4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3387
Okunma

ORTAÇAĞ KARANLIK MIYDI?
Ortaçağ, son yıllarda ülkemizin gündemini fazlaca işgal eden bir kavramdır. Aynı coğrafyada yaşayan, aynı soydan gelen, aynı dilden konuşan ve aynı dine iman eden insanların bir kısmı devamlı ısrarla ortaçağa geri dönmek istemediğini söyleyip duruyor. Zaman zaman ortaçağa dönmektense ölmeyi tercih edebileceklerini dahi beyan ediyorlar. Nedir bu ortaçağ? O devirde dünyanın her yeri aynı mıydı, her millet her topluluk aynı hayatı mı yaşıyordu, aynı şeyleri mi tekrarlıyordu?
Ortaçağ, Batı Roma’nın MS.476’ da yıkılışı ile İstanbul’un fethiyle Doğu Roma (Bizans)’nın 1453’te yıkılışı arasında geçen 1000 yıllık zaman dilimi. Ortaçağ, Feth-i mübinle tarihi bir devir olarak yıkılmış olsa da Ortaçağ zihniyeti 21. yy.da varlığını hâlâ sürdürüyor. Oluklar her devirde çift, birinden nur akarken diğerinden kir akmaya devam ediyor. Ortaçağı Hıristiyan Avrupalılar başlattı, Müslüman Türkler yıktı. Lakin toplumumuzun Müslüman kimlikli azınlık bir zümresini ortaçağ sendromundan hâlâ kurtaramadık.
Ortaçağ, Batı’da kan ve vahşetin, Doğu’da ise kâinata nur saçan bir medeniyetin yaşandığı 10 asırlık bir dönemdir. Kan emici vampir olarak efsanelerde yer alan Eflak Prensi Kazıklı Voyvoda Vilad, nam-ı diğer Drakulalar, Doğu İslam dünyasına yönelik başlatılan ve tüm İslam topraklarını talan eden kan ve vahşet seferleri olan haçlı seferleri, papazların kralları sollayan siyasi otoritelerinin ve dünyalık servetlerinin zeminini oluşturan endüljans uygulamaları ve engizisyon mahkemeleri, bilimsel faaliyetlerle kilisenin dogmalarını sarsan bilim adamlarına yapılan işkenceler ve idamlar, yıkanmanın ve temizliğin günah sayılması, kadınların şeytan olarak görülmesi ve aşağılanması, Amerika kıtasında yerli halka yapılan soykırımlar silsilesi ve bu sayfalara sığmayacak binlerce vahşet örnekleri ve uygulamaları Ortaçağ Avrupa’sının temel özellikleriydi. Yani Ortaçağ karanlığı dendiği zaman akla Batı ve Batı’nın Ortaçağ’daki bilimden, insanlıktan, medeniyetten ve asaletten kopuk profili gelmeli.
Ortaçağ Avrupa’sının karanlık, ilkellik ve vahşet içinde debelenmesinde de Doğu İslam dünyasının parlayan bir yıldız olmasında, kültür, medeniyet, bilimsel üstünlük ve icatlarla, insan merkezli idarenin ve merhametin zirve haline gelmesinde de en önemli faktör dindir. Ortaçağ Avrupa’sını karanlığa boyayan ve insanlığın başına musallat eden Hıristiyanlık, Ortaçağ Doğu İslam dünyasını da yıldızlaştıran, her türlü ilmi, kültürel, medeni ve ahlaki olgunluğun merkezi haline getiren ise İslamiyetti.
Medeni vahşilerin yetiştirdiği devşirme beyinli sosyologlar, her derdin çaresini Batı’da ve Batılılarda arayan sözde entelektüeller ve bir kısım aydın denen zümre ne derse desin toplum hayatında en önemli faktör din olgusudur.
Allah’ın Kur’an’daki ilk emri olan “oku” emrine bağlılıkla, islamın hoşgörü, merhamet ve ilim aşkı ile Semerkant, Buhara, Bağdat, Harran, Endülüs gibi pek çok ilim nerkezinde kurduğu yüzlerce medreselerde ilmin evrenselliği düsturuyla ve Allah rızası için Müslüman çocukların yanında hıristiyan ve yahudi çocuklar da bedava olarak okutulmuş, Özellikle Endülüs medreselerini bitiren Avrupalı öğrenciler gittikleri yerlerde Rönesans ve Reform hareketlerine öncülük etmişler, Batı’nın karanlık tablosunun değişmesinde önemli katkılar sağlamışlardır. Onlardan asırlar sonra Frankların ve İspanyolların Kurtuba ve Gırnata’da uyguladıkları vahşet ve yıkım sonucunda katledilen binlerce Müslümanın yanı sıra yüzlerce medrese, kütüphane, cami, hamam vs. mimari eserlerle beraber, astronomi, tıp, coğrafya, matematik, mühendislik vs. alanlarındaki tüm ilmi çalışmalar ve yüzbinlerce kitap da bu vahşetten en hunhar ve en barbar şekilde nasibini almıştır.
Bu güne baktığımızda; PKK terörünü başımıza musallat eden, 25 yıldır yardım ve destek sağlayan, Bağdat’ı, Afganistan’ı kana bulayan, Gazze’de akan kana göz yumarak Siyonist katilleri himaye edenler ve tüm dünya coğrafyasında huzursuzluk, kargaşa ve terör estirenler gene bu zalim Ortaçağ Avrupa’sının torunları ve aynı vahşi zihniyetin temsilcileridir.
Bir İspanyol Profesör, o günleri şöyle anlatır: “Eğer Müslüman ilim ve din adamlarının Ortaçağda vücuda getirdikleri eserleri yok etmeyip hakkıyla kıymetini bilebilseydik, ayı keşfetmeyi, Mars’a gitmeyi bırakın bu gün galaksiler arası seyahat ediyor olacaktık.”
Şimdi başörtüsü üzerinden samimiyetsiz sözlerle politika yaparak, örtülü kızlarımıza okuyabilecekleri yurt dışından adresler tavsiye eden ve başörtüsü özgürlüğü talebine binaen Türkiye’nin ekseninin kaydığını ve Ortaçağ karanlığına döndürüleceğini zanneden azınlık zümreye sormak lazım; Siz hangi Ortaçağ’dan bahsediyorsunuz, hangisine dönmek istemiyorsunuz?
Ortaçağa döndürülme sendromu yaşayanlar, islamla bilimi düşman gibi gösterenler bilsinler ki ben bizim Ortaçağımıza dönmeyi yürekten istiyorum. O devirde siyasetin de ilmin de medeniyetin de kültürün de insanlığın da merkezi bizdik. Dünyaya nizam veren de bizdik. Ayrıca Batının Ortaçağının tekrar gelmemesi için de var gücümle çalışacağım.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
5 KASIM 2010