12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1012
Okunma
Hissediyordum !
Artık peşimizi bırakmayacaklardı ...
Sürekli adres değiştirmekten, göçebe hayatı yaşamaktan bıkıp usanmıştık...
Bu düşmanlık niyeydi ?
Bu acımasızlık nedendi ?
Kanun hep güçlünün yanında mı olmak zorundaydı ?
Bu uğurda daha kaç can verilecek, kaç aile evlatsız, ana babasız kalacaktı ?
Yaşama sevincimiz bitmişti resmen. Can havliyle oradan oraya savrulmaktan bitip tükenmiştik.
Bu dünyada yaşayacağımız iki günlük ömür bize zindan edilmişti...
Nefes almak kabusa dönüşmüştü...
"Biz neydik?"
Sorular… Cevabını alamadığımız onlarca soru, kafamın içinde dönüp adeta beynimi kemiriyordu...
Kaçmak nereye kadardı? Eninde sonunda bizi bulup öldürmeyecekler miydi?Ama can tatlıydı işte...Çocuklarının büyüdüğünü görmek...Ana baba olduklarını bilmek, torunlarını dizinde sallayıp güldürmek için maskaralıklar yapmak...Ne yazık ki bunlar bizim için birer hayalden öteye gitmiyordu.
Neden bizler de ailelerimizle birlik ve bütünlük içinde yaşayamıyorduk? Neden çoğalmamıza izin vermiyorlardı ? Her fırsatta içimizden üçünün- beşinin ağıtını yakıyorduk.
Gündüzler haramdı bize.
Işık haram !
Güneş haram !
Düşmanlarımızdan kaçtığımız için hasret kalmıştık.
Gün ışığına çıkmasak bile, kendi gölgemizden korkar olmuştuk.
Bizimki kara bir alın yazısıydı. En başından böyle yazılmıştı.Değiştirmenin ise mümkünü yoktu.
Gördükleri ilk yerde dar ağacına asmayı beklemeden linç girişiminde bulunmak için var güçleriyle saldırıyorlardı...Bunu hak edecek ne yapmıştık ? Kime zarar vermiştik ? Kimin tavuğuna kışt demiştik ? Etliye etli, sütlüye sütlü dememiştik. Bu kin bu düşmanlık niyeydi...
Anlamıyor, anlamıyorduk...
Daha nereye kadar sürecekti ? Elimiz kolumuz bağlı böyle oturacakmıydık ?
Bizi anlayan - duyan hiç kimse yok muydu ? Yoktu demek ki...
Duyan olmuş olsaydı, şimdi en sevdiğim biricik karım, çocuklarımın anası yaşıyor olacaktı.
Ona karşı son görevimi bile yapamamıştım. Bazen kendime çok kızıyorum...Neden bu kadar korkaktım ? Doğam gereği miydi ?Genetik miydi ? Yoksa...
Bu taşındığımız ev bayağı güvenilir.Şimdilik hiç bir sorun ve tehlike arz etmiyor...Hele ki akşamdan ışıklar söndüğünde daha rahatız...Ki çocuklarımı her zaman uyarıyorum:
-"Aman evlatlarım ! Ortalık yerde çok gezinmeyin ! Ses edip insanların dikkatini çekmeyin ! Olur olmaz yaramazlıklarla komşuları rahatsız etmeyin !
Çocuk aklı işte . Daha küçük olduklarından akılları idrak etmiyor . Kanları kaynıyor. Oynamak istiyorlar haliyle.En çok oynamayı sevdikleri oyun ise saklambaç...Sırf bu yüzden başımıza bir hâl gelecek diye çok korkuyor adeta diken üzerinde duruyorum...
Ya gün gelir de bana bir şey olursa… Ya onlara bir şey olursa ben ne yaparım ? Düşüncesi bile kötü .
Bu ev şimdiye kadar yaşadığımız evlerin içinde en rahat olanı. Sakin- sessiz .Etrafta meraklı gözler yok ! Gelen yok ! Giden yok !
Akşam erkenden ışıklar kapandığı için, gece boyunca özgür hareket ediyoruz.Tabi yine de tedbiri elden bırakmamak lazım.En ufak bir tıkırtı bir gölge hissettiğimiz an, en dip köşelerde siper almalıyız...
-DİKKAT ! Biri geliyor çocuklar ! Çabuk arkama saklanın ! Yok yok yerimizi anladılar. Artık burada da huzurumuz ve rahatımız kaçtı. Bakın çocuklarım şimdi beni iyi dinleyin.Farzedin ki saklambaç oynuyoruz. Her birimiz farklı yönlere kaçarak düşmanlarımızın aklını karıştıracağız...En azından hepimizin ölmesinden ise birimiz kendimizi feda edeceğiz ... Ne yazık ki !
Neyse şimdi duygusallığa yer yok !
Canını kurtaran başının çaresine baksın...Haklarınızı helal edin yavrularım.Size babalık görevimi yalığıyla yapamadım...Hep korku içinde yaşattım…Affedin beni...Bende böyle olsun istemezdim.Ama kader, alın yazısı ne diyebilirim ki?
Elimden hiç bir şey gelmez !
Ayak sesleri etrafımızı sardı. Ellerinde silahlarıyla geliyorlar.Ben üç deyince var gücünüzle kaçın tamam mı ? Hep bir ağızdan:
-" Tamam babacığım .”
-" Hazır olun öyleyse.Bir, iki, üç. Koşun !”
On beş dakika sonra her yer kan gölüne dönmüştü. Duvarlar, yerler ceset parçalarından görünmüyordu.
Artık en sevdiği karısının yanındaydı. Birbirlerine kavuşmuşlar, hasret gideriyorlardı. Karısı ve çocuklarıyla çok mutluydu. Karısının güzel teklifine hayır diyemezdi elbette:
-Sevgilim !
-Efendim Fatma...
-Haydi gel sana hamamböceği cennetini gezdireyim...