16
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2323
Okunma
Önce Brooklyn Funk Essentials’dan İstanbul Twilight şarkısıyla gülümsedim güne.
Alışkanlık üzere hemen Edebiyat Defteri’ni açıyorum her sabah. Kahvemi yudumlarken
şiirlerle başlıyorum günüme.
Karakterine kurban olduğum Ankara. Her gün bir eylem, her gün polis kalabalığı sokaklarda.
Kızılay’a inince bugün de etraf polis kaynıyordu. Yüksel’den saptım ve
dershanemin olduğu sokağa gelince sola döndüm ve bir baktım ki, dershanenin
önünde polis ve insan kaynamakta! Unutmadan yazayım: İki tane de kamera.
“Allah Allah! ne alaka ya!” dedim kendi kendime. Bunlar da kim ve niye toplanmış?
Biraz Atatürk’e biraz da Muhsin dayıma benzettiğim babacan polis amcaya sordum:”
Ne oluyor, nedir bu kalabalık?” 90’larda yani Ankara’da öğrenci olduğum yıllarda
olsaydık, muhtemelen o polis amca elinde cop beni kovalıyor, ben kaçıyor olacaktım.
Babacan polis dedi ki:” Bu insanların işi gücü yok herhalde. Protestoya gelmişler. “
“Peki ben içeri nasıl girecem yaaa” diye sesli hayıflanırken babacan polis sordu: “
Sen niye geldin?”. “Protesto yapılan kursun öğrencisiyim de!”...” İyi o zaman” dedi.
Kalabalığa yanaştım. O ara alkış eylemi başladı. Derken kapıdan Özden hocanın kafasını
gördüm. Kalabalığa bir şey anlatıyor ama ne dediği duyulmuyor. Offf! Ne oluyor ya?
Biraz daha öne yanaştım. Bu sefer göstericilerden birine sordum. Tamam, protesto var da
neyi protesto ediyorlar? Hani destek falan lazım mı? Yok ya, ne desteği! Ayılamadım daha!
Hem ben bu kursun öğrencisiyim!
Yarı uyanık beynimin anladığı kadarıyla: Devlet 20.000 TL kredi veriyormuş yeni iş yeri açanlara.
Onlar da paralarını almak için bu özel kursa gelmişler. Bir izdiham sormayın.
20.000TL iyi para.
Ben de düşsel bir atölye açmayı düşünüyorum. Devlet Baba bana da para verir mi?
Düşsel atölyemde imgeler işçi, ilham perileri usta başı, harfler demirbaş, ben de üretici.
Bir de tüketiciler buldum mu tamam!! Aldığım matematik derslerinin yardımıyla da,
açmayı düşündüğüm atölyeden kazanamayacağım paraları parmak hesabıyla sayardım.
Kasadaki sermayemin kalan eksi 2/5’i , geriye kalanın kare kökünün kümesi gibi.
Bakın, aldığım dersler hemen işe yaramaya başladı.
Tatlı tatlı hayallere dalmışken Özden Hoca ile göz göze geldik. Ben gözlerimle
“ hâlâ ders var mı, yoksa iptal mi?” diye umutla sordum. O’da gözleriyle “ iptal” dedi.
Sevindim. Hani insan 7’sinde neyse 37’sinde de aynıymış ya! “Ohh be dersten yırttım!”
sevinciyle artık tamamen uyandım. Bu arada soru sorduğum kişi halâ beni yanıtlıyormuş.
Ne dedi acaba? Ben 20.000TL’den sonrasını duymadım da!
Adının Ziya Gökalp Caddesi olduğunu yeni öğrendiğim caddede yürürken Ankara’da
öğrenci olarak geçirdiğim 4 yılım geldi aklıma. Ben böyleyim işte: Bir yeri sevmezsem
yıllarca da kalsam iki günlük turist gibi gezinirim etrafta. O zamandan bildiğim yer isimleri:
Sakarya, Yüksel, Kızılay, Batıkent, Beşevler’di. Sürekli de her yeri gezerdik ama bu isimleri
bilmem yeterliydi benim için. Geçenlerde de Güven Park’ın içindeki koca heykeli yeni
fark ettim.
Ben mi şehri sevmiyorum yoksa o mu inatla kabul etmiyor beni, orası halâ muallâkta.
Aslında bugün seviyorum şehri. Güneş var çünkü. Ticarete bile atıldım!
Merhaba Ankara!
Banu Uludağ