4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1033
Okunma

Caddelerde, sokaklarda, evlerin bahçelerinde her yerde her ortamda mee mee seslerini duymaya alışmıştık. Neticede Kurban bayramı yaklaşıyordu. Lakin iki mahal vardı ki orada olmamalıydı bu ses fakat oldu.
Önce camide duydum bu sesi. Aslında tam olarak mee değilidi. Daha bas, hatta bariton bir sesti ve tam olarak mooo mooo şeklinde çıkıyordu. Tam da Cuma namazının birinci secdesinde duymuştuk sesi. Belli ki sahibinden kaçan bir tosun ’Belki bu kutsal mekanda bana dokunmazlar’ düşüncesiyle dalmıştı camiye. Nereden bilsin garibim daha bir iki dakika önce imamın ’hangi hayvan kurban edilebilir’ konulu bir vaaz verdiğini. Kurban etinin nasıl taksim edilmesi gerektiğini anlattığını.
Bizler cami cemaatı olarak namazı bozup bozmama arasında kararsızız tabii ki. Bozsan günah; bozmasan en nazik yerine boynuzu yeme ihtimali var. Kulağımız ve gözümüz imamda. İmam devam edince biz de devam ettik. Zaten kaçak kurbanlık
ları yakalama timi anında yakaladı tosunu. ( Belki de koca bir boğa göremedik ). Farzı bitirir bitirmez imam seslendi ’ Muhterem cemaat o yüksek sesle gülenler ve konuşanların namazları bozuldu. Öğle namazının farzına niyetlenerek namazı tekrar etsinler ’ ’ ah ulan inek oğlu tosun ah ’ diyerek öğle namazının farzına niyetlendim.
Kurban bayramına iki gün kalmıştı. Yirmi bin nüfusuna rağmen benim zamanımda ( 1996-2004 Yılları arası ) Otuz yedi tane camisi olan Afyon İli Sandıklı ilçesinde Okulumuza ( İmam-Hatip Lisesi ) en yakın camide Cuma’yı eda etikten sonra görev mahallimize intikal eyledik bir kaç arkadaş. Öğleden sonraki derslerimizin başlamasına yarım saat kadar vardı daha. Yapılacak en iyi şey Müdür Yardımcısı Kemal ve İbrahim Beylerin birlikte kullandıkları idareci odasına gidip onlarla muhabbet etmekti. Bazen çok güzel muhabbetler oluyordu çünkü. Selam -aleyküm selam der demez koridorda bir ’meee’ sesi... Hani alt katta olsa ’okula kurbanlık kaçtı’ diyeceğim de biz üçüncü kattayız. Taa burada meee sesinin ne işi var? Hem normal olarak okul bahçesine bile giremez öyle koyun - keçi cinsinden bir hayvan. Kapıda nöbetçi öğretmen var, nöbetçi öğrenci ler var. Bahçede bir sürü öğrenci var. Hal böyleyken taa üçüncü katta koyunun işi ne. Hep birlikte koridora çıktık ki ne görelim:
Okulumuzdan daha yeni mezun olmuş olan Çoban namıyla maruf Hasan ( ismi belki de bu değildi ama ben öyle hatırlıyorum ) Kucağında besili bir koyun kan ter içinde koridorda ve okulun neredeyse tüm öğrencileri de onun arkasında.
Hasan, Müdür yardımcısı Kemal Bey’e hitaben:
- Hocam.. Dediğiniz koyunu getirdim.
- Hangi dediğim koyunu?
- Hani söylemiştiniz ya bir koyuna halladeriz diye işte onu.
Kemal Bey’in rengi benzi attı.
- Ulan benim salak evladım. Ben sana şaka yapmıştım. Sen ciddiye mi aldın yoksa. Al koyununu doooğru köyüne.
- Hocam valla ben şaka maka anlamam. Sözümde durdum aldım getirdim koyunu. Getirene kadar, buraya çıkarana kadar anam ağladı zaten. Valla kafamı kessen geri götüremem.
- Oğlum al şu koyununu bunca yıldan sonra başımı belaya sokma.
