18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1631
Okunma

Yollara inandım hep…Görünen ve görünmeyen bütün yollara…Uzayıp giden sonsuzluklarında, hiç bitmeyecek, kaya dibine çıkmayacak uçuruma dökülmeyecekler gibi gelirdi bana.
Götürdüklerini daima geri getiren, onurlu emanetçilerdi onlar. Çocukken, ne vakit yollar hakkında karamsarlığa kapılacak olsam, evin yokuş patikasını tırmanıp sonsuza giden yola baktım. İki yanına bereketli meyveler dikili yola baktıkça “Hiç vefasız olsaydı yollar, kiraz dikerler miydi kenarlarına.”dedim sessizce. Sonra gülümsedim…
Yolları sevdim ben. Uzakta birine gidiyorlardı. Ben dursam da gidiyorlardı. Hayat gibi, su gibi, yıllar gibi…Azimle gitmelerini sevdim ben…Hem öyle sevdim ki; düşüp, annemin yeni aldığı çorabımın dizini deldiğim gün bile gönül koymadım acıtan yanlarına.
Bir Şakir vardı bir zamanlar…Şakir orta yaşlı, saralı bir çocuk… En çok o yakışırdı yollara. Sağlı sollu yürür, geçip giderdi önümden. Az ilerde komaya girer, yüzü toza toprağa bulanırdı, yolla bir olurdu cılız bedeni. Yol Şakir olurdu…Ve Şakir’in üzerinden geçerdi koca bir öksüzlük. Kimseler görmezdi, ben niye görürdüm bilmezdim.
Annemi beklemekti yollar…Eteklerimde küçük çocuklar, yüreğimde mavi gözlü bir bebek hasretiyle, annemin pazardan dönüşünü beklerdim. Annem sırtındaki sepetin gıcırtısıyla, kıvrımın birinden göründüğü vakit, bebeği çoktan unutmuş olurdum. Tek, gelsin yeterdi…Alnı boncuklu, gamzesi hüzün gölü bir anayı getiren yoldan daha kıymetli hiçbir şey olmazdı o an.
Babamın senede bir sılaya düşüşüydü yollar…Elinde meşin bir bavul ve her sene biraz daha küllenen bakışlarıyla, eve sapan patikaya kadar yol korurdu onu. Yol bana getirirdi, yol bana uzatırdı. Kudretli bir korunağı alıp alıp getiren bir yoldan daha emin hiçbir şey olmazdı o an.
Yolları sevdim ben…Görünen görünmeyen bütün yolları…
Ama en çok kalplere giden gizli yolları sevdim…Onları kimse görmez, kimse sen istemedikçe basamaz tozuna, kenarlarındaki kirazları talan edemez kimse...Ne güzeldirler, ne güzel…
Kenarlarındaki umut kandilleri bedelsiz yanar, aydınlıkta bile sönmezler. Bir kenar mahallenin, camdan cama gerilen çamaşır ipi gibidirler, yüksek ve pak…Hep yukarıdan bakarsın hayata o yollarda…Karşı uçta seni bekleyen kimse, onun resimleri asılıdır tabelalarında. Solmaz, tozlanmaz, paslanmazlar. Yönü gösteren okları yoktur o yolların. Yolun kendisi oktur. Daha sen vuslatı hayal etmeye başladığın an, menzile saplanan bir yoldan daha güzel hiçbir şey yoktur.
Yürümekle aşınmayan, iki de bir yerinden taşınmayan adımlıklardır kalbin görünmez yolları. “Ya evde yoksa” demezsin hiçbir vakit, hep “bekleyeceğim” dediği yerdedir bekleyenin. Yol seni o tanıdık zilin önünde bırakır, yeniden kendine döneceğin vakte kadar oracıkta asılı kalır. Kaybolmazsın…Geri dönmek için, ruhunun azığını yola serpmek zorunda kalmazsın…
Gideceğin her kapıda aynı söz yazar: “Yollar nedir ki dostum, beni kalbinle anman yeter.”
