Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
HakkınSesi
HakkınSesi

Sessizlik Çıldırışları

Yorum

Sessizlik Çıldırışları

5

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

938

Okunma

Sessizlik Çıldırışları

Sessizlik Çıldırışları






Sessiz bir çığlık attım geceye, ölüm anları ceplerimi yoklarken...-/ B.S.









Sessizliğin değişeceğine inanıyordum. Ne bileyim, belki de bir yerden ses duyulur da, bu sessizlik mazi olur diye hayal kuruyordum. Hayalinden sesler işittiğim bir sessizlik, mazi olmamak için susuyordu. Susmanın erdemini kazanmış azim şehitlerinin kanı olan medya tırpanlarında, yumuşak divanların taht sefasına düşmüş embesil cereyanlarını hisseden birkaç masum suratlı mahlukatın duvarında, adı yazıyordu benimsenmenin: ’Se quil…!’

Dante’nin yüzyıl devrimini düşünen şairin tırnakları kazıyordu eseri. Sonsuz bir çağrışıma, sonlu yaklaşımlarla dayanmanın neticesini izah ediyordu vakit. Sessizlik aslında her şeyi açıklıyordu; ama kulaklarımız illa ki sesleri duymak istiyordu.

Nihilistçe hovardalıklarda bulunan ve izmlerin ardı sıra saklanan fikirsiz etçiklerin köhne duvarlara sıçtıkları emek dengesizliğini, şarkiyat penceresinden kaçarak, adına western kanaviçesi taktığı Büyük İskender ruhlu Roma caddelerinin arkasında kalan taş kaldırımların, aşk merdivenine uzayan bölümünde kalan sessizlik de, sersem bir sırat dengesinde parmaklarımız kanatıyordu. Ne de olsa daima beklemeler aşkın kavuşma ihtimalinin köşegenlerini damla damla tüketiyordu.

Kuşların vak vak’ları bile daha güzeldi o seslerden ve sessizliği bozacak nedenini saklıyordu; ellerinde terlemiş çocukluğun, plastik top kokan sokaklarında.

Normal bir tepki vermek için susuyordu dimağ ve zekanın ortalamasını alan, ıq absürtlüğünün geleneği olan mikroişlemcili hafızalarda dolanıyordu soru işaretler.

Oysa bu sessizliğimin içerisinde öyle bir yük vardı ki, insanların bunu anlaması kolay değildi. Hafızalarımızda uyuyan tüm ulvi paradoksları zedeleyen şeytanlar olan soruları, ortalama bir dimağ ile de cevaplayabilir ve de kendimizi tatmin edebilirdik.

Ellerimize tekrardan plastik kokan topları alıp, sokak sokak arkasından koşturabilirdik. Kimse bize gelip de, ‘Neden bu sessizliği bozan isyanlarda yaşam sürüyorsun?’ diyede sualde de bulunamazdı. Çünkü soruları sormak için değil, soruların olmadığı bir hayatta yaşamak adına sorular sormaya başlamış olmalıydık.

Damla damla tükenen hayatımızın açıortaylarında en sonda varacağımız yer yine üçgenlerimizin üst tepe noktası olacaktı. Belki a demiştik ona, belki de c. Ama ne kadar farklı da olsa yapılan tanımlamalar, Ramazan aynın iftar heyecanları gibi neşeli oluyordu kendi içimizde yapıp da, korkmadan münferitiz diyebildiğimiz hovardalıklar. Çünkü kendimiz için bir şey yapamıyorduk hiçbir zaman, hiçbir zamanda O’nun için bir şey yapamadığımız gibi. Unutmamalıydık aslında bu imgelerin simgeleştirildiği akrep zehrini taşıyan inatçı benliklerimiz ardınca beklettiğimiz iğnelerinde, kendimize zarar verebileceğini. Aslında Cemil Meriç’in dediği gibi: ‘Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi!’ diyerek soruların dizilimi hakkında evvelen konuşmaya başlayabilirdik.

Nihilist bir kavramın yüzeyselliğinde, üstümüzün başımızın kan olduğu Kurban Bayramı birinci günleri gibi büyük bir kuvvet buluyorduk kendimizde, soyunmak için pörsümüş derilerimizden. Allah büyüktür deyip de, tekrardan dinin en temel yapıtaşlarına sarıldığımız an sessizliğimizin manası büyülüyordu bizleri; bizim adımıza, bizden yana.

