23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2490
Okunma

Bugün ben dostumu gördüm
Doyamadım dillerinden
Sual ettim nerelisin
Dedi dostun ellerinden
Dedim serden geçer misin
Aşk elinden göçer misin
Sen bir dolu içer misin
Dost elinin güllerinden
Âşık Mücrimi bu satırları yazarken hangi dostunu, nerede, nasıl görmüş bilmem mümkün değil. Anladığım o ki, O da benim gibi besbelli ki gördüklerinden pek etkilenmiş…
Ben de gördüğüm dostları anlatmaya karar verirken nerede nasıl ne zaman gördüğümden başlamayacağım. Sadece gördüğümü anlatmaya dilim döndüğünce çalışacağım.
Gördüklerim dedim ya yazımın başında, sanmayın görme duyusu organımız olarak en basit şekilde tarif edilen gözün gördükleri anlatacaklarım.Gönül gözüyle gördüklerimi; aynı toprakta, aynı havayı teneffüs etmeden, zahiri anlamda bir arada görerek birbirini büyümeyi yaşamamış, buna rağmen dostluk tohumlarının, fiziksel ortamda değil gönül toprağında yeşermesini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.
Önce “su gibi aziz ol” duaları ile gönüllerde karşılandığını öğrendiğim bir dost tarafından karşılandım o gün. Telaş içinde; ağırlamak rahat ettirmek, kaynaştırmak gailesinde bazen usul usul bazen yatağına sığmayan coşkulu bir su idi bu dost yürek. Belli variyetinde Suyun istidadını yakalamıştı. Suyun istidadı nedir diye sorarsanız; “"Suyun istidadı alçak vadidir, O ne kadar alçakta gezerse o kadar izzeti yüksekte olur. Siz onu yükseğe çıkarırsanız Firavun misali tersine akıtırsınız." Bilirsiniz Firavun ki kibrin simgesiydi. Bu dost tam tersine su gibi alçak gönüllü, izzetli bir görüntüye sahipti. Kibrin eseresi yoktu güzel yüreğinde.
Sonra gözlerine deniz değmiş bir çift göz karşıladı beni. Üzerimde duru dupduru, yalın riyasız bir bakıştı hissettiğim. Bak kalbimin içine; bir demet gül bitmiş; ezelden beridir, benim de yüreğimde der gibiydi.Ardından her biri ayrı bir gönül bağının rayihasını taşıyan güzel dostlar çevreledi civarımızı. Her gönül bir güldü. Hangisinin kokusu daha güzel diye sormayın; imkânsız birini yekdiğerine üstün tutmak. Ayıntap’tan güller diyarı Isparta’dan, yiğidin harman olduğu diyardan, Osmanlıya başşehir olmuş maneviyat diyarı Bursa’dan, Türkiye’nin tüm renklerini bağrında yetiştiren İstanbul’dan, Ege’nin incisi İzmir’den, Efeler diyarından, başkentten… Her biri yöresinin en güzeli, yetmez gönlü güzeli…
Ashâb-ı Kehf diyarından gelen birisi vardı ki bakışlarına birer zümrüt tanesi nakşetmiş, yüzüne yüreğinin güzelliğinden yansıyan bir ışık huzmesi: güzel demek yeter mi kendisi güzelliğin ta kendisi. Yanında yol yareni, O’da en az o kadar güzeldi. Sahaflar çarşısının en nadide kitaplarının sayfaları arasından da ancak bulunabilecek kadar asalet yerleşmiş yüzüyle o bir başka güzeldi. Ayrıca kesesine bereket olsun diyeceğim, cömertlik taşan yüreğin ikramıydı ağızları tatlandıran baklava… Dünya denilen hana ufak bir mola için uğradığımızı hatırlattı “Bir garip yolcuyum hayat yolunda…” diyen gümbür gümbür sesi ile gönüllerde iz bırakan bir hoş sada…
Müzik çalarda gençlik kanı kaynamaz mı? Su misali raks edenle ona eşlik edenler ayrı gönüllerden dimağda kalan hoş birer esintiydi. Ozanı, yazarı, kâşifi her biri ayrı birer değerdi. Gönlünü görmekle onur duyduğum “etme yaradana gurban, bir sus” diyen sesin gönlü güzel sahibi ise tebessümün otağ kurduğu munis yüzüyle o geceden aklımda kalanlar arasındaydı.
Gördüklerimi anlatırken iki kişiyi en sona sakladım. Hele onların içinde biri var ki anlatılır gibi değil görmeden özlenen bilmeden bilinen Sanırım Allah’ın lütfüydü bu güzel yürek. Tanımakla onur duyduğum. Eminim bu duyduğum sevgi tesadüf değildi Yazan bir yerlerde dilemişti ki, çakıştı yollar. Ne olur kıymetlilerim kırılmasın ama, O bir yola yüreği ile çağırandı beni. O yol o dostla anlam kazandı hedef oldu. Yüreğini yüreğimde öyle sıcak hissettim ki zahiren arada mesafeler olsa da gönülden yakındı bana. Ellerimden tutup “hadi gel beraber yürüyelim” dediğini gönülden hissettiğimdi.Yüreğinin içinde yüreğimi gördüğüm ,meğerse gördüğüm kadar görüp bildiğimce bilinmişim. Bu nasıl olur demeyin, tarifi var mıdır şu aciz yirmi dokuz harf anlatmaya yeter mi? İmkânsız...En azından anlatma gayretindeyim.
Ey yüreği güzel, gönlü büyük kadın o akşam çok daha iyi anladım ki, seni çok sevmişim. Bir de görünce sevdim. Daha da seveceğimi bir kez daha yürekten belledim. Seninle yürümeye çıktığım yolu sevdim. Allah’ın izniyle ömür yetiğince daha da yürüyeceğiz. Gönlüne eş olanı, hayat ortağını tanıdım. Dost kokusunun üzerine sindiği gözlerinde, gözlerinin aksini gördüğüm kır saçlarının aydınlattığı çehrede seni aşkla taşıyan o güzel kardeşimi de bildim. Mevla’m nazarlardan saklasın sizi. Hislerimin gerçeğe dönüştüğü, gönlümün gördüğüne gözlerimin de şahit olduğu o akşamda.
Ben bilmem idareyi, yönetimi, yetkiyi, patronu beynim nedense reddeder, her türlü etiketi. Dedim ya gönlümün gözü sadece yüreklerdedir. Azıcık ışık gördüm mü elimde değil, düşerim tüm pervasızlığımla ortasına…Ama o akşam bir delikanlı tanıdım ablalık kesin olarak cepte, az daha indirseymişim evlilik yaşımı evlatlık da garanti. Toy olması beklenen o gençliğine rağmen bir dolu başak edası. Ne zaman, nerede, nasıl doldurmuş; aklının, gönlünün heybesini bilemedim… Şaşırdım açıkçası. Hamlıktan pişmişliğe geçiş, hayata “Elhamdülillah” diyen o duruş, ne dem yansımış o simaya bilemedim. Her hakkı helal bir sütle nasiplenmiş, yetiştiren ana babadan Allah razı olsun duasını da, dudaklarımın ucuna taşıdı delikanlı o akşam…
Gönül gözü ile görenlerle, sözde değil özde dost olanlarla, ezelden verdiği insan olma kavline sahip çıkanlarla nice nice beraberce günlere akşamlara. Daha yıllarca beraberce yollar aşmak dileği ile tüm dostlara, okuyanlara okuyup beğenen, beğenmeyen herkese selamlarım saygılarımla. Esen Kalın.
Perihan TUNÇOK
ESMİZE
21 Mart 2011
Yazımı güne getiren seçki kuruluna, tanımakla onur duyduğum dostlarıma, sevgiyi saygıyı paylaşım bilen tüm yüreklere sonsuz teşekkürlerim saygılarımla...