İşte o yolların birinde tanıdım ben şiir yürekli kadını. Görünen yollara küsmeden, görünmez yollar beliriverdi kalplerimizde…Onu gördüm, çiğli Bir Erciyes gecesine doğduğundan beri, kirpiğinin ucunda bir katre çiseyle yaşayan “Mavi Kirpikli Şiir’i” yani Mehtap ALTAN’ı...
O, temmuza aşık bir kar tanesi…Belli ki benim neden yürüdüğümü bilmediğim yola düşüyordu. Avucumu açtım, sonra vazgeçtim. Avucuma düşecek olsa, tenimin sıcaklığında eriyecek kadar narindi. Düşeceği yere, evrenin kışa ve sonbahara, hüzne ve ağıta yazılmış bütün şiirlerini örttüm. Üşümeyi seviyordu temmuza olan aşkına rağmen, bütün erdemine rağmen hüznü, ışığına rağmen yalnızlığı seviyordu…
Durup durup baktım ona. “ Ne güzelsin sen, ne güzel” dedim. Kelamı güzel, suskunluğu güzel, hanımefendiliği güzel, karanfil kokulu gamzesi güzel dostum benim…Mavi mavi ağlayan şiirleri özel yüreğim benim…
Sen ne güzelsin. Bunu bir ben düşünmüyorum, bak herkes öyle diyor. Demek ki pek çok kişinin kalbinden, senin güzel kalbine görünmez bir yol gidiyor.
Seninle yürümek ne güzel o ibrişimden örülü yollarda…
Bak bugün toplanıp sana geldik. Anneciğinin seni doğurduğu andan sonrasına bıraktı bizi yol. O gitti, ama seni bize emanet etti. Bugün seni bize hediye eden anneciğine, Rabbim sonsuz selamlarımızı ve dualarımızı iletsin.
Bugün doğmuşsun…İyi ki doğmuşsun şiirim…
İyi ki görünmez yollarımıza düşmüşsün…
Ne demiştim; ben sevdim hep yolları…En çok da görünmez olanları…
Mutlu yıllar Mehtap…
...ENGİNDENİZ...
Süvârisiz Kuytular
/ ruhumda nasırlı anlar
yüreğimde neyi olmayan semâzen hüznü/
üşüyen ellerimin ayası yırtılmış haritasında
kanıyor toprağım
sanki
kıyametin ebemkuşağı ikilemine tünüyor
kağıt gemimin güvertesiz seyri
öfkemin en ketum kasnağında işliyorum
kendime kafa tutuşun yazgısını
bir şiir kadar çıplak
bir ateşin denizi kadar
cezbedeyim şimdi
gözyaşımı içen gecenin sabaha firar güncesinde
korkuyorum üşüyen yanlarımdaki
küllerin gölgesinden
ve
kilitliyorum düşlerimi
kuyusunda râbıta yapıyor Yusuf sabrım
yıldızları tut an!
içimde bir kelebeğin çırpınışlarını içiyor
umuda bîgâne savruluşum
yoksa
yoksa bir yağmurun kızıl cennetine mi düştü sözcüklerim
güneşin her sabah doğduğu yerden ölüyorum kendime!
yalnızlığın ağlak makamından sıyrılıp
yağıyorum yıldızların yüreğine
hep orada çocuk
hep orada kadın
hep orada insandır
içimdeki beni bana kundaklayan sır
susuyorum
sustukça
kayalıklarımda bir martı
çığlığını gömüyor baharı kusan süvârisiz kuytulara
dök içini sonsuzluğum!
kâbuslarımın en tenha durağında
çıkarıyorum üzerimdeki imgeleri
şimdi bir firârinin utangaç soluğu kadar cesurum
/gecenin rahminden ömür düşer
mayalanmış hüznü zikrettikçe sabah/
Mehtap Altan