5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2282
Okunma

Buzdolaplarının olmadığı yıllarda mayıs güneşi yakıcı olur, diller damaklar yapışır, aranır ağaç ve saçak dipleri. Ihlamur, kahve, kant (şekerli ve limonlu sıcak su) bıkkınlık vermiştir. Herkesin gözleri Hamzalı’dan gelecek karları arar. Gidelim üç ay evveline. Orhangazi’de kar benzemez Hamzalı dağlarında olana. Hamzalı dağları ormanlarındaki vadilerin gürgeni, meşesi, pırnalı boldur. İlkbaharları ve yazları adeta Cennet’ten bir köşedir. Ayısı, çakalı, tilkisi, kurdu, domuzu sirekli gırtlak derdinde. Kış gelince ne yol kalır, ne iz. Her taraf bembeyaz. Yürek ister kışın o dağlarda gezmeye.
Karlık ve Çiftboğaz denilen mevkilerde kuyular hazırlanır 4x4 metre ebadında, 3 metre derinlikte. Başlanır karlar doldurulmaya. Çiğne babam çiğne. Soğuktan eller, ayaklar, yüzler donar. İş bittiğinde günlerce akılları başlarına gelmez. Bu şartlarda çalışan insanlar indikleri zaman Orhangazi’ye, doğru doktora koşarlar. Kuyuları karlarla doldurup, üstüne temiz çul ile gürgen, pırnal dalları ve eğrelti otlarıyla örterek, kenarda donmuş toprağı zorla kazarak kapatırlar kuyuları. Bu kadar çaba, yazın kazanılacak 3-5 kuruş ekmek parası içindir.
Hep düşünürüm: nasıl dayaanmış bu insanların yürekleri bu cefaya diye. Hepiniz nur içinde yatın; rahmetli Mustafa, Necip, Hakkı, Nurosman ve Osman amcalarım.
Mayıs ortalarında kuyular açılır. Ortalığı mis gibi bir koku sarar. Her taraf yemyeşildir. Dağ kekikleri kokuyor diye önemsemezler. Kar kuyularında üstlerine toprak örtülen pırnallar, gürgenler, eğrelti otları vermiştir bu mis gibi kokuları. Kalın dişli destereler ve nacaklarla buzlar kalıplar halinde çıkarılır. Etrafı temiz çullarla güzelce sarılır ve atlara yüklenir. Atlar hisli hayvanlardır, Taşlık mevkisini bilirler. Zarar gelemesin buzlara diye yay gibi olurlar. Atlar yay gibi olunca karcıların içlerinde Kafkas türküleri başlar. Ne de olsa mayalarında Gürcülük var. Kafkaslardan göçmüş bu yiğit insanlar yürürler Beşpınarlar’dan Orhangazi’ye. Herkeslerin beklediği o tanıdık sesler gelir kulaklara; “Karcı geldi, Karcı geldiiiii….”
İki güne kalmaz çıkardı Raif amcamızın dondurması. Yemeye doyamazsın. Kendisine sormuştum: “Amcam, nedir bunun sırrı?”. Sakız gibi bembeyaz örtüyü kaldırırdı dondurma kazanının üstünden, bir parça kar verirdi. Nur içinde yat Raif amca..
Bu karlarla anam buz gibi şerbetler, pekmezler, limonatalar, vişne suları, ayranlar yapardı. Yoğurdu, kavunu, karpuzu cabası.
O zamanlar kasabamızda beş-altı tane kıraathane vardı. Onlarda da satışlar patlardı: limonata, ayran buz gibi diye. Rahmetli Abdi Refik abimiz de Gemlik’te kalıbı 3-5 kuruştan kar satardı.
İşte böyle. Kar kuyuları ve karcılar “bir zamanlar” diye başlayan konuşmalarda kaldılar.
Yeni yılınız kutlu, yaşamınız mutlu olsun…
SAMİ KIRPIZ
29 Aralık 2011 Perşembe, 20:19 tarihinde SAMİ KIRPIZ tarafından yazıldı...