10
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1571
Okunma
IV. BÖLÜM
XX. yüzyılın ilk yarısında koskoca kıta toplumları sömürgecilerin elinden kurtulmak için çok uğraştılar. Sonuçta çoğu tarihle hiçbir bağlantısı olmayan ve aralarında devamlı bir husumeti barındıracak ellinin üzerinde devlet kurulmasına müsaade edildi. Balkanlardan sonra Kuzey Afrika’da da irili ufaklı devletler kuruldu.
Milli şair bu bölünmeye olan tepkisini bir şiirinde şöyle anlatır derki;
Seni tahrik eden üç beş alığın ma´rifeti!
Ya neden beklemiyordun bu rezil âkıbeti?
Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
"Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;
Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer!
Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.
Osmanlının tüm çabalarına rağmen milletlerin bir arada bir zamanlar huzurla yaşayacağı, Nizam-ül mülk felsefesi ile kurulmuş idare sistemi yerine ulus devlet modeli artık zamanın getirilerine karşı koyamayıp yerini alıyordu. Zaman içinde haritalar daha da değişecek ülkeler bölünmekle kalmayacak hatta zaman içinde şehirlerde bile bölünmeler olacaktı. Yugoslavya’nın Bosna-Hersek olarak bölünmesi gibi, Almanya’nın Doğu ve Batı Almanya şeklinde bölünmesi ve Berlin’in doğu batı Berlin adıyla bölünmesi gibi.
Osmanlı parçalandığında, Arap halkları bağımsızlık kazanmadılar, tam aksine İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın sömürgesi oldular. Irak, Filistin, Ürdün, Körfez emirlikleri, Mısır, Sudan İngilizlerin, Suriye, Lübnan, Cezayir, Tunus Fransızların, Libya İtalyanların elinde kaldı.
İngilizler 1917’de Gazze’ yi, 1917’de Kudüs’ü işgal ettiler. 1918’de İngilizler Şam’a, Fransızlar Beyrut’a girdiler. 1918’de ateşkes anlaşması imzalandı ve Mezopotamya’daki Türk cephesi düştü. Yahudiler, Belfour vaadi ile sanki müstakil bir devletmişler gibi, hemen siyon ordusu kurdular. 1917’de Kudüs’e giren İngiliz kuvvetleri komutanı Alenby, beraberinde Yahudi (Siyon) kuvvetlerini de Küdüs’e soktu.
Tarih kitaplarında Birinci Dünya Harbinin hakikî ve zahirî sebepleri olarak çok şeyler söylenmiştir. Fakat gerçekteki sebeplerin başında Osmanlı Devletini yıkmak ve Yahudi devleti kurmaktır. Filistin’i işgal eden İngilizler derhal askerî idare ilân ettiler. Belfour vaadi ve plânını tatbike koyuldular:
1. Filistin’e Yahudi muhacereti (göçü) teşvik edildi.
2. Yahudilerin toprak sahibi olmaları sağlandı.
3. Yahudilerin silâh taşımalarına müsaade edildi.
Yahudilerin sayısı bu topraklarda artmaya başladı. 1919’da Filistin’de, Arapların sayısı, Yahudilerin 16 misliydi. 1922’de 600.000 Araba karşılık 80.000 Yahudi bulunuyordu. 1947’de ise Yahudi sayısı ile Arap sayısı eşit duruma geldi. Filistinli Müslümanlar tehlikeyi geç de olsa anladılar. Filistin’de Yahudi Devleti kurulmakta olduğunu görebildiler. İngilizler, Filistin’e Yahudi göçünü hızlandırırken, bu arada Yahudileri silahlandırdılar. Yahudi göçü, 1932’den sonra hızlandı ve Hitler’in Almanya’da iktidara gelişi ve Yahudi aleyhtarı politika takibiyle Yahudilerin Filistin’e göçleri aşırı derecede arttı.
1936’da Filistinli Arap emirleri toplanarak, Filistin millî hareketini sevk ve idare etmek için bir heyet teşkil ettiler. Bu heyet seferberlik ilân etti. Filistinli Arap fedaî ve gönüllüleri ile diğer Arap ülkelerinden gelen gönüllülerle beraber Filistinli Müslüman sivil halk, İngiliz idaresine ve Yahudilere karşı isyan ettiler. Bu isyan 6 ay devam etti.
İngiltere, 17 Mart 1939’da neşrettiği Beyaz Kitap’ta, Filistinli Araplara vâdettiği sözlerden geri döndü. İkinci Dünya Harbi müttefiklerin galibiyetiyle bitti. İngilizlerin Filistin’i Yahudilere hediye etmesine artık hiçbir mâni kalmamıştı. ABD başkanı Rosvelt (Yahudi asıllı) Filistin’de Yahudi Devleti kurulması davasını desteklediğini ve Filistin kapılarının Yahudilere açılmasından zevk duyacağını söyledi.