Hasan koyunu yere bıraktı. Ve kaçmaya başladı. Kaçarken de
- Ben getirdim hocam. Sen gayrı ne yaparsan yap.
Kemal Bey diğer öğrencilere Hasan’ı yakalattı ama Hasan mümkünü yok koyunu geri götürmeyecek belli oldu. Sonunda Kemal Bey.
- Bak Hasan bu koyunu bir şartla kabul ederim. Bunu mutfağa götürüp aşçıya teslim edeceksin ( Okul yatılı ve pansiyonlu bir okuldu o zamanlar . Yemekler okulun mutfağında hazırlanıyordu. ) Yarın öğle yemeğinde bu koyun sofrada olacak. Artık kebap mı yapar aşçı, haşlama mı ona kalmış. Sen de tüm arkadaşlarına helal edeceksin bunu. Aksi tekdirde kesinlikle kabul etmem.
Hasanın da aklına yattı bu formül ve koyun aşçıya teslim edildi.
Tekrar idareci odasına girdik. Sordum Kemal Bey’e ’ Hocam nedir bu işin aslı ’
Kemal bey başladı anlatmaya: Bu efendi ( Çocuklara efendi derdi hep ) Benim dersten, yani Felsefeden ikmale kalmıştı. Bana geldi . ’Hocam ben bu Felsefeye çalışıyorum çalışıyorum bir türlü kafam almıyor. Bu dersten sınıf geçmek için ne yapmalıyım?’ diye sordu. Ben de ’ Bir sürü koyununuz var bir tanesini getirisen hallederiz’ dedim şakadan. Sonra da çalışması için bazı konular verip ’bunlara iyi çalış ’ dedim ve giderken de ’ koyun konusu şakaydı sakın ciddiye alma ’ dedim. Kerata verdiğim konulara çalışmış. Sınavı atlattı. Lakin koyun konusunu atlamamış. Kısacası sınıf geçmesine karşılık rüşvet olarak getirmiş koyunu. 25 yıllık öğretmenim her gün yeni bir şey öğreniyorum. Bu gün de öğrendim ki öğrenci milletiyle şaka edilmezmiş. Maazallah adamın adı rüşvetçi hocaya çıkabilir ufak bir şaka yüzünden.
Kemal Bey çok haklıydı. Bazen şaka olsun diye ağzınızdan çıkan bir söz ileride başınıza büyük sıkıntılar açabilirdi.
Madem ki konu tosundan, koyundan bu noktaya geldi. Bir başka anıyla noktalıyalım .
Tarih dersindeyiz. Konu İstanbul’un Fethi. Ben tam gaz gidiyorum. ’ Çocuklar Fatih Sultan Mehmet Osmanlının demir yumruğunu köhne Bizans’ın tepesine öyle bir indirdi ki Bizans bir daha belini doğrultasmayacak şekilde Tarihin tozlu sayfalarına gömüldü ’ Tam o anda baktım bir öğrenci yanındakini rahatsız ediyor.
- Kalk bakalım. Sen niçin dersi dinlemiyorsun?
- Dinliyorum hocam. Hem de can kulağıyla dinliyorum.
- Yaaa demek öyle. O zaman ben ne anlatıyordum tekrar et bakalım.
- Fatih Sultan Mehmet, Bizans imparatorunun suratına yumruğu goduğu gibi onu iki seksen toz duman içinde yere yuvarlamış. Onu anlatıyordunuz.
Anladım ki öğrenci milletiyle mecazlı da konuşmayacaksın. Ne anlatmak istiyorsan direkt anlatacaksın.
Hay Allah ! Kurban muhabbetinden nereye geldim. Neyse bu gün bayram okuyanlar affeder sanırım.
Bütün Ümmet-i Muhammed’in Kurban Bayramını Can-ı gönülden kutluyorum. Herkese huzurlu ve mutlu bir bayram diliyorum. Bu bayramın ve ve bundan sonraki tüm bayramlarımızın bütün insanlık alemi için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.
Sizleri çok seviyorum Edebiyat Defteri arkadaşlarım. İyi ki varsınız. Hepiniz Allah’a emanet olun.