8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1527
Okunma

Anadolu çocuğuyum ama yıllarca dalga sesleriyle uyudum,
Deniz hırçınlaştığında yorganı kafama çeker, sessizce sabah olmasını beklerdim,
Ortaköy’de Kabataş Erkek Lisesi yatakhanesinde…
Okulumuz Çırağan Sarayının bir parçası olduğundan tam bir açık hava müzesiydi.Geceleri, gökyüzünü delercesine ışıklandırılmış Boğaz Köprüsü adeta yıldızlarla yarışır,bizlerde bu eşsiz gösteriyi her gece büyük bir hevesle izlerdik. Köprü bizim için özlemi, dalgalarsa hüznü ifade etse de, yinede var gücümüzle çalışırdık. Zaten ailemizin gönderdiği üç kuruş ve de devlet babanın reva gördüğü beşyüz lirayla başka bir seçeneğimiz de yoktu. İstanbul o kadar büyük ,köprü o kadar ihtişamlı,dalgalar o kadar ürkütücü,bizlerde o kadar yalnızdık ki ,üstelik parasız,hem de yatılı…,
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte etüt dersinden çıkar, kocaman muslukları olan varillerden çay alabilmek için kuyruğa girerdik. Pirinç, patates ve mercimek ağırlıklı bir menüyle beslenmemize rağmen, ilk rostoyu da burada yedik.. Ders aralarında gırgır şamata ile geçen sahil voltaları, akşam saatlerinde yerini hüzne isyanlara, olmazlara bırakırdı. Gerçi İstanbul o dönemde bu kadar acımasız değildi ama bizler onun büyüklüğü altında hep ezildiğimizi hissederdik. Bu ezikliğimizi yenmek adına: akşam etütlerinde, saatlerce özene bezene yaptığımız sahte İETT biletleriyle, bulduğumuz ilk fırsatta, onu tanımak adına sayısız çılgınlıklara imza atardık…,
Derken on iki eylül dönemiyle de burada tanıştık. Artık okulumuzu bir manga asker bekliyor, bir yanımız deniz, biryanımız Galatasaray Kız Lisesi, aramızda beş metrelik bir duvar, camlar boyalı, kapıda bekçiler, içerde nöbetçi öğretmenler, anlayacağınız tam bir mengene... Ülke sorunlarını yorumlamaya çalışmaktan, sevme ve sevilme lüksümüzün olmadığı dönemlerdi, Bizler dört bin beşyüz öğrenci, aynı gelecek kaygısıyla olsa gerek,hep birlikte hareket eder, başarıyı da birlikte yakalardık...
Günlük yazmak adına yaptığımız denemeler birçoğumuzu şiirle tanıştırdı. Ben fırsat buldukça okulun kütüphanesine gider, gurbet ve hasret duygularımı bastırmak adına önüme gelen her kitabı okumaya çalışırdım. Ne hikmetse her seferinde, o zaman sağ olan beklide bugün ki kadar popüler olmadığını sandığım, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın dizelerine takılıp kalırdım, Diğer arkadaşlarım gurbet ve hasret dizeleriyle dolup dolup, taşarken ben sevda dizelerinde gezinirdim, Çocuk yaşta hem de İstanbul’un gurbetliğinde her şeyden çok sevgiye ihtiyacım vardı, O dönemde bu eksiğimi hiçbir zaman gideremedim..
Bugün, aradan otuz yıl geçmesine rağmen,o zaman yaşamadığım ve hiçbir zaman yaşayamayacağımı sandığım duyguları,dolu dolu yaşamanın telaşındayım,Telaşındayım diyorum çünkü yeni emekleyen çocuklar kadar heyecanlı,bir o kadarda acemiyim,Zaman ne getirir bilmiyorum ama sonunda canimin yanacağını şimdiden hissediyorum,hadi hayırlısı..
Bu ilk denemem hatalarımı yazarsanız sevinirim....
KEMAL KARSLI