14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1370
Okunma

Fırtınası, hortumu bol olan Cumartesi pazarındayız .Dikkatli olmak zorunda bütün pazarcılar. Sabahleyin çadırlarımızı kurarken daha önceden de söylediğim gibi pazarcı arkadaşlar,meteorolojik bilgileri vermekte gecikmezler.Herkes,tedbirli olmaya çalışır.Her ne kadar tedbirimizi alsak da içimizde tarifi imkansız sıkıntılar potansiyel güç olarak beklemektedir. Biliyorduk ki; gelen fırtına,bizleri darmadağın edecek.
Çadırımın iplerini diğer pazarcıların çadırlarına bağlayıp mukavemet sağlamaya çalışırken; yılların pazarcısı iki kardeş,benimle şakalaşıyor:
- Ya arkadaş sen var ya, aynen Amerikan aktörlerine benziyorsun.He mi de vallaha billaha!
- At hırsızlığı yapan kovboylara mı yoksa?,diye gülümsüyor sonra da,fırtınaya karşı tedbirinizi aldınız mı, diyorum.
Gevrek gevrek gülerek,açılır kapanır pazarcı şemsiyelerini gösteriyorlar.İple bağlamışlar,her ikisini de.Ama mesnetsiz,sadece birbirlerine.Fırtınada uçacaklarını adım gibi biliyorum…
Arada bir gökyüzüne bakıyorum, diğer pazarcılar gibi.Genelde sol taraf karardığı zaman,işimiz kötü;yağmurun yağması kesin.Bulutlar,yükselmiş,parça parça dağılmışsa korkuya gerek yok.Yağmur,uzaklaştı demektir.
Hava, aheste aheste kızdırmaya başladıysa; öğleden sonra işimiz duman! Hortum, kopacak!
Çadırı kurup,tezgaha malı da dizayn ettikten sonra çay demleme faslı yanaşıyor.
Piknik Tüpünü yakıp,demliği üzerine koyuyorum.Markete gitme saati de gelmiştir,zaten.Oradan da on on beş dakikalık intere girme kaçamağım kesinlikle olacak.Edebiyat defterindeki arkadaşların geceden okuyamadığım yazılarını okur,yorum yapmaya çalışırım.Herkesin gönlünü almak için dikkat etmek lazım.Çünkü göz nuru dökülerek verilen bir emek var sonuçta.Yazarın ruhunu okşamak,aranan bir iltifattır. Niye olmasın ki;herkesin yaş ortalaması,kırktan yukarı. Herkes,şu veya bu şekilde stresli bir yaşam sürüyor;bazılarımız,eşlerimizden fırça yiyoruz,bazılarımız,işyerinden mutsuzuz.Devam edip gidiyor bu örnekleme. Bir de bin bir zorlukla gece interin başında yazı yazmaya çalışan,ellisinden sonra tescilli olarak okumadan yazar olmak isteyen (ben de dahil) arkadaşlara,acımasız yorum yapmanın hiç yakışı kalır mı?
“Keskin sirke,küpüne zarar” atasözünü yabana atmamak lazım.
Neyse, market dönüşü hazır olan çayın başına oturup aparat bir şeyler yemeye çalışıyorum,sevgili eşimle.
Yandaki pazarcı esnaf arkadaşlara yan gözle işaret ediyorum;
- Çaktırmadan çay içmeye gelin.
Bilirim ki,hiç birinin bardağı ve şekeri yoktur.Yedekte beklettiğim pet bardaklar içinde çaylarını alırlarken;
- Aman dikkat edin.Çay içtiğinizi çaycı mafyasına göstermeyin.Hiç yoktan dayak yemeyelim,ha! İkazımı da yaparım.
Eşim, veresiye defterini sıkıntılı bir şekilde karıştırmaya başlamıştır;gelmeyen veresiyelerin tahsilatı için beni gönderecek’
Defteri gösterek;
- Ayhan, şu adrese gitsen de şu kadından borcunu istesen,olmaz mı?
Görev kutsaldır.İtiraz etme şansın hiç yok.Veresiyeyi kesin bir tavırla alacakmışım gibi göğsümü gererek:
- Peki hanım,sen merak etme.Parayı alır gelirim.
Borçlunun adına bakıyorum.İçimde bir his var;”çok zorlukla karşılaşacağım”.Çünkü daha önceki gidişimde:
“ Haftaya getireceğim ağabey” diye kaçamak bir yanıt vermişti. İki yıldır getirmeyen, bir hafta sonra mı getirecekti?
Neyse, koltuğumun altında veresiye defteri pazardan ayrılıyorum.Benim pazarcı arkadaşlar,arkamdan şakayı patlatıyorlar.
- Veresiye defterinin kilosu kaç para,Ayhan?
Onlarla birlikte gülüyorum. Birazdan adresteki sitenin içerisindeyim. Blokları sayıyorum.Bir,iki,üç…Dış kapının üzerlerindeki numaralara göz gezdiriyorum.Diğer taraftan da binaları,aşağıdan yukarı doğru süzüyorum.
- Hayrola hemşerim? Sesiyle irkiliyorum.
- Ben, sitenin görevli hizmetlisiyim.
- - Ben de pazarcıyım gardeş. Şu kişinin borcu var da,onu arıyorum.
Hizmetli, söylediğim ismi duyunca;
- Boşuna gelmişsin pazarcı arkadaş.Onlar,buradan kaçıp gideli iki ay oldu.Sen,o alacağın üzerine soğuk su iç.
- Yapma ya!
- Valla gardeş. Ev sahibi bile kirasını alamadı,değil ki sen alasın.
- Sağ olasın gardeş! Ne yapalım,ben de soğuk su içerim.
Boynu bükük, pazara dönüyorum.Eşime durumu anlattığımda üzüleceğini çok iyi biliyorum.
“Ah,keşke veresiye vermeseydim,ne yapayım,acındırdı kendini.Haftadan haftaya getiririm diye kandırdı beni” diye sızlanacak,nedamet duyguları kabaracaktı.Öfkelense de boşunaydı…
Çadıra yanaşıyorum. Aman Allah’ım o da ne? Hortum,kopmuş;tozu dumana katmış geliyor.Pazarcıların çadırları,uçmaya başlamış bile.Bana, 1Amerikan aktörlerine benziyorsun " diyenler,havada uçan çadırlarını aval aval ve korku içerisinde izliyorlar; “aman düştüğünde vatandaşın başına gelmesin” diye…
Ben de kendi çadırım başında hortuma direnmeye çalışıyorum.Hanımla göz göze geliyoruz.Bakışlarımızdaki ortak iletişim:
“Birazdan geçecek bu bela,dayanmalıyız!..”
Nihayet,hortum,yaptığı hasarla geçip gidiyor,pazarın içerisinden.Pazarcılar,yıkılan enkazlarını kaldırma telaşındalar.
Hanım;
- Ne oldu,veresiyeyi alabildin mi? diyor.
- Maalesef,kaçıp gitmişler,bilinmeyen bir adrese.
Yüzü,mosmor oluyor ve gözleri dalıyor tezgahın üzerine doğru. İşte o zaman anlıyorum ki;alın terine acıyor ve bir hortumda veresiyeciden yediğini kabullenmek zorunda kalıyor ,ne yazı ki!...
DEVAM EDECEK!
NOT: Cumartesi pazarını çok iyi bilen ve çadırımda ağırladığım,edebiyat defterinden çok değerli arkadaşlarım:
Soldan itibaren: Ben,Emine 45,Mavidaydisevgi,eşim Suzan ve Bedri Tokul ağbeyim.
(Temmuz-2010 hatırası...)