İngiltere, Filistin meselesini Birleşmiş Milletlere getirdi. ABD’nin baskısı ve 25 oyla Filistin’in Arap ve Yahudiler arasında taksimine karar verdi. 13 devlet aleyhte ve 17 devlet çekimser oy verdi. Taksim kararı Arap ülkelerinde infiale sebep oldu. Hayfa, Yafa ve Kudüs başta olmak üzere birçok yerde çarpışmalar oldu.
Birinci Dünya savaşından sonra İngiliz mandasına giren Irak’ta 1932’de Irak’ta Krallık rejimi, 1958’de Cumhuriyet kuruldu. Suriye 1946’da, Lübnan 1943’te, Mısır, 1922’de, Libya, 1947’de İtalyanlardan kurtuldu ama 4 yıl da Fransa ve İngilizlerin elinde kaldı, 1951’de ise tam olarak bağımsızlığını ilan etti. Cezayir 1962’de, Tunus, 1956’da, Sudan 1956’da Kuveyt 1961’de, Bahreyn 1971’de, Birleşik Arap emirlikleri 1971’de, Katar ise 1971 İngiltere’den ayrıldı ve bağımsızlığını ilan etti.
Bu arada 1940’lı yıllardan başlayarak; Araplar harita üzerinde cetvelle çizilmiş gibi bölünerek ülkelere ayrılıyordu. Oysaki Arapların ırkı, dili, dini bir olan yapısı ayrılma gerektirmemesine rağmen toprakları cetvelle çizilmiş gibi taksim edilerek başlarına sömürgelerce seçilmiş kişiler getiriliyordu. Sınırlarımızı ve Akdeniz’i kuşatan tüm devletler tek ırktan gelmiş ve Arap asıllıdır. Tek farklı ulus bildiğiniz gibi İran’dır. Irkı Acem, Dili Farsça, mezhep olarak Şiidir.
1920’de Şam’da toplanan Arap Ulusal Kongresi, Abdullah’ı Irak Kralı, kardeşi Faysal’ı da Suriye Kralı seçiyor. Emir Faysal, Suriye’de Fransız etkisini istemiyor ve bu yolla İngiltere’den teşvik görüyordu. Ama aynı yıl Fransızların Şam’ı kuşatması, Arapların planlarını bozdu. Abdullah bin Hüseyin, Ürdün’ü ele geçirdi ve Suriye üzerine saldırma tehdidinde bulundu. Bunun üzerine İngiltere, Ürdün’de kendi mandası altında bir Arap hükümeti kurulmasına razı oldu. Kardeşi Faysal’a yardım etmekten vazgeçen Abdullah, Ürdün’ü içine alan bir Arap krallığı kurmak istiyordu. Bu amacını gerçekleştirmek için II. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin yanında yer aldı. Ordusu 1941’de İngilizlerin Suriye ve Irak’ı ele geçirmesinde önemli rol oynadı. İngiltere, 1946’da Ürdün’e bağımsızlık verdi ve bir anayasa kabul edildi. Aynı yıl taç giyen Abdullah bin Hüseyin bağımsız Ürdün’ün ilk kralı oldu.
Üst bölümde göreceğiniz gibi Irak, Suriye ve Ürdün’ü yönetenler aynı ana babadan olma kardeşlerdir. Burada neden bu bölünme mantığı nedir sorusunu kendi kendime sorma gereği duydum. Belki parçalara ayırmak, ilerde küçük lokmalar halinde yutmayı kolaylaştırmak düşüncesi ile icraya konulmuş bir planın parçası da olabilirdi. Kim bilir, tarih sayfalarında adımladığımız zaman öyle entrikalar öylesine kinle insanlığa yapılan saldırılarla karşılaşmak, bunları okumak, paylaşmak galiba bende de bir paranoya etkisi yaptı.
Maalesef Arap halkının çilesi burada bitmek bilmiyor. Sömürge devletler çekilirken, İngiltere ABD ve gizli servislerin işbirliği ile kendi elleri ile seçtikleri liderleri bu ülkelerin yönetimlerinin başına getirerek, sömürge düzenini bu defa seçilmiş(!) kişiler vasıtasıyla sürdürmeye devam ediyorlar. İlk uyanış Mısır’da vukuu buluyor. Mısır halkı bu kukla yönetime isyan ediyor ve Darbeden sonra kral Faruk hükümetini devriliyor kral naipliği görevini ise Muhammed Necip üstleniyor. Abdülnasır da Genelkurmay Başkanlığı’nı üstlendi. Bu durum da çok sürmedi. Necip’in yetkileri giderek azalırken, Nasır’ın yükselişi devam etti.
Perihan TUNÇOK ESMİZE
28.3.2011
Yarın: NASIR’IN MISIRI ve FİLİSTİN KURTULMASIN ÖRGÜTÜ