4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
792
Okunma
/Sarı bukleleri değdiğinde yastığına , kirpiklerinden bir kelebek havalanırdı çocuğun.Gözlerinden düşen ışıklar flulaşır , pembe teni usulca soğurdu./
Başımda bir ağrı denizi…Beynimde. Dalgalar vuruyor karşı kıyılara.Gözlerimden taştığında anlıyorum.
Bir nehre yürüdüm.Nehir yeşil ve sakin. Bulanık bir akış…Sinekler uçuşuyor. Uzaklarda kurbağa sesleri…Sazlıklar…Zehirli kurbağaları bilir misiniz? Avazları göğü tutuyor kurbağaların…Kahkahaları…Yaklaşıyor …Yaklaşıyor…
Kulaklarım uğulduyor dağdağasından… Bulanık suda balık avlanmaz ,derdi dedem.Kim av, kim avcı, söyle şimdi bana ! Kim pullu yalanlarıyla bulandırmada suyu?
Pullar…Işıltılı, cazip…Pullar gönül alıcı…Gönül çelen…Ufukta proleter bir sandal…Gözü, balık pullarının ışıltısında…Balıkçı emekçi…Emek çekiyor, kürek çekiyor, emek çekiyor, kürek çekiyor…Pulların ahenginde gözü ….
Soyunup giriyorum suya. Su dibe çekiyor. En dibe…Balıkçı kürek çekiyor. Su dibe çekiyor, balıkçı kürek çekiyor habire…
Yeşil , sakin bir su…Nefes alamadığımı hissediyorum. Memnuniyetle…Gözlerimde yosunlar…Usulca dibe çöküyorum.
Aristokrat bir inciyim.Şimdi nehrin en dibinde.Balçıkla sıvanmış kabuğunda saklanan.
Emekçi balıkçı ,
Bulma beni, e mi? Korkuyorum kurbağaların dağdağasından.Ve sözlerimden içeri ölüm sızıyor.Tatlı bir uyku gibi…Uykuluyum. Kimse uyandırmasın beni…
Hamiş: Ölüm de var gülüm, koşarım ipimi çekmeye…Gerek yok , kimse tekmelemesin taburemi…Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine……