3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2597
Okunma

KÖRLER SAĞIRLAR, BİRBİRİNİ AĞIRLAR…
Bir gün akşam saatlerinde İstanbul Aksaray’da Eskişehir Öğrenci Yurdunda birlikte kaldığımız Cerrahpaşa Tıp’ta okuyan amcamın oğlu Kürşad ile eski kurban bayramlarından, babamın, Tuncer Ağabeyimin bize sobada maşa üzerinde yaptığı etlerden söz etmeye başladık. Konuştukça yutkunduk, yutkundukça konuştuk. Ne zaman giyindik? Ne zaman aşağıya Aksaray’a indik bilmiyoruz. Bir kasaptan bir kilo kuşbaşı et aldık. Kasap;
- Oh! Beee.. Bu gün ilk kez bir kilo et satıyorum. 100 gram, 150 gram cinnet geldi. Dedi,
Biz de hep 100-150 gram et alıyorduk, hiçbir zaman kasabın
penceresinden nasıl göründüğümüzü düşünmemiştik. Bir an önce yurda dönüp eti pişirmek arzusundayız. Kasabı yakınmalarıyla baş başa bırakarak yurda döndük. Mutfağa çıkıp eti kavurdum. Öğrencilik tarihimizde ilk defa iki kişi bir kilo kavurma yiyorduk. Paraya kıymıştık.
-Oh! Len amca oğlu, “Kurban bayramı gibi oldu, duravardı…”
Dedim. Gülüştük. Bizim köyde böyle denilirdi. Güldük, yıllarca bunu anımsadık.
Kurban bayramı çok aksi rast gelmişti. Hemen dönüşünde önemli sınavlarım vardı. Evi arayıp kurban bayramında ders çalışmam gerektiğini gidemeyeceğimi bildirdim. Hiçbir kurban bayramını evden ayrı geçirmemiştim. Kurban bayramları bir şölen olur, tüm sülale bir araya gelirdi…
Amcamın oğlu da yoktu, 300 civarında öğrenci barınan yurtta bayramda 50-100 kişi ancak vardı. O gün kurban bayramının birinci günüydü. Ders çalışmak için kalmıştım. Ancak öyle zamanda insanın iştahı, gözü açılıyor kendini kapıdan, gözü yoldan alıkoyamıyor.
Bizim odamız 4. katta, 406 numaralı oda idi. 106, 206…606’ ya kadar olan sonu 6 ile biten odalar köşede, güney ve doğu cepheli odalardı. Her iki yöne de penceremiz vardı. Doğu cepheli pencere yurt giriş kapısı üzerine bakıyor, güney cephemiz Yenikapı üzerinden Marmarayı kucaklıyordu. Yenikapı açıkları geceleyecek gemiler için park yeriydi. Geceleri ışıl ışıl ışıkları yanar, uzaktan görünen ışıkları bizi değişik hayal dünyalarına götürürdü.
Ders çalışmak için kalmıştım ancak bütün gün dördüncü kattaki yurt odasının penceresinden sokağı izledim. Büyükbaş hayvanların kurban edilmesi ve paylaşılması görülmeye değerdi. Binbir güçlükle koca hayvanları sokağa yıkıyorlar, on onbeş kişi hayvanın üzerine çöküyor, kasap bir hamlede hayvanın boğazını kesiyordu. Sonra beş altı kişi ellerinde birer bıçak hayvanın derisini yüzüyor, büyük baş hayvanların iri kemikleri sokak ortasında baltalarla vurula vurula parçalanıyordu. Bir ağaca asıyorlar parçalama işinin kalan kısmı asılan ağaçlarda devam ediyordu.
Kurban etinin bir kısmının da kesemeyenlere ihtiyacı olanlara verilmesi dini bir zorunluluk olduğundan yurtta kalan arkadaşlarla yurda gelecek eti düşünüp söyleşimizi et üzerine yoğunlaştırıyorduk.
Tuhaf bir benzeyiş yaşamıştım, yıllar önce Konya’da da bize gereksinimi olan bekar öğrencilere “AŞURE” verilmediği gibi, İstanbul’da da kurban bayramında yurda et gelmiyordu. Konya’da herkesin birbirine aşure gönderdiği gibi İstanbul’da da kurban kesenler birbirine et gönderiyordu. “Körler sağırlar birbirini ağırlıyordu.” “Kimse kimseye boş dönecek tabağı göndermiyordu.”
Yurda gelecek tabaklarının başka bir ikramla karşılık bulup, yine dolu olarak geri dönme olanağı yoktu…
Akşam saatlerine doğru, umudumuzla birlikte gönlümüz de kırılmıştı… Oysa mahalleden ne çok tanıdığımız vardı. Yurtta her alanda uzmanlar olduğu için hemen hemen her komşunun kendilerinin olmasa çocuklarının ödev, tercüme, tasarım, sağlık vs. gibi bir sorunu yurt öğrencileri tarafından çözülmekteydi.
Akşam olmuştu, kantinde oturan birkaç kanaat önderi ile birlikte oturup, para toplamaya ertesi sabahtan kurban alıp kesmeye ve arkadaşlarımıza ikram etmeye karar verdik. Hemen anons edildi. Bir kumbara konuldu. Yurtta kalan arkadaşlar bulanabilecekleri katkıda bulundular. Toplanan para ile iki tane koç alınmış, kurban edilmişti. Pirinç alınmış, kantincimiz pilavı ve etleri pişirtmişti. İkinci bayram günü tüm yurtta kalan öğrenciler, kumbaraya katılsın katılmasın davet edilerek kantinde toplandık. Bayramlaştık.
Mahalleye inat bayram yemeğimizi birlikte yedik.