4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1373
Okunma

Beni hiç bir yere götürmeyen, hiç bir yere çıkmayan yolun dönülemez bir noktasındayım. Ruh halim , of, kötüyüm kötürümüm! Yazmayı usandığım kırık kelimeler dilimin ucunda birikiyor. Dökmek istediğim zehir uyuyor içimde bir yerde.
Susuyorum…
Söylenmeyenler , tenden içeri sokulan bıçak misali yüreği kanatıyor.Keder zonkluyor şakağımda. Gurbet, içimdeki en gümrah ağaç. Ta ki “ben senin yanında bile hasretim sana” diyen şair anlasın beni. Mesafeler km ile değil gözyaşı ile ölçülür.
Yanyana oturduğumuz kanepe, adımladığımız kaldırım, dinlediğimiz şarkı şahit yalnızlığıma. Günlere sığmayan , taşan bir gözyaşı seli… Beklenen, sabırla… Değişeceğine inanılan… Ama… Nefret değil en müşkülü duyguların. Uğraşılması zor olanı sevgi ile sevgisizlik arası bir ruh kararsızlığı. Ara renk gibi ara bir duygu. Arafta …
Sevdim mi? Elbette…sevildim mi?
………………yeteri kadar.Ölçü kabı elimde değildi.
Bu sakin bırakılmışlık, bu yoksunluk duygusu beni güneş görmüş kardan adam gibi, damla damla, oluk oluk akıtıp eritiyor. Bitiyorum. Mücadele edecek gücüm yok . Kendimi sevdirmeyi beceremedim. Kederini, sıkıntısını varlığımla gideremedim. Sevdim ama dağıtamadım dağ başına yuvalanmış kara bulutları. Rüzgar olup baharın kokusunu, yağmur olup bereketi avuçlarına bırakmak isterdim. Ben hep yanında olmayı dilerdim. Ruhumla ruhuna değebilmeyi, sevilmeyi.
Kelimeler benim gücümdü. Şu an kelimelerimden vaz geçiyorum.Sesimi duymak istemediğin için sadece dışımdan değil , içimden de susuyorum. Kozaya dönme zamanı.
Susuyorum…
GILS SIBRAN’DAN