5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1449
Okunma

“…Sivas Kongresi’nin yapıldığı ve Amerikan Mandası fikrinin yoğun olarak tartışıldığı ortamda, Amerikalılar Harbord isminde bir Generali Anadolu’ya incelemeler yapmak üzere göndermişlerdi. Anadolu’daki direnişi engellemek ve manda fikrinin yaygınlaşmasını! sağlamak için gelen Harbord, 22 Eylül 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile de görüştü. Mustafa Kemal Paşaya Anadolu’nun ekonomik ve siyası yapısı itibariyle iyice tükenmiş olduğunu, ve bu şartlarda güçlü devletlere karşı konulmasının imkansız olduğunu uzun uzadıya anlatarak, bu nedenlerden ötürü mandater yönetim şeklinin kabul edilmesinin Türkler için en makul yol olduğunu anlattı. Harbord konuşmasının bir yerinde şunları söylemişti:
-Paşam! Bana bu vazife verildiği zaman Türk tarihini okudum. Gördüm ki büyük kumandanlar yetiştirmiş, büyük ordular kurmuşsunuz. Bunu yapan bir milletin de mutlaka bir medeniyet sahibi olması gerekir. Bunu takdir ederim. Fakat bugünkü durumunuza bakalım. Siz birinci cihan savaşında, başta Almanya olmak üzere dört büyük müttefik iken, dört yıl savaştınız. Ve sonunda mağlup oldunuz. Dört müttefikin bir arada yapamadığını, bu vaziyetinizle tek başınıza yapmayı nasıl düşünebiliyorsunuz? Fertlerin zaman zaman intihar ettiğini gördük. Şimdi de bir milletin intiharına mı sahip olacağız? Şanlı milletinizi ölümden ancak manda idaresini kabul etmenizle kurtarabilirsiniz.”
General Harbord’un bu sözleri üzerine büyük bir heyecanla ayağa kalkan Mustafa Kemal Paşa şu cevabı vermişti:
- “Biz emperyalistlerin eline düşen bir kuş gibi yavaş yavaş ve sefil bir ölüme mahkum olmaktansa, babalarımızın oğulları olmak sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ederiz. Ve yine şunu da iyi bilmenizi isterim ki, bir millet maddi ve manevi bütün gücünü ortaya koyar, savaşır, didinir, sonunda muvaffak olamazsa, o millet zaten ölmüştür. Fakat ben şuna inanıyorum ki, Türk Milleti mutlaka muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa bu sözleri söylerken, avucunun içinde pençeye düşen bir kuş işareti yapıyordu. General Harbord ise şaşkınlık içindeydi.
- "Pekala! Bu kadar büyük bir işe girişiyorsunuz. Paranız var mı? Bütçeniz nerede ve nedir? Bu parasızlıkla ve imkansızlıklarla işe girişmek memleketi feci bir akıbete sürüklemek değil midir? Bu sorumluluğu nasıl üzerinize alabiliyorsunuz?"
General Harbord’un bu soruları karşısında Mustafa Kemal Paşa o derece sinirli bir hal almıştı ki; elinde oynamakta olduğu teşbihi kuvvetle çekmiş, ip kopmuş ve tespih taneleri dağılmıştı. Eğilip, o teşbih tanelerinden bir kaçını toplayarak ipe dizdi ve sözlerine şöyle devam etti:
- “Görüyorsunuz General! İp kopmuş ve taneler dağılmıştır. İşte ben şimdi yaptığım gibi, o taneleri birer birer toplayacağım.İşte görüyorsunuz general; o zaten dağılmış. Öldürürsem ben öldürürüm. Yabancılar elinde öleceğine, Türk Milleti kendi öz evladının elinde can versin. Fakat ben onu öldürmem. Toplayacağım; o dağılanı yeniden bir araya getireceğim!”
Atatürk’ün o derece heyecanlı, inançlı ve kararlı olduğunu gören Harbord Mustafa Kemal Paşanın yanından ayrılırken, şu sözleri mırıldanmıştı:
- “Biz de olsak, onun yaptığını yapardık.”
Bu ülke karşılıklı güven üzerine kuruldu…Atası milletine , milleti de Atasına güvendi…Güvenin olduğu yerde sevgi daima vardır.Senelerde geçse düşüncelerde değişse hayat bir değişim içine girse kuvvetli atılmış sevgi temelleri zamana karşı daha da güçlenir.
Türk milleti sömürge devletlerinin boyunduruğu altında tespih tanesi gibi dağılmışken o Türk milletinin önce güveniyle ve sevgisiyle gönlünü fethetti. Türkiye Cumhuriyeti güven ,sevgi,saygı ,kardeşlik,birlik beraberlik ve manevi duygular üzerine kuruldu.
Ben, gururla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım diyebiliyorsam bu bana Atalarımın verdiği güvendendir.
Ben, gururla Türkiye Cumhuriyeti bayramını her şeye rağmen kutlayıp anıyorsam Atalarıma olan sevgimden ve vefa borcumdandır.
Ben Her 10 Kasımda Atamı yaşadığım sürece hasta dahi olsam saygı duruşunda bulunup her günden daha fazla anarak Atamın fotoğraflarını her yere donatıyorsam ve Allahım’a şanslı olduğum için şükür ediyor rahatça dualar ediyorsam bu önce Allahım’a sonra Atatürk’e sevgimden ve mine tarlığımdandır.
Ben, Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlı bir şekilde,inançla, özenle,büyük dikkatle gönül ve göz nuruyla toplamış olduğu, Türkiye Cumhuriyetinin tespih tanelerinden sadece biri gibi gözüke bilirim.
Ruhum onur,güven,inanç ,duygusuyla ve doğa,insan,vatan,bayrak sevgisiyle işlendi.O yüzden Bir tespih tanesi olarak bütün dünya ya bedel olabilirim…
Dilek AKINCILAR