Bu rikkatli sözlerin ardı sıra ben de, Cennet gölgesi ağaçların reyyalarının izinde sessizliğin değişebileceğine gerçekten inanabileceğime dair kanaatlar oluşmaya başlamıştı. Ve Dante gerçekten haklıydı bu sefer. O sözünü tam söylemişti aslında. Ben kısaltmıştım. ‘Kim ne derse desin, sen yoluna devam et!’ manası ile bir bütün oluyordu kemiklerimdeki mafsallar.

Hecelerin arasından bir satır daha yok olurken, denemenin en lezzetli yanında kapı zilimiz çalıyordu asitli isyanlarında. Fon müziklerinin arabi hissiyatına teveccüh göstermeyen western meraklısı türetilmiş beyinler en son zaferlerini bir daha, durmaksızın tekrarlayarak bir daha imzalıyorlardı gökteki yağmur ile beraber. Bu sessizliği bozan en güzel ses bizim sesimiz oluyordu. Oysa bu sessizlik içerisinde büyük bir yük vardı. Ben de bu yükün izafi boyutunda ülküsü hatırlanan bir davanın kan kokan noktalama işaretleri ile beraber yırtık bir pankart gibi sokak sokak üzerine basılan afiş oluyordum sayfalarda. Kimselerin umursamazlığı, kimselerin küllerini doğu yakasına göndermesine de hacet bıraktırmıyordu.

Bu sessizlik için söylenecek çok kelam vardı. Ankara’dan ötesi bombalanabilirdi mesela. Mesela akla gelebilecek en mantıklı çözüm, evet evet buydu. Bombalar ve tanklar ile milyonlarca insan öldürülebilirdi. Sessizlik içerisinde çıldırışların en mantıklı mırıldanmaları, bu üşengeç ruhların yüreğine batan dikenleri temizlemek ve de insan ayıran elleri bir sefereliğine de olsa kırmak gerekirdi. Ama söylenecek sözlerin bile etkisiz kaldığı, yıllardır okuduğum aynı gazetenin küpürleri arasından gerçek doğuşumu bulabileceğime inanaraktan, hayalimdeki kütüphaneme doğru ilk yapıtaşları olan ve de sosyalist figürlerin vişne tadı dudaklarda izm’leri yok ediverdiği gerçek hümanist hücrelerimi tanımlayabildiğim ve de memleket türkümü hissederek okuyabildiğim, insan ayırmadan saf bir sessizliğin içerisinde en güzel besteleri insan olan marşların liriksel berduştluğunda pantolunu yamalı çocuklar gibi, kırık mermerler altına sabun sürerek yokuş aşağı kaydığım günlere ait bir hayal olması adına, kendimi bu sessizlik magmalarına hapseden düşünce ufakları çemberinde sorgulamaya başlıyordum ve kendi aymazlığıma başkaldırıyordum.


Aynen şu anda sizde olduğu gibi…

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Sessizlik çıldırışları Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Sessizlik çıldırışları yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Sessizlik Çıldırışları yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Mehtap ALTAN
Mehtap ALTAN, @mehtapaltan
30.5.2011 00:41:06
sessizliğin kınasını yakmışlar göğe

çığlık doğmuş toprağın en ahraz yerinden...

hep kutluyorum seni ....
Silence
Silence, @silence
29.5.2011 13:29:42
BEN İLK YAZIYI BEGENMİŞTİM NEDEN DEĞİŞTİRDİN!
AYSE 09
AYSE 09, @ayse09
29.5.2011 13:23:42
evet
yine güzel anlatımdı
kutlarım saygımla her daim
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
29.5.2011 08:21:25
Mükemmel bir anlatım. Edebiyatın hası, anlamın alası vardı sayfanda Hakkın Sesi. Teşekkürler. Selamlarımla.
dali'nya
dali'nya, @dalinya
29.5.2011 02:48:59
10 puan verdi
nedense sonu süpriz olan şeyleri seviyorum..
şaşırmak yüz kaslarıma iyi geliyor
ve gülümsüyorum..
az önce tam da bunu yaptınız beyfendi...
ne güzel yaptınız..
soru işaretlerim şiddetli bi dolu gibi yağarken Ankara'nın ara sokaklarına
bi anda gökkuşagı açtırdınız..


kalemin tükenmesin edebiyat şairim..


saygılarımla.

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL