10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1113
Okunma

Serçelerin şen ve telaşlı sesleri, uzaklarda guruldayan kumruların nameleri, arada farklı kuşların sesini bölen, uzaklardan yankılanan araba homurtuları!
Çevremizi algılamamız kendimizi hatırladığımız yaşlarda başlıyor. Kimimiz ancak dört beş yaşlarındaki olayları hatırlarken, bazılarımız, daha öncelerini de anımsar.
Nesneleri, sesleri, çevremizi beş duyu organımızla görüp, tanıyor, konuşup dinleyerek iletişim kuruyoruz.
Doğanın seslerini dinlemek, gözlerimizi kapatıp, sadece dinlemek…
Yaşam telaşı içinde duymadığımız, daha doğrusu duyup da, ses bolluğu içinde, dikkatimizden kaçan niceleri…
Minik bir serçenin, su sesi duyduğu mutfağa, kafa tutar gibi çığlıkları:
-Hani benim içeceğim su?
Camın dışına konan su kabından suları yudumlayınca çıkardığı şükür çığlıkları…
Bir kedinin, yiyecek kavgası yaptığı diğer kediye sitemli sesi…
Gözlerimizi kapatıp, sadece duyarak algılamak çevreyi, ne kadar farklıymış!
Ardınızdan gelenin ayak tıkırtısından, bayan mı erkek mi olduğunu, konuşanın ses tonundan genç ya da yaşlı olduğunu, cadde kenarında yaklaşan arabaların uzaklık mesafelerini seslerinden ayırt etmenin güçlüğünü, hiç düşünmemişizdir.
Rabbim hiç kimseye aza noksanlığı vermesin! Görme kaybı olanların, duyu organlarının çok geliştiğini söyler dururuz.
Gözlerimi dinlendirmek adına, bir süre gözlerimi kapayıp hayatı dinliyorum.
Normalde hiç dikkatimi çekmeyen ne çok ses varmış hayatımızda!
Kuşların şen cıvıltıları, birbirlerine verdikleri konser gibi yanıtlar, derinden uzaklardan bir yerlerden gelen inşaat gürültüleri, trafiğin uzaklardan yankılanan monoton, korna sesleriyle karışık karmaşası, Marmara denizinin balıklarından nasiplenen Martıların, bazen şen bazen telaşlı çığlıkları, bir kedinin canhıraş feryadı, galiba komşulardan birinin evinden yankılanan elektrik süpürgesinin mekanik sesi, karnı acıkan bir bebeğin annesini çağıran tatlı sesi, bülbüle benzeyen tatlı nameler çıkaran bir kuş, kumruların rutin sabah guruldamaları…
Kıyıya vuran dalgaların şırıltısı, köpüren suların hışırtıyla geri çekilmesi, kumsalda yürürken kırılan deniz kabuklularının, çakılların hışırtılı yansımaları, yakınınızdan geçen bir kayığın, küreklerinin suya dalıp çıkarken çıkardığı şıpırtı, ıskarmozların küreklerin her hareketinde inler gibi gıcırdaması, denizin şıpırtılarıyla genzimize dolan, o güzelim yosun karışık iyotlu deniz kokusu…
Bakmadan yalnızca dinlemek…neleri algılamamızı sağlıyormuş.
Görürken dikkat etmediğimiz ne çok önemli ayrıntıyı kaçırıyormuşuz!
Teşekkürler Allah’ım, biz kulların şükürden aciziz! Ne çok nimetlerin var üzerimizde, en başta sağlam ve sağlıklı olmak gibi.
Görmeden yalnız işiterek anlamaya uğraşmak yaşadığımız çevreyi, insanın haliyle işitme duyusunu geliştirmesine sebep oluyormuş.
Hayatın farklı renkleri, şekilleri olduğu gibi farklı sesleri de olduğu, kısa süreliğine de olsa gözleri kapatıp, etrafı dinleyince yerleşiyor belleğimize.
Şükürler olsun Rabbim bizleri sağlıklı yarattığın için!
Engelli kardeşlerimize de daha hassas davranmamız gerektiğini bir kez daha hissettirdiğin için!