14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1737
Okunma

Dimağımda bir ağırlık, bacaklarımda bir takatsizlik, vücudumu taşımaya mecalsiz ayaklarım..
Hayata karşı bir isteksizlik..Yola çıkmaktan tanıdık bir yüz görmekten korkuyorum ..İki lafı bir araya getirip konuşmak dilime külfet…Ne gökyüzünün rengi, ne öğrencilerimin elime tutuşturduğu demet demet nergisler; aralayamıyor grileşen ruhumu, katman katman üzerime çöken ağırlığı…Nergislere bakıyorum…İçimden bir ses galiba bahar yaklaşıyor nergisler de çıkmış diyor…Baharı düşünüyorum bir an..Canlanır mı ruhum da tekrar diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi…Emin değilim, tekrar nergislere bakıyorum renkleri arasında bir muştu arıyorum; kalbime dokunsun istiyorum sihirli değnek gibi sürüklesin beni bir baharın orta yerine…Müjdelesin bana ömür bu; yazı da var kışı da bak işte yine kapıda bahar var desin umuyorum…
İncecik bedeninin ucunda topaklanmış açıklı koyulu sarı renkte minik çiçeklere bakıyorum..Azıcıkta mahzunlar eğmişler boyunlarını..Onlara bakıyorum ne çok bana benziyorlar…Ben gibi bahara eremeden ölecekler içim acıyor..Üzüntüm nergislere mi kendime mi çözemedim bir an…Hasta mıyım acaba diye şöyle bir yokluyorum kendimi..Bedenimde buradayım diyen bir sızı hissetmedim. Peki, neden bu mecalsizlik diye düşünürken yorgunluğumu bir kez daha anladım…
Nelerden yorulmamıştım ki..Sevmekten, vermekten, el olmaktan, ayak olmaktan öyle çok parçaya bölmüşüm ki, kendimi, her bir parçamı birilerinin kullanımına sunmuşum bedelsizce…Ömür hayratlık olarak tükenip gidiyorken bir anda farkına varıyorsun kendinin, çevrendekilerin. Gözlerini kendi içine dönüp açıyorsun hayretle, nasılda da bu kadar şeye dayanabilmişim diyorsun…Ve tükenmek üzere olan gücünün kaynağını keşfediyorsun….
Öyle büyük bir sevgi ortamında büyümüştük ki yıllarca, onun sıcaklığı ile idare etmiştik. Yokluk vardı hayatımızda belki; ama karşılığında güven vardı, sevgi vardı.İyilik doğruluk öylesine işlenmişti ki beynimize; balıkla işimiz olmazdı Halik bilsin yeterdi.Karşılıksız bir tas sıcak çorba ile çalardık komşu kapısını.Aynı şekilde çalarlardı kapımızı..Sevgi ile dostlukla kurulmuştu zaman denilen saatin zembereği. Yardımlaşmaya, paylaşmaya düşene el olmaya hepimiz gönülden hazırdık ..Çevrendeki gözlerin içine baktığında içinde muhabbet yağmurlarının sağanaklarını görürdün.Bananecilik yoktu, aman sen de demezdik..
Rüzgarlar öyle bir dokunurdu ki yüzümüze, ılık ılık bahar kokuları ile tazelenirdik ..Yıldızlar bile parlaktı ışık kirliliğine teslim edilmemişti henüz gökyüzü.. Yıldızlar gecenin sefasını sürerken lacivert gökyüzüne saçılmış birer mücevher edası ile, gözlerimize ihtişamları ile ziyafet çekerlerdi…Galiba farkında olmadan bizler de tazelenirdik tüm bu güzellikleri gördükçe.. Hayatı; yaşadığını anlamanın bir yolu da, doğayı gözlemlemekten geçiyor olsa gerekti… Ağaç tepelerinde bahçelerde koşardık oynardık hani o stres dedikleri ne menem şeyse adını bile bilmezdik
Büyüdük… Büyüttük evlatlarımızı, sıkıntılarımızı…Birbirinin kapısını çalmayan komşularımız oldu..Selam verip borçlu çıkmaktan korkan insanlarla kuşatıldı etrafımız…
O güveni içimizde büyüttüğümüz duru sevgiyi birileri katletti hunharca, sevgisizliği tanıdık Yorgun bakışları ile bir yerlere yetişme telaşında mekanik adımlarla koşuşturan insanları… Akşam evlerimizde kelimelerin yer almadığı sessiz cümlelerle konuşur olduk. Herkes kendi dilince yorgunum bana dokunma mesajı veriyordu.Çocuklar odalarında sınavlarla örülü hayatın içinde kendine bir yön çizme telaşında…Bizler ayrı ayrı bilgisayarlarımızın başında ya da ekranlara kilitlendik.Kendimizi unutup Fatma gül suçlu mu değil mi derdine düştük. Yaşam ortaklığı, zamanla ev ortaklığına dönüştü…Gözlerin feri, kalplerin heyecanı ,yüreklerin sevgisi tükendi…Tıpkı gökyüzü ışıklarla kirlendiği gibi, bizlerde hayatımıza giren pek çok aydınlığın cazibesine kapılarak tükendik… O parlaklık gözlerimizi kamaştırdı azla mutlu olmamaya başladık..başkalarının hayatlarını gözlemeye başladık..bizim olmayanları görünce isyan ettik…Onun var, niye benim yok dedik..Düzene isyan ettik, sosyal adaletsizliğe, devlete, millete, bir cinnet gibi isyan damarlarımıza kanımıza nüfus etti..Aklımızı felce uğrattı …Bir kendimize bu yorgunluğun içinde payım ne diye isyan edip sorgulamadık.
Hikayelerimizde değişti Gençlere bakıyorum bir genç geçen gün biri Pollyanna’ya vermiş veriştirmiş..Pollyanna ….rtüğü diye hitap etmiş. Oysa biz Pollyanna’yı baş ucumuza koymuştuk.Ne çok şey öğrenmiştik ondan …Elimizdekilere şükrü öğrenmiştik…Yukarılara değil gözlerimiz, hep bizden aşağılara bakardı, beterin beteri var diyerek şükre sığınırdık…Ağustos böceği ile karınca hikayesini çalışarak emek harcayarak ömrün kışlarına hazırlık olarak yorumlardık ya şimdi ağustos böceği sazı ile meşhur olup altında Rolls-Royce’u ile Miami’ye tatile gidiyor..Alın terini küçümsedik..Kısa yoldan bol para kazanıp, hızlı bir yaşama özenir olduk ..Şarkı türkü yarışmalarına,nimete hakarete varan şekildeki eleştiri programlarına acaba kısa yoldan cebim dolar mı düşüncesi ile yöneldik. Para uğruna haşarat kazanlarına atladık akıl almaz yöntemlerle karşımıza çıkan umut avcılarının tuzaklarına yöneldi bakışlarımız..Cazibelerine kapıldık. …Piyangolar, lotolar ,totolar daha neler neler koyduk kenarımıza tüh dedik olmadı bu defa mutlaka bir dahakine ..diyerek umutlarımızı ayın dokuz, on dokuz ve yirmi dokuzuna erteledik….Biz en sahici yanlarımızı bir fareli köyün masalı sayfalarında yitirdik..
Yaşam bir karmaşa mutsuzluk kronik bir hastalık artık..Bir taraftan almaktan doymayan egoları semirmiş insanlar, bir yandan benim gibi bu zamanın asırlarca gerisinden gelen yorgun ayaklılar…
Bir kendimize sormadık. Nerede yanlış yaptık düzendeki bozukluktaki hissem nedir diye hiç sorgulamadık. Öğrendiklerimizi öğretemedik mi. Ya da bu dejenerasyonu görmezden mi geldik. Koruyamadık çocuklarımızı, belki değerlerimizin emniyetini de hissettiremedik. Alın teri ile kazanılan bir liranın havadan gelecek yüzlerce liradan daha bereketli olduğunu anlatamadık.
……..
Yazarken kızdım yine kendime umutsuzluk esvabını yakıştıramadım üzerime… Çıkarıyorum bu eğrelti esvabı üzerimden… Umutlarımı dualayacağım sabah ezanlarının çağrısıyla uyanacağım bir gönül aydınlığı hediye edeceğim kendime. Sığınacağım Âlemlerin Rabbine biliyorum bu kasvet başka türlü geçmez…
Avutamaz beni etrafta bunca yitikliğin ardında kaybolan insanlar varken, dayanmak zorundayım yine kendime ve bana şah damarımdan daha yakın olana gerisi hikâye…
Kalk ayağa bak aynaya ve tüm yüreğinle gülümse acılarına… Onlara da borçlu olduğunu unutma ne çok şey kattılar sana…
Gün ola hayrola…..
Perihan TUNÇOK ESMİZE
15.3.2011
Seçki kuruluna, sevgili dost ve arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimle .Hayatımzda yorgunluklarımız olsa da mutlaka kapı aralıklarından düşen ışığımız eksik olmasın. sevgilerim saygılarımla