2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2697
Okunma

Sıcak bir Temmuz günü… Servisten inip eve doğru gitmek üzere köprünün merdivenlerini tırmanmaya başlıyorum. Sırtımda ceketim. Yürüdükçe daha da terliyorum. Biliyorum, ceketi sırtımdan çıkarmadığım için sıkıntım. Bir an çıkarıp çıkarmamakta kararsız kalıyorum. Ve öyle devam ediyorum yola…
Eve varıyorum. Güzel bir duş ve beraberinde getirdiği serinlik duygusu… Kendime geldikten sonra düşünüyorum ceketi onca ıstıraba rağmen neden çıkarmadığımı. Galiba elimde taşımaya üşendim. Fazlalık yapacaktı elimde. Rahatsızlık verse de fazlalığımı sırtımda taşıdığımı görüyorum.
Bu sadece kişisel bir sorun değil sanırım. Hepimiz böyleyiz. Bize fazla gelen, kurtulmamız gereken ne kadar fazlalıklarımız varsa sırtımızda taşımaya, katlanmaya ve bazen de abartarak baş tacı etmeye devam etmiyor muyuz? Acı veren sevgiliyi çıkarıp atamıyoruz mesela hayatımızdan. Alışkanlık, yaşanmışlık, kalan son sevgi kırıntıları adına. Canımızı ne kadar yaksa da onu düşünmeyi bırakamıyoruz, kendimize işkence edercesine düşünmeye, düşünce dünyamızın bir köşesinde yaşatmaya devam ediyoruz. Ya da artık bize zararının dokunduğunu düşündüğümüz en yakın dostu, arkadaşı…
Peki neden? Ruhumuza fazla gelen, ağır gelen hissiyatları neden atamıyoruz üzerimizden? Değişime hazır olmamak mı, melankoli mi, ya da başka bir şey mi, cevabını bulamadım.