimdi de bu dereyi geçeceğiz. Su sakin sakin akıyor, o kadar duru ki ayna gibi ama altı hep kayalık, derinde değil. Bu at nasıl görecek de bu taşları biz geçeceğiz diye düşünüyorum. Bizim atlar göz açıp kapayıncaya kadar öyle güzel geçtiler ki hayretler içindeyim. Kazasız belasız burayı da atlattık sonun da. Amcam mola verdi. Sonunda ayaklarım toprağı gördü, çok şükür Allah’ım diye dualar ediyorum.
Hemen azıklar çıkarıldı, bir ağaç gölgesinde yere sofra bezi serip oturduk başına. Temiz hava, derenin sesi iştahımızı iyice açtı herhalde, çok acıkmışız farkında değilmişiz. Birazda dinlendik. Tarlalarda çalışan köylüler geldi yanımıza. Sohbete başladılar tabi merak konusu biz. Annemi tanıyanlar sarılıp öpüyor hoş geldin diyorlar. Bir yaşlı teyze tanıyamadı bizi, amcam anlatmaya başladı
-Güldeste bibi bizim Halil’in uşahları, hani Kürkçü köyünden Velogillerin Hüseyin’in oğlu Halil, büyük şehirde subay olan var ya
-hele gıııy o diktonun uşahları mı? ( babam çok dik başlı ve asi bir çocukmuş, ona da dikto lakabı takmışlar )
Diyerek sonunda tanıdı bizi Güldeste bibi. Çağırdı yanına gittik elini öptük, oda bizi öptü. Biraz ıslak bir öpmeydi ama olsun güzeldi. Zaten alışmıştık Sarıkamış’taki akrabalarda öyle öpüyordu. Yolcu yolunda gerek diyerek amcam ayaklandı. Bu sefer ben daha cesurum, korkmadan bindim ata, yaşasın zafer benimmmm.
Erzurum’un, Şenkaya (eski adı Örtülü ) kazasının Kürkçü köyüne sonunda ulaştık. Hava karardı kararacak. Burası çok daha farklı, iki karşılıklı dağ, dağın eteklerinde evler, dağların arasından geçen bir çay var, çayın üstünde köprü. Bir tarafında halamlar oturuyor, diğer tarafta amcamlar. Akşam olmuştu, eve girdik. ilk şokumu yaşıyorum, çünkü evde elektrik yok. Panos dedikleri ( gaz lambası ) yanıyor. İkinci şok geliyor, tuvalet evin içinde değil. Bu evin çatısı da yok. Allah’ım ben neredeyim. Öyle yorgunum ki düşünecek halim yok. Bir şok daha geliyor sıkı durun, evde muslukta yok. Bir bakır leğen getirdiler, ibrik, sabun ve havlu. Elimizi yüzümüzü yıkayıp, hazırlanan yer sofrasına oturduk hepimiz. Yemekteki menü hıngel ( etsiz mantı ). İtiraf ediyorum İstanbul’da yediğim etli mantı ne ki yanında, etsiz olmasına rağmen çok lezzetliydi. Amcamın altı tane çocuğu var. Onlar bize, biz onlara bir garip bakıyoruz. İlk defa görmüşüz birbirimizi, tanımaya çalışıyoruz Karnımızda doyunca açılmış yer yataklarına atıyoruz kendimizi.
Uykuya dalmadan önce tek düşündüğüm, burası nasıl bir yer, burada nasıl yaşayacağız oluyor. Bu arada tüm vücudum dayak yemiş gibi ağrıyor. Ellerimde çok acıyor, annem bir krem sürdü, ama zonklaması geçmiyor bir türlü. Sabah ola hayır ola diyerek derin bir uykuya dalıyorum.
13.01.2012___________Seher_Yeli