14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2289
Okunma

Sevgili Mikael
Son mektubunu bugün aldım. Seninle son görüşmemizi gayet iyi hatırlıyorum. Son olduğunu sezdiğimden olsa gerek, hafızama capcanlı bir anı olarak kazınmış gibi. Beni en son gördüğünde her şey olması gerekenden daha berbat ve hayatın ritmine ayak uydurmakta zorlanan adımlarım birbirine dolanmakla meşguldü. Aşk’ı düşünemeyecek kadar yorgunum. Aşk bebek gibidir. Ona ilgi göstermeni bekler. Benim zamanımı heba ettiğim milyon tane lüzumsuzluğun arasında, aşk incitilemeyecek kadar kutsal ve korunmaya muhtaç kalıyor. Ne seni, ne de aşk’ı incitmek veya üzmek istemiyorum. Ben artık beklemiyorum. Hayatın savurduğu yönler doğrultusunda, bir kuzeye, bir güneye uçuşmaktan başka yaptığım bir şey yok. Kurumuş bir yaprak gibiyim. Eylül’den bu zamana dek geçen sürede, hiç yol alamadığımı sanıyorken Kasım da geldi. Ve benim tek yaptığım dönüşsüz biletler alıp bilmediğim ülkeleri keşfe çıkmak..
Beni bu kadar çok düşünüyor olman, içimde huzursuzluğa neden oldu. Ben sahiplenilmeye alışkın değilim. Özgürlük bu kahrolası hayatta önemsediğim tek şey. Sevgin, tüm uzaklığımıza rağmen bana güç veriyor. Ama özlenilmek için bile bundan daha fazlasına ihtiyacım var. Lütfen elinden geliyorsa bunu yapma. Çünkü böyle yaparak her şeyi çıkmaza sürüklüyorsun. O çiçeği de bir an evvel yok et. Bana kalırsa artık seni gülümsetmekten çok sana acı vermeye başlamış varlığı. Bir gün belki yenisini alırız. Bilemiyorum, söz bile veremiyorum. Geleceğime, oralara yeniden döneceğime dair hiçbir fikrim bile yok.
Dalgınlıklarından bahsetmişsin. Adı ne emin değilim ama bu kadar hızlı yaşadığım bir hayatta, ben bile bazen bu durumdan sebepleniyorum. Senin aksine, sürekli gereksiz telaşlarla geçiyor günlerim. Uzakta olsam da her zaman yanında olacağımı söylerken, bu konuda samimiydim. Görüyorsun işte, ikimizin birbirimizden haber alması için yan yana olmanın çok da önemi yok. Mühim olan bana kalırsa, birbirimizi hala anlayabiliyor olmamız. Beni bu hayatta senden daha iyi dinleyen kimse olmadı. Anlaşılmak kaygısını senin yanında hiç hissetmedim. Sırtımı yaslayabileceğim en hakiki insandın sen. Ama bazen yetmiyor! Gitmek gerekiyorsa en iyi ikili olmak bile yetersiz kalıyor. Daha fazlasını bekliyor olmanı anlayabiliyorum. Ama elimden daha iyisi gelmiyor. Lütfen gereksiz yere kendini üzme. Günler su gibi akıp gidiyor ve kaybettiğin hiçbir anın dönüşü yok. Benim yüzümden boş yere akıp gitmesine izin verme.
O bahsettiğin kadınla adamın söylediklerine bakılırsa, bence de aşık olmalılar birbirlerine. Ama sen de görüyorsun ki bu hiçbir şeyi değiştirmediği gibi, hiçbir acıyı da ertelemiyor. Aşk yalnızca acı veriyor onlara. Kim acı çekeceğini bile bile böyle bir şeyi yaşamak ister ki! Belki de bunun için uzak duruyorlar birbirlerinden. Tek sorun aşk değil.
Bunları defalarca konuştuk. Biz gereksiz yere mutsuz ediyorduk birbirimizi. Sen hep iyimserdin, görmek istemiyordun sevgimizin çekilmez olduğu ve sıradışı sandığın sıradan zamanlarını. Unutkandın. İyi olanları saklıyor, kötü anılarımızın üzerine hemen bir sünger çekiyordun. Ama ben senin kadar sevecen bakamadım hiçbir zaman. Aksine olan biten ne kadar olumsuz şey varsa hep gözüme battı. Ben aşk konusunda sakarım. Kırıp dökmekten başka işe yaramıyorum. Beceriksizim ben! Belki de olması gereken buydu. Belki de birimizin tarafsız ve objektif bakabilmesi gerekiyordu...
Zamanında yapamadığım için pişman olduğum çok şey oldu. Keza, yapıp da pişman olduklarımın yükü bindi bir de omuzlarıma. Birinde ortada olmayan şeyler için, acabalarımın altında ezildim. Diğerinde dahil olduğum için, keşkelerim beni yiyip bitirdi. Her ikisinde de pişmanlıklarım diz boyu çamurun bataklığına doğru çekti beni. İkisi de rezildi. Ben artık pişman olmak istemiyorum. Ne yaptıklarım için, ne yapamadıklarım adına. Bağışlanmak değil, bağışlanmayı bekleyeceğim şeyler yapmak istemiyorum. Doğru bir yolda, emin adımlarla yürümek istiyorum sadece.
Nasırlı yaralarına dokunmak, senin canını varlığımla acıtmak en son dilediğim şey bile değildi. Belki de bunun için uzaklaştım. Belki sırf hani o kirpi hikayesindeki gibi; ’Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmek’ için gitmeyi yeğledim.
Zaman arayışı dediğin şey, aslında geçen ömrümüzde puslu aynalarımızın bize yeniden yansıttığı aksimizden başkası değil. Mutlu olmak için çabalamayı bıraktım. Görüyorum ki ne kadar üzerine gidersen, mutluluk her zaman o kadar ırağına düşüyor. Ulaşılmaz bir dağ gibi dikiliyor önüne. Zirveyi sınayacak kadar derman yok dizlerimde. Bundan sebep, mutluluk denilen hissi, hayat gibi kendi haline bıraktım. Her şey olması gereken sadelikte sürüyor.
Vivaldi iyidir, huzur verir. Beethoven dinle ara sıra. Mozart seni üzüyorsa ondan da uzak dur. Müziği ne kadar sevdiğini biliyorum. Bir gün belki yeniden çello çalarım sana.. Kim bilir..
Sevgimle..
-gelecekbirzaman-
Lizbeht
fulya/ekim2011