28
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3154
Okunma


Ölümü ne kadar seviyoruz?
Ve ya O"nu ne kadar tanıyoruz?
Hayatımızın kaçıncı katında saklıyoruz bu gerçeği/mizi? "Her canlı ölümü tadacaktır" diye buyuruyor yüce Mevla mız. Bbiz insanoğlu olarak bunun ne kadar farkındayız?
"Azrail" ismini duyunca korku mu yoksa mutluluk mu hissediyoruz içimizde. Korkuysa eğer neden korkuyoruz? Hissettiğimiz mutluluk ise şayet, o zaman ölüm ile ne kadar barışığız yaşamımızda. "Üç günlük dünya" diye ifade ettiğimiz bu bekleme salonunda, sayısız küskünlükler yaşayıp,sayısızca kırıyor ve kırılıyoruz birbirimize. Oysa hepsi boş aslında. Hepsi bir aldanmadan ibaret sadece.
Dün boğaz boğaza kavga ettiğimiz bir insanın yarın ölüm haberini almış olsak, içimizde bir burukluk hissederiz ve merhametimiz ağlamaya başlar sonra. "Keşke"deriz..."Keşke onu incitmemiş olsaydım" diye sızlanıp vicdan sancısı çekeriz belkide.. Ama boşunadır bu telaş çünkü, giden çoktan gitmiştir bile.
Ne el yetişir, ne bir ses ulaşır o sessiz vatana. Hz Peygamber sav. "kabirleri sık sık ziyaret edin ve oradan bir ibret alın kendinize "diye tavsiyede bulunuyor biz ümmetine. Yeri gelince de bizler, "canımız sana kurban olsun" deriz. Ama onun tek bir sözüne olsun itaat edi, hayatımızda yaşamayız nedense.
Sevdik der incitiriz. Sevdik der kırarız. Sev dik der ayrılır,sevdik der koparız,koparılırız. Sevdik der parçalar,sevdik der böler ve sevdik der en nihayet öldürür, öldürülürüz. Bazen fiil, bazen de ruhen bu cinayeti işleriz hiç çekinmeden. Sonuç olarak nasıl işlendiği çokta önem arz etmiyor aslında. Ya ruhen öldürüp dünyasını cehenneme çeviriyoruz ve ya onu, bedenen öldürüp soğuk toprağın bağrına uğurluyoruz.
Bu kadar basit mi peki?
Bir insanın bir insanı öldürmesi hangi mazereti geçerli kılar ki. Öç almak mı? Kaybetme korkusu mu? Ayrılık acısı mı? Bunun gibi daha bir çok neden sayabiliriz. Bu vahşet kabul görür mü?
"Öç almak tanrıya özgüdür" diyor Tolstoy. Oysa Rabbimiz cani olan bir insana dahi yaşamak hakkı sunup onun cezasını mahşere kadar erteliyor değil mi? Evet, insan her cinayetinde bir öç alıp şizofren aklını temize çekiyor kendince... Namus diyor özlem diyor Aşk diyor vs.
Bu nasıl bir sevgidir ki bunu idrak edebilmek, akla zarar ve kalbe ziyan bir çile büyütür içimizde. Son günlerde iyice artan kadın cinayetleri toplumda derin bir cinnetin sinsice gezdiğinin açık belirtisidir.
Ölen ister kadın ister erkek olsun bütün insanlık her ölen insan ile beraber ölmektedir ne yazık ki. Cinayetlerin çoğunlukla aşk ve kıskançlık yüzünden işlendiği ifade ediliyor. Oysa insan sevdiğine kıyar mı?
Rüzgar değse tenine,saçının bir teline canı yanmalı değil mi insanın. Açsa eğer boğazından yemek geçmemeli, susuzsa oda onunla kavrulmalı değil mi? Gözü yoksa göz, eli yoksa el, ayağı yoksa ayak olmalı insan sevdiğine. Bedenin de iki olan her uzvun birini bağışlamalı değil mi sevdiği uğruna. Yaşatmak için sevmeli insan öldürmek için değil. Bu bir insan olur hayvan olur veya her hangi bir bitki... Ne önemi var ki, önemli olan sevgiyi sunabilmek verebilmek değil mi?
Bir yaz mevsimiydi. Arkadaşlarla evimizin bahçesinde derin bir muhabbete dalmış ve aynı zamanda ağaçlarda yetişmiş olan meyvelerden yiyorduk. Ağustos ayı ve bunaltıcı bir sıcak vardı. Uzun bir sohbetin ardından dağınıklığı toparlamaya koyulduk. Vakit akşamdı. Kızlardan biri masanın üzerindeki meyve tabağını alıp, öylece buzdolabına koymuş. Zaman epey ilerlemişti. Namazı mı kılıp hemen uyudum sonra.
Sabah uyanınca kahvaltıyı ben hazırlamak istedim. Buzdolabının kapısına dokundum. Kapıyı açar açmaz ikinci rafın sağ köşesinde tam bir avuç simsiyah küçük bir tepecikti ilk gözüme çarpan. Kendi kendime "bu siyah toprağın burada ne işi var?"diye aklımdan hayretle geçirirken, biraz daha dikkat kesilip yakından baktım ki bunlar bir avuç karınca topluluğuymuş meğer.
İnanılmaz bir telaş ile ne yapacağımı bilemedim o an. Sonra kıpırdamayan hallerini görünce, gözlerim doldu ve ağlamaya başladım. Hızla buzdolabının kapısını kapatıp mutfak duvarının dibine yığıldım öylece. Dün bizim meyve yediğimiz tabağın içinde o dolaba koyuldukları için karıncalar, soğuktan ölmüşler diye düşündüm. İnanılmaz bir acı hissettim ruhumda ve kalbimde. Onlar bizim sevinçli anımızda çalışıp çabalarken, şimdi buz dolabın da bir avuç ölü halini almışlardı.
Sonra kalktım ve yeniden dolabın kapağını açtım. Bütün bir avuç karıncayı tek, tek incitmemeye çalışarak avucumun içine aldım. Uzun bir zaman oturduğum halının üzerinde onları seyrettim. Ve bir yandan da ağladım karıncalara.
Kendi kendime de diyorum içimden tabi,"birileri bu halimi görse bu kesin aklını yitirdi" derler bana diye. "Hayvanlar yaşasın da tek, bırak bana akılsız desin herkes" diye de kendi söylemi mi kendim yanıtlıyordum aynı zamanda.
Bunları düşünürken bir an avucumda bir kıpırtı hissettim. Karıncanın biri kıpırdıyordu şimdi elimde. Elimin sıcaklığı onu canlandırmıştı. O anki sevincimi kelimelere döküp ifade edebilmem mümkün değil. Öyle büyük bir sevinçle bahçeye fırladım ve güneşe tuttum ki avucumu, tüm canlıları kurtarmış gibi çoşkuluydu içim.
On,on beş dakika kadar bekledim .Tam bu esnada karıncalar elim ve koluma doğru sağa sola koşuşturmaya başladılar. Çalışkan olan bu ibretlik yaratıklar hemen hayata atılmışlardı ölümden döner dönmez. Yaşamak ve çalışmak adına koşturuyorlardı belliydi. Bütün karıncaları duvarın dibine bırakıp kahvaltımı huzurla yapmıştım o gün. Rabbime çok şükrettim onları öldürmediği için.
Evet...
Hayat; sevgi ve merhamet üzerine kurulmuş olan bir köprüdür. Hepimizin gideceği yer de orası. İster inançlı olalım ster inanç sız.Hiç fark etmiyor. Hepimiz ölümlüyüz nihayetinde.
Sevgi yaşatmalı. Sevgi toplamalı. Gönül yarasını sarmalı,sevgi şifa sevgi muhabbet doğurmalı. Hasta olan bir insana tedavi sürecinde ilaçtan önce,"moralini iyi tut" tavsiyesinde bulunur hekimler çoğunlukla.
Ama insan insana zulmediyorsa, gaddar ve merhametsiz ise eğer, hekim ne yapsın, ilaç ne yapsın bu hastalığa. Unutmayalim ki verdiğimiz kadar alıcıyızdır. Merhamet edersek eğer merhamet bulacağız. Sevdiğimiz kadar ve hatta misliyle daha fazlasıyla ölümsüzce sevileceğiz.
İçimden, Can Yücel"in bir şiirin de ki ifadeleri ile bitirmek geldi bu söyleşi mi..."Ben seni ölene dek seveceğim boş laf, ben seni sevdikçe ölmeyeceğim".
Ölümsüz sevgiler nasibiniz olsun inşaAllah. Yüzü ve yolu Mevla”ya dönük Aşkla,hep mutlu kalın...
Saygılar...