8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1549
Okunma
Liseye başladığım ilk günlerden biriydi. Sınıfta boyu en ufak olanlardan biri olmama rağmen en son sıranın bir önünde önümde duran deftere bir şeyler karalamaktaydım. Ders edebiyat, gözlerim solgun, gözlerim kırgın… Hoca girdi sınıfa Adı Bülent. Siyah saçları seyrek, gözleri o kadar yoğun ki bir bakınca anlıyor insan ne kadar çok okuduğunu. Kısa tanışmadan sonra dedi;
‘Derse geçmeden önce bir şiir okuyayım.’ Solgun gözlerim açıldı. İnanamadım benim şiirimi okuyor ‘Mona Rosa’ Yarabbi bu ne ses… Mest olum adeta. İşte dedim benim hocam bu.
Zaman ilerledi ve hocam her derse geldiğinde şiir okuyordu. Benim de şiir yazdığımı biliyor. Hocama götüreceğim ilk şiir. Koridorun başında bir elinde çay bir elinde sigarasıyla nöbette Bülent Hoca. Ellerimde titreyen kâğıdı hocama uzattım. Önce kâğıdın titremesine bir tebessüm hocadan… Aldı, baktı, baktı kâğıdı tekrar uzattı ve iki kelime söyledi; ‘çöpe at’ o kadar kırıldım ki bir daha asla şiir götürmeyeceğim dedim. Eve geldim gözlerimde oluşan çiğ tanecikleri ile şiirimi çöpe attım. Kaç şiiri böyle çöpe attım bilmiyorum. Pes etmedim yeniden yazdım yeniden, yeniden… Her seferinde Bülent Hoca çöpe at dedi. Artık hergün şiir götürüyordum hergün çöpe atıyordum. Birgün Bülent Hoca;
‘Kaç günde yazıyorsunuz sen bir şiir’ dedi.
‘Şey ben hergün yazarım hocam.’ Gururla söyledim.
‘Ben sana bir şey söyleyeyim. Ahmet Haşim’i bilir misin?’
‘Evet’
‘İşte o şairin 50 yıllık edebiyat hayatında sadece 80 tane şiir yazdığını da bil o zaman. Yahya Kemal bir şiirini 25 yılda tamamlamış onu da bil’
İnanamadım.
Bülent Hoca devam etti;
‘Sana sanatta altın bir kural vereyim. Yazmanın yüzde otuzu yetenektir. Yüzde yetmişi ise kendini geliştirmek, eleştirilmektir. Kimse olmasa da sen kendini eleştireceksin.’
Lise üçüncü sınıftaydık, geçen iki yılda gözlerimde çiğ tanecikleri ile çöpe attığım bir yığın şiir. Yaz dönemi çok uğraşıp yazdığım bir şiiri götürüyorum Bülent Hocama. Ellerim yine titrek. Bu kez diyorum bu kez beğenecek. Şiiri aldı hocam. Baktı, baktı. Tebessümle ‘bunu ben çöpe atayım’ dedi. Yıkıldım. Aradan bir ay geçti ben şiir götürmedim, yazmadım. Okulda dergi çıkacakmış duyduk. Okulumuz ilk defa bir edebiyat dergisi çıkaracak. Ben bekliyorum hocam bana diyecek şiir getir diye bende götüreceğim dergide yayınlanacak. Ne hocam bana şiir getir dedi ne ben şiir götürdüm. Dergi çıktı. Kırılgan ellerimle açtım sayfayı, yorgun gözlerimle. İlk sayfada Bülent Hocanın yazısı var. Atladım direk. İkinci sayfaya geldiğimde ne göreyim benim şiirim. Koşa koşa hocamın yanına gittim. Göğsüm bir dışarı içeri… Ben bir şey demeden hocam ‘haa öğrencilerden şiir gelmedi. Çok azdı şiir sayısı. Ne yapayım diye düşünürken senin şiir geldi aklıma. Çöpe atmayı unutmuşum, yayınlayalım bari dedim’ yine yıkıldım.
Lise bitti. Ben hocamın karşısına çıkamıyorum. ‘Edebiyat okumayacaksan boşa yazma’ derdi. Bir yıl geçti. İkinci yıl Türkçe Öğretmenliğini kazandım. Okullar açıldı koşa koşa Bülent Hoca’nın yanına gittim. ‘Hocam edebiyat değil de Türkçe Öğretmenliği’ni kazandım olur mu?’ tebessümle kafasını salladı olur anlamında. Elimdeki kâğıdı uzattım ‘hocam bir de şiir yazdım bakar mısınız?’ yine tebessüm, aldı kâğıdı, açtı. Tebessüm kahkahaya dönüştü. Kâğıtta tek cümle var; HOCAM ÇÖPE ATAYIM MI? Bülent Hoca’dan cevap; ‘yok evlat bunu da ben çöpe atayım’ cebine koydu…
Yıllar geçti. Hocamın Denizli’ye tayini çıktı. Telefonla da olsa görüştük sık sık. Ne zaman bir dergide şiirim yayınlansa ve ne zaman ödül alsam hocamı aradım. Artık çöpe demiyordu. Lakin Altın kuralı hatırlatıyordu hep; Y azmanın yüzde otuzu yetenek, yüzde yetmişi kendini geliştirmek, eleştirilmek… Hiç unutmadım bu sözleri.
Ve şimdi o kadar özlüyorum ki hocam seni. O kadar boşluktayım ki ne çöpe at diyenim var ne de eleştirenim. Keşke yine yanımda olsan yine çöpe at desen. Ah hocam ahhh MEKÂNIN CENNET OLSUN…
Erol KONUR