9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1345
Okunma


Karmakarışık uçsa da kelebekler, renksiz kalmaz özgürlük.
Aynı kelimelerin sıralandığı cümlelere sığdırılmış acıların dilini kabul etmiyor yüreğim. Bakir kalmış kelimeleri iğfal etmek istiyorum, bizi yazarken. Kimsenin tatmadığı duygularımı isimlendirmek ve göğsünün içine çakmak. Anlatamıyorum, nakarat yangınlarına düşmüş sözcüklerin çaresizliğine yaftalarken kendimi, mağlubiyetimin derin şaşkınlığına yüklem oluyor sevgili.
Kin kokusunun karıştığı geceleri gökyüzümü örtüyor kan, nefessiz kalıyorum. Alıp başımı gitmek istiyorum aklımın çıldırtan seslerini yutan, ıssız gözlerinde bana yer açabilecek ilk ulaşılmazlığa.
Şakaklarım üşüdü, kar yağmış olmalı bilinmezliğe.
Şarkılarını vurmak, yüzünden gülücükleri silmek, gözlerinde ki kurşunların hedefinde kalıp öylece delirmek istiyorum. Sicim düzenine ulaşmış gözyaşlarımın seline kapılıp gidebileceğim en lütufsuz sığınağın soğukluğunda donmak ne kadar zor olabilir ki.
Hangi sevgi, hangi boşluğa denk geliyor, sarı yaprağın düşümünde.
Ellerinin izlerini yok etmek, yol aldığın mesafeleri yangınlara vermek, konuştuğun her bakışın canını acıtmak, sarhoş bir anını yakalayıp yalnızlığının içine sinmek istiyorum. Güneşinin ilk vurduğu ten, tenin kirlendiği anda yüzsüzlüğün olmak nedir biliyorum. Bilmediklerinin içinde seni keşfediyorum. Başıboş tümcelerinin peşinden koşarken yorulup en sert ünsüz harfin altında kalmak, ezilmek kaderim olmalı, diliyorum.
Mutlu anlarının dakikalarını, hatta saniyelerini çalıp, kefen beyazlığına ulaşmış yüzümün şekilsizliğinde yeniden yaşamayı hak eden ölü çocukların ruhlarına üflemek istiyorum. Tanrı olmak zor mu? Küçük meleklerin hükümdarlığında, sen ölürken gözlerin değil, bir tanrının şiddeti dökülmeli. Ruhunun kan çiçekleri kapılıp rüzgâra savrulurken, sevdayı ellerime boşaltasın, arzusunda kalıyorum. Ölsen diyorum, birkaç kez ölsen.
Susturuyorum deli divane kitapları. Hikâyeler ölüyor içimde.
İsmini çıkarıyorum sayfalardan. Ezberlerden söküp zulamın en derinlerine atıyorum, seni ünlem işaretlerinin önüne koyan tüm nidaları. Çağrısız kalıyorsun, sabahları ışık süzülmelerinde şeffaflaştığın kadar beliriyorsun hayal denizimin yakamoz tarlasında. Ay büyüyor, sen dalgaların koynunda kıyılara ulaşamadan yok oluyorsun, acı çekiyorum elbet ama ölsen diyorum yinede. Daha çok ölsen.
Sabırsızlığımın hangi dilde tarifini yapsam, zamansızlık doğuyor. Hapis kalıyorsun sonsuzlukta. Gelsem diyorum yanına, ezelsizliğin ruhumu kelepçeliyor. Kırılmak için daha çok nedeni oluyor, direnişimin.
Kapılarını sürgülediğinde üzerime, kaldığın hücrenin duvarların şenliğinde avunuyorsun.
Tüm renklerin ışıksızlığı siyahtır, kaçışı beyaz. İnce çizgi buna denir. Üzerime alıp tüm silahlarımı o çizgide sana ulaşmak gibi derin düşüncelerimi zaferin askeri olup haykırmak cesaret mi?
Tüm sorularıma giz cevapların olmalı, bir batığın kasvetinde kalmalıyım.
Avare kalmış adamlık, süzülen korun sıcaklığında, son kez aşk yudumlarken. Ortak bir sonun manşetlere düşmüş fotoğraflarında yerimizi almalıyız. Adım adınla bir tutam mutluluğun içinde sabit. Sen kaçışı, renklerin, ben ışıksızlığı.
Yaşadıklarımı yaşamış anlardı, en iyi seni en kötü bende.