1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
741
Okunma
-Zevkleri hor görüp de zevk peşinde koşan o kadar çok insan tanıyorum ki…
-Geçmişteki acılarımız gelecekteki acılarımız için bize bağışıklık kazandırmamışsa, demek ki yaşananlardan ders almasını becerememişiz.
-Sevdiğini dilinle zehirlersen, cesedini de gözyaşınla yıkarsın.
-Her suçta hepimizin az-çok mutlaka bir payı vardır.
-Hazine peşinde koşanlar çoğunlukla kendi hazinelerini kaybederler.
-Kusurunu yüzüne vurduğun her insan potansiyel bir düşman demektir.
-Affet ki gerçek acının ne olduğunu anlasın.
-Üzüntünü büyütmeye çalışma; zaten her üzüntü yeterince büyüktür.
-Acılar hayatın heykeltraşlarıdır. Çekiç darbeleri nasıl ki kayayı yontarsa, acılar da insanı yontar ve mükemmelleştirir.
-Kral olup da dilenci olmak isteyenler mi; dilenci olup da kral olmak isteyenler mi daha çoktur?
-Acıların, üzüntülerin, sevinçlerin gerçekten de bölüşülebilmesi mümkün mü?
-Sağlık çok kolay harcanan, ama çok zor kazanılan bir değerdir.
-Büyük bir aşk, büyük bir sevgi mi istiyorsun? O zaman büyük acılara katlanabilme gücünün olup olmadığını da iyice düşünmelisin.
-Güzellik kusuru kapatabilir, ama kusurun güzelliği kapatabildiği görülmüş müdür?
-Kılıcın zaptedemediği kaleleri, ekmek zaptedebilir.
-Kusurumuzu söyleyen bir insana karşı, hemen onun kusurunu bulup savunmaya geçmek, en büyük kusurdur.
-Neşe de anlıktır, üzüntü de. Dert etme, nasıl olsa ikisi de geçip gidecek.
-Yoksul insanların durumları nedeniyle utanç duymaları gerektiğini söylemek, büyük bir utanmazlıktır.
-Olumsuzluklar karşısında “kader” deyip geçiyor musun, bununla da yetinmeyip bazen kaderin başına “kötü” sıfatını da ekliyor musun? Sen aptalsan, sen tembelsen, sen zayıfsan, sen yeteneksizsen bunda kaderin suçu